Medyadaki şarkı benim için çok özel, tıpkı bu hikâye gibi. 🥺
---
Bir hafta sonra.
"Aradığınız numaraya şu anda ulaşılamıyor..."
Telesekreterin tekdüze sesini tekrar duyunca iç çekerek telefonu kapattım. Başımı sağımdaki cama yaslayarak yolu izlemeye başladım.
Yorucu geçen bir haftanın ardından nihayet eve dönüyorduk. Çok sıkılmıştım, bunalmıştım, defalarca eve dönmek için anneme yalvarmıştım ve sonunda eve gidiyordum. Gittiğim gün Mirat'ı görememiştim, sonraki günlerde de ne kadar arasam da hiç ulaşamamıştım. Ne aramalarıma cevap veriyordu ne mesajlarıma... Öfkeliydim, birazcık da endişeleniyordum. Kötü bir şey olduğu düşüncesi ödümü koparıyordu. Öte yandan saçma sapan bir sebepten dolayı beni takmıyorsa eğer bunu ona çok fena ödetecektim.
Sonunda mahalleye geldiğimizde arabadan indim. Annemler eve doğru girerken ben çantamı Büke'ye verdim. "Siz gidin, ben geliyorum." dedim. Büke çantamı alırken bana yandan bir bakış attı. Hâlâ bana düşmanıymışım gibi davranıyordu ergen.
"Görmesen öleceksin sanki..." diye bir şeyler demişti arkasını dönüp gitmeden önce.
Ben de hızlı adımlarla Miratların oturduğu apartmana ilerledim. Açık olan kapıdan içeri girip üçer beşer merdivenleri tırmandım. Kalbim ağzımda atıyordu.
Sonunda evine ulaştığımda derin bir nefes aldım. Nefes nefese kalmıştım, eminim ki yanaklarım da kızarmıştı. Kapıyı çaldım ve beklemeye başladım. Birkaç dakika geçti, omuzlarım düştü ve tekrar çaldım kapıyı. Hatta hızımı alamadım, kulağımı kapıya dayayıp içeriyi dinledim. Sanırım evde kimse yoktu. Hayal kırıklığının omuzlarıma binen ağır yüküyle merdivenleri indim. Apartmandan çıkıp paspal adımlarımla yürüyorken sol tarafta gördüğüm tanıdık yüzle adımlarımı ona yönelttim.
"Arem!" diye seslendim hızlı hızlı yürürken. Yanındaki Kuzey'le konuşuyordu. Beni fark ettiklerinde Kuzey ona bir şey demiş ve ben daha yanlarına varamadan arkasını dönüp gitmişti.
Arem yüzündeki allak bullak ifadeyle bana baktı. "Dönmüşsün," dedi.
Kaşlarımı çatarak "Evet." dedim. "Mirat nerede? Gittiğimden beri ona ulaşamıyorum. Evinde de yok." Arem konuşmak için dudaklarını aralayınca bocalamıştı. Kalp atışlarım hızlanmaya başladı. Bir şey olmuştu ve benden saklıyordu bunu. "Ne oldu?" diye sordum korkuyla.
Kalbim, duyacağım şeylerin korkusuyla deli gibi çarpıyordu. Aklıma türlü türlü senaryolar doluşmıştu şimdiden. Ona zarar gelmesini istemiyordum.
"Efsa," dedi Arem yumuşak bir sesle. Ses tonunda binlerce can kırıklığı vardı, bana acıyordu. "Mirat gitti."
Mirat gitti de ne demek? Gözlerimi kapatıp açarak dediği şeyi anlamaya çalıştım. Hayır hayır, öyle basit bir gidişten bahsetmiyordu. Bu ses tonu, bu bakışlar, bu yutkunma ve kaçırılan gözler... Mirat, gelmemek üzere gitmişti sanki.
"Nereye gitti?" diye sordum boğazıma oturan yumruyla. "Ne diyorsun Arem? Açık konuş." Dudaklarım titriyordu, kokuyordum. Güç bela yakalayıp avuçlarımda tuttuğum kelebek uçup gitmişti gibiydi. İçimde bir çocuğun hüznü, kırılan kalbi ve kuruyan gözyaşları vardı.
Arem hâlimi görünce omuzlarımdan tuttu ve beni kendine çekip sarıldı. Uzaklaşmaya çalıştım. Neden böyle davrandığını anlamıyordum. "Taşındılar, Efsa. Bir daha gelmeyecek. Neden böyle yaptığını sordum, söylemedi. Birdenbire öyle garip davranmaya başladı ki... Bize de veda etmeden gidiyordu, onu tesadüfen gördüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolan Papatyalar
Teen Fiction"Yemin ederim ki," diye fısıldadığını duydum saçlarımın arasına, "sana dair her şey bir papatya gibi. Her hareketin, kokun, sözlerin, gülüşün bile papatyayı hatırlatıyor bana. Sen benim bu hayatta tanıdığım en duru şeysin." 100221 | Tamamlandı.