Bahçenin ortasında ilk kavgamızı yaşamamızın üstünden 20 saat geçmişti. Hafta sonundaydık. Normalde bu saatlerde Ali'yle okulun salonunda antrenman yapmayı planlamıştık ama şu an babamla evin bahçesinde soğuk moğuk dinlemeden maç yapıyorduk.
Babam topu potaya yolladığında maçı bitiren sayıyı atmıştı. "Kafanı vermiyorsun.. Nerede benim oyun okuyan dünya güzelim?"
Son sayıyı yememek için çare arayamamıştım düşünmekten. Babam da tabi ki başından beri farkındaydı kafamın yerinde olmadığının. Ama ona Ali'yle tartıştığımızı anlatamayacaktım. Meriç'le de konuşmamıştım.
Dünün üstüne kimseyle konuşmamıştım. Ali'nin söylediklerinin üzerine bir şey demeden dönüp gitmiştim. O da arkamdan tek kelime etmemişti..
Ne yapacağımı bilmiyordum ki? Ne yapılırdı?
Haklı mıydım haksız mıydım ya da ne söylemeliydim bilmiyordum. İlk kez sevgilim olmuştu. İlk kez birine bu kadar kapıldığımı hissetmiştim. Kendimi tamamen ona bırakmıştım. Bu kadar büyük bir sevgi korkutmuştu belki de beni ilk günlerden.
Binlerce düşünce dolanmıştı kafamda. En çok da 'Hak etmiyor muyum acaba Ali'yi?' düşüncesiyle 'Başka ne yapabilirdim ki?' düşünceleri kapışıyordu...
İlk ilişkim olması beni ölesiye zorluyordu. Ama Ali'nin ilk aşkı olsam da ilk ilişkisi değildi. Acaba bu tökezlemelerim onu benden soğutur muydu?
Bunları düşünürken kafayı yemiştim bütün gece. Meriç'in, Kuzey'in hatta Egemen'in bile mesajlarına dönmemiştim. Meriç anlamıştı kabuğuma çekildiğimi diğerleriyse muhtemelen üstelemek istememişlerdi.
Bir de Emre'nin yazdıkları vardı. Onun mesajlarını da açmamıştım. En son kafamı vereceğim şey bile değildi bu dağınıklıkta.
Ali ise.. Yazmamıştı.. Aramamıştı.. Kırılmıştım ama kırmıştım da.. Güvenmediğimden değildi ama delirmiştim işte bir kere.
Ben hala dalgın dalgın babamı izlerken babam potadan isabetli dönen topu yakalamış bakışlarını üzerime sabitlemişti. "Anlatmıyorsan odana çık kitap oku ve kendini toparla küçük hanım hiç yakışmıyor bu haller.."
Babamın tek kaşı havada söylediklerini bir şey demeden başımla onaylayıp odama doğru yola koyuldum. Kendimi yatağıma bıraktığımda yine o ana gitmiştim bile.
Sude onu öpmüştü.. Ay kafayı yiyordum hatırladıkça..
Ali'nin söyledikleriyse...
Birkaç saniye daha durabilsem duyacaktım ama duramamıştım işte ne yapayım? Çıldırmıştım görünce.. Hangi aşık çıldırmazdı ki?
Yerimden doğrulup duşa girdim. Suyun altında da düşündüğüm tek şey buydu. Artık kafayı yiyecektim. Kimseyle konuşmuyordum çünkü kimse tarafından haklı görülmek de istemiyordum haksız görülmek de. Bu Ali'yle bizim meselemizdi. İlk tartışmamızdı. Kimse kafamızı karıştırmadan biz bir yol bulmalıydık. En azından ben böyle olmasını istiyordum.
Babamı dinleyip duştan çıkınca kitaplıktan kendime bir kitap seçtim. Başka türlü zaman geçmeyecekti. Camın kenarındaki tekli koltuğuma kuruldum. Kitaba başlayacağım sırada telefonumdan titreşimle mesaj sesi gelmişti. Umursamadım. Kitabın kapağını açtığım sırada telefon bu defa çalmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Oyun
Teen Fiction"Sen.. sen bana verilmiş en güzel hediyesin Elis.." demişti çocuk. Kızın da gözleri dolmuştu şimdi. Öksürmeye başlamıştı hastalığının verdiği dürtüyle. Çocuk ona telaşlı gözlerle bakarken toparlandı. "Seni çok seviyorum.." dedi Elis, çocuğun yanağı...