----------------
Hayat neydi. Annemizin karnından çıktıktan sonra bize verilen bi armağan mı yoksa ceza mı? Ağlayarak geldiğimiz bu dünyaya ağlayarak veda edicek kadar güçsüz, ağladıktan sonra tekrardan ayağa kalka bilecek kadar güçlü yaratıklar mıydık biz? Her ağladığımızda gözümüzden düşen yaşlar bizim dertlerimiz, özlemlerimiz, nadiren sevinçlerimiz miydi? Hayatın bize yaptığı süprizlererle karlaşma şeklimiz miydi yoksa? Neydi bu dünya? Cehennem mi? Cennet mi? Sınav mı? Sonuç mu? Biz nerdeydik?
Küçük yaşta annesini ve babasını kaybetmiş biryidm ben. Tabii ki de dertlerle daha çok yüzleşiyodum ama böylesine bi dertle ben nası yüzleşebilrdim. Bu nasıl bi oyun böyle. Sevinmeli miyim? Kızmalı mıyım yoksa? Ya da İNANMALI mıyım? Ben napıcaktım şimdi bununla? Anneanneme ne diycktim ben. Söylicek miydim. Offfff allahım ben nasıl bi kısır döngü içersindeyim böyle. Yaşamaktan zaten sıkılmış biri için bunlarla yüzleşmek çok zor olmaz mıyıdı? Olmuştu.
Yaklaşık 5 dakikadır sadece önümdeki kağıt parçasına yazılmış mısraları okuyodum. Okudukça da ölüyodum sanki. Nefes alamıyodum. Karşımda aynı benim gibi şaşakın olan Barlasla şuan oturmuş kafamız koltuk başlığına yaslı tavanı izliyoduk sesizce.
"Böyle bi şey olabilir mi?" Karşımdan gelen kısık sesle kafamı kaldırıp ona baktım. O da aynı şekilde kafasını kaldırdı ve kestane kahvesi gözlerime baktı. Bana sormuştu bu soruyu. Ben daha kendime cevap veremezkn ona ne diye bilirdim ki sustum. Tekrar sordu.
"Annen gerçekten yaşıyo olabilir mi?"
"Bilmiyorum. Şuan hiç bi şey bilmiyorum." O da zaten farklı bi cevap beklemiyo olucak ki kafasını nazikçe sallayıp dizlerinin üzerine koyduğu dirsekleri ile elirini birleştirip zemine bakıyodu. O bana nazaran bi şeyler düşünürken ben sadece biraz önce yaşadığım şoku atlatmaya çalışıyodum.
"Bundan sonra ne yapıcam ben?" benim bile zor duyduğum sesimin ardından yavaş haraketlerle yüzünü kaldırıp gözlerini gözlerime hapsetti.
"Bundan sonra ne yapıcaz?" diye de düzeletti hemen ardından. Gözlerimin içi minnetlikle parlarken hala gözleri gözümdeydi. Aklıma gelen şeyle aniden ayağa kalktım sorarcasına bana bakarken karşımda boydan boya cam olan duvara doğru ilerdim. Kollarımı birbirine kavuşturup derin bi nefs aldım. Başımı cama yaslayıp Barlas'a döndüm. Hala merakla bana bakarken dudaklarım aralandı.
"Neden sana fotoğrafı anlattıktan hemen sonra birden mektubu aç diye bağırdın?" Sorduğum soruyu beklememiş olucak ki gözleri düşünceli bi hal alırken o ayağa kalkıp karşıma geçti. Aynı benim gibi başını cama yaslayıp kollarını birleştirdikten sonra gözleri yine benimkilerle buluştu.
"İyileşmişsin?" Bi an ne dediğini anlamayarak ona şaşkınca bakarken o gözleriyle ayaklarımı işaret etti. Daha yeni fark etmemin şokuyla hemen kendi vücuduma baktım. Tek başıma yürüyebiliyodum.
"İyileşmişim." dedim sesizce.
"Ama sen yinede çok ayakta durma. Bahçeye geçelim mi temiz hava iyi gelir?" Bu soğukta kafayı yedi herhalde. Ayrıca sorumu cevaplamamasıda ayrı bi muamma.
Her ne kadar soğuk olsada hava soğuğu hissetmiyecek kadar uyuşmuştu vücudum. Tamam anlamında kafamı salladım ve bahçeye açılan kapıyı açıp bana yol verdi. Sessizce önden yürüyerek arka bahçesinde olan havuzun karşısındaki verandaya doğru ilerledim. Barlasta arkamdan gelirken bir kaç basamak yukarı çıkıp yine siyah olan çift kişilik koltukalara oturdum. Yanıma oturudu.
"Saat kaç?" Soruma cevap vermeden önce önümüzdeki orta sehpa da olan beyaz örtüyü üzerime örttü. Ve kolunda ki saatine baktı.
"06.50" dedi sesizce. Kafamı sallamakla yetindim. Bu çocuğun gerçekten kafayı yemiş olduğuna kaanat getirdim artık kısa kollu tişörtle oturan kendisi ama örtü sadece benim üstümde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yakamoz
Teen Fiction1999 depreminde başlayan intikam. Kaza görünümlü cinayetler. Hayatın acımasız yüzüyle tek başına kalmış iki genç. Hayatta ki tek amacı ailesinin ölüm sebebini bulmak olan Afra ve Barla'sın hayatına hoş geldiniz. Zaman zaman beraber üzülecek za...