"Ders çalışmayacak mıydın sen?" diye sordu Mirat."Sen de maç izleyecektin?" dedim televiyondaki saçma bir moda programının tekrarını izlerken.
"Dikkatimi dağıtıp kumandayı çalana kadar izliyordum." dediğinde güldüm. Ben de aynı sebepten dolayı ders çalışmamıştım zaten: dikkatim dağılmıştı. "Niye hiç umursamıyorsun okulu Efsa? Ben senin yaşındayken köpek gibi çalışıyordum derslere." dedi ciddi bir tavırla. Bu konu hakkında konuşmadığım tek kişi Mirat kalmıştı zaten.
"Çalıştın da ne oldu?" diye çıkıştım. "Neden okumadın? Düşündün ve sana da mantıksız geldi değil mi?"
"Hayır, okuyacağım. Sadece kendime biraz zaman tanıdım." dediğinde şaşkınlıkla yüzüne baktım.
"Bir saniye... Ciddi misin sen? Bu saatten sonra okumayı mı düşünüyorsun?"
Ondan hiç böyle bir hareket beklemiyordum. Ben liseye ilk başladığım sene Mirat son sınıfa gidiyordu. Şimdi hatırlıyordum da... gerçekten de eğitimine önem veren biriydi. O sene çok yıpranmıştı. Sınava hazırlanmayı falan bırakmıştı bir anda. Hayalleri tam olarak neydi, bilmiyordum ama hepsinden vazgeçmişti. Birkaç ay boyunca kendini tüm dünyaya kapatmıştı ve bunun etkisi uzun bir süre böyle devam etmişti. O buhranlı döneminin tek nedeni o sene babasının vefat etmiş olmasıydı. Mirat babasını hep kendine rol model almıştı. Hayattaki en başarılı bulduğunu insan birdenbire yeryüzünden silinip gidince de kendini boşluğa düşmüş gibi hissetmişti.
"Ne olmuş? Artık çok mu geç sence?"
"Hayır! Öyle demek istemedim!" dedim hızla. "Şaşırdım sadece... İlk defa duyuyorum bu fikrini." Yanlış bir şey söylemekten ölesiye çekiniyorum. İlk defa böyle önemli bir karar aldığını görüyordum ve hevesini kırma düşüncesi ödümü koparıyordu.
"İlk kez sana söyledim," dedi yavaşça. Usulca gülümsedim.
"Bu sene mi girmeyi düşünüyorsun sınava?"
"Evet, başlayacağım çalışmaya..."
"Yani birlikte gireceğiz üniversiteye. İlk defa aynı anda aynı sınıf düzeyinde olacağız." Şaşkınlıktan küçülen gözbebeklerini izledim. Gözleri parlıyordu. Bir anda bunu söylemiş olmam onu şoka sokmuştu. Evet, onun tek bir kararı benim geleceğime dair verdiğim kararları bu kasar çok etkiliyordu işte. Dirayetsizliğim, en çok Mirat'tan etkilenirken ortaya çıkıyordu.
"Demek fikrini değiştirdin," dedi. Dudaklarında yavaş yavaş, insanı ait olduğu yuvasındaymış gibi huzurlu hissettiren bir gülümseme peydah oldu. Henüz gülüşünü okşayacak kadar yaklaşamıyordum ona ancak bir gün gülüşüne dokunacağımı biliyordum.
Omuz silktim ve gözlerimi kaçırdım. Kotluğun hemen yanındaki sehpada duran akvaryuma baktım. İçinde tek başına bir o yana bir bu yana yüzüyordu Memo. Ben ona yem atarken Mirat ayaklanmıştı. "Annenler gelir şimdi, ben gideyim." dedi. İkimiz de çocuklar gibi mutluyduk, birbirimize sarılıp şarkılar söylemek istiyorduk ama gözlerimizi kaçırıp durmaktan başka bir halt yaptığımız yoktu.
"Tamam," dedim. Mirat kabanını üzerine geçirip ayakkabılarını giyerken onu izledim. "Annene selam söyle," dedim.
Gülümsedi. Basit bir tebessümün ardına saklanan anlamları kendi kafamda tartışarak bulmaya çalışırken merdivenleri inmeye başlamıştı bile. Kapıyı kapatıp tekrar salona girdim. Koltuğa oturup Memo'nun akvaryumuyla oynamaya başladım. Mirat okumaya karar vermişti. Onunla hiçbir zaman konuşmamıştık bu konuyu. İkimiz de benim okumak istemediğimi, onunda babasının öldüğü sene olduğu için üniversite sınavına girmediğini biliyorduk. Şimdiyse kararını değiştirmişti. Bu, benim için de bir şeyler değişecek demekti. Onun içinde doğan umudun ışığı bana da yansımış, beni de aydınlatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolan Papatyalar
Teen Fiction"Yemin ederim ki," diye fısıldadığını duydum saçlarımın arasına, "sana dair her şey bir papatya gibi. Her hareketin, kokun, sözlerin, gülüşün bile papatyayı hatırlatıyor bana. Sen benim bu hayatta tanıdığım en duru şeysin." 100221 | Tamamlandı.