Medyaya yine şarkı ekledim, isterseniz şaaparsınız. Birazcık miratla efsayı anlatıyor olabilir, olmayabilir de
---
"Zaman mı değişti yoksa ben mi? Geride kaldı o günler. Aklın belli karışmış, yüzünde gölgeler... Senin için saklayıp sana getirip anlattığım her şey, artık çok boş geliyor. Yalan tüm kelimeler."
Elimi yerdeki kurumaya yüz tutmuş papatyaların üzerinde gezdirdim. Birkaç tanesini dibinden kopardım ve avuçlarımda tuttum. Koparttıktan kısa bir süre sonra kokmaya başlamışlardı. Çok güzel kokuyorlardı. Papatyaların özelliği de buydu işte, öldükten sonra o güzel kokularını etrafa saçıyorlardı. Bir de narin derlerdi bu çiçeğe!
Dilime bir şarkı tutturmuş, mırılanarak papatya topluyordum. Arada bir elimi kaldırıp gözlerimi siliyor, hiçbir şey olmamış gibi toplamaya devam ediyordum. Arem'le sırt sırta oturuyorduk. Bir saat ben geleli neredeyse bir saat olmuştu. Az önce Arem de yanıma gelmiş, sessizce oturmuştu yanıma.
"Papatyalardan taç yapmayı biliyor musun Arem?" diye sordum.
"Hayır," dedi kafasını yana çevirerek. Yine de sırtlarımız birbirine yaslı olduğu için yüzünü tam olarak göremiyordum.
"Ben de bilmiyorum..."
"Hava kararacak, hadi eve gidelim." dedi Arem beni dürterek. İç çekerek kafamı kaldırdım ve önümdeki yemyeşil alana baktım.
"Sen git. Birazdan geleceğim." Israr eder gibi oldu. Gülümsedim. Arkama döndümve onunla yüz yüze geldim. Yüzündeki, benim için endişelendiğinin kanıtı olan ifade kalbimi acıtıyordu. "Keşke seninle farklı bir zamanda, farklı şartlarda tanışabilseydik Arem." diye fısıldadım.
Ne demek istediğimi kavradığını bakışlarından anladım. Eğer kalbim Mirat'la tıka basa doluyken karşıma çıkmasaydı, onunla çok farklı bir zamanda tanışsaydık benim için daha farklı olabilirdi. Ama bu şekilde samimiyetimiz asla evrilmeyecekti. Arem buruk bir şekilde gülümseyerek gözlerini kaçırdı. Benden hoşlandığını biliyordum. Fark etmeyecek ya da inkar edecek kadar kör değildim. Onu sevmeyi çok isterdim. Onun gibi birini sevmeyi, hak etmeyi, hak ettiği sevgiyi ona verebilmek isterdim. Keşke şartlar daha farklı olsaydı.
"Olsun," dedi. "Ben böyle de mutluyum. İyi ki damdan düşer gibi girmişim hayatına."
Ağlamaktan şişmiş gözlerle gülerek, "İyi ki..." dedim.
Arem beni bırakıp gidince yalnız kalmıştım. Yanımda getirmiş olduğum günlüğü açtım. İçindeki Mirat'la dolup taşan onlarca sayfada gözlerimi gezdirdim. Daha geçen günlerde bunları büyük bir hevesle yazan kişi ben olmama rağmen, şimdi uzak çocuklukta yaşadığım bir hayal kırıklığı gibiydi hepsi. Çok yazık.
Kalemi elime aldım ve sıkıca tutarak, son defa yazmaya başladım.
"Son kez merhaba günlük. Hatırlıyorsan sana sürekli birinden bahsedip duruyordum... Yaklaşık dört yaşından beri falan arkadaşım olan, günlüğün her sayfasında en az üç kere adı geçen kişiden bahsediyorum. Mirat'ı unutman mümkün mü? Değil. Ben de unutmayacağım fakat sözlüğümdeki anlamını değiştireceğim.
Bir gün sana, umarım elinde çiçek ve çikolatayla kapıma dayanır gibisinden bir şey demiştim. Gelmedi.
Ona hiçbir zaman o çok istediğim tuzlu kahveyi yapamadım.
Bağıra bağıra aşkımı ona itiraf edemedim hiç. Duygularım, kafesine sığmayan bir kuş gibi çırpınıp duruyor hâlâ içimde.
Cesaretimi hiçbir zaman toplayamadım ben. Onu gereğinden fazla sahiplendim. Belki de bana olan her hareketini özel bir ilgiye yordum. Sonra da ellerimden kayıp gitti. Fazla bunaltınca ölür zaten narin şeyler.
Bambaşka bir hayata başlamayı tercih etti. Veda etmeyi bile layık görmedi. Neyse. Ama üzüldüm. Kalbim kırıldı, bu sefer parçalarını toplamama yardım etmek için o da yoktu yanımda. 'Kırdığın şu kalbi al da tamir et, aptal!' diyecek kadar yüzsüz değilim. Evet, neyseki hâlâ değilim.
Hiç bu denli hayal kırıklığına uğramamıştım sevgili günlük. Ben hiç, böyle birdenbire büyüyeceğimi tahmin etmemiştim. Her zaman Mirat yanımdayken çocuk tarafımı sevmediğini, onun yanında fazla toy davrandığımı ve olgun gibi görünmeye çalıştığımı sansam da meğer bugüne kadar beni çocuk tutan kişi asıl oymuş. O gitti, çocuk öldü.
Gereksiz şeylere değer göstermek yok artık. Ders aldım acı verici bir şekilde olsa da. Böyle olmasını istemezdim, emin ol ki bir daha olmayacak.
Bu arada son olarak, günlük... Mirat'ın düğününe gittim. Evlendiği kız çok güzel biri. Umarım mutlu olurlar, demek gelmiyor içimden. Üzgünüm, o kadar iyi kalpli değilim fakat umarım ki ileride çocuğu böyle bir şey yaşamaz.
Papatyalardan nefret ediyorum. Papatya falından da nefret ediyorum. Zaten hayatım boyunca hiçbir zaman 'seviyor' çıkmamıştı."
Defteri kapattım, bir kenara koydum. Dizlerimi kendime çekerek sarıldım ve çenemi dizime yasladım. Başından beri bunun mutlu sonu hak eden bir aşk hikâyesi olacağını tahmin etmiştim. Her insanın hayatına aşk tam bu zamanlarda girmez miydi? Ben de öyle olacağını düşünmüştüm işte. Meğer bu benim aşk hikâyem değildi.
Büyümüştüm. Bu, sarsıldıktan sonra nasıl ayakta kaldığımın hikâyesiydi ve ben bir an bile hiçbir anımdan pişman olmamış, şikayet etmemiştim. Sevişlerim de nefret edişlerim de yerli yerindeydi. Kalbim rahattı, kin bile yoktu ona karşı. Biraz kırgındım, o da geçmeyecek gibi değildi.
Aylar önce, tam burada yine Mirat'la oturuşumuz aklıma geldi. Bana, sigara içmeyi bırakmam gerektiğini söylediği gün... Dinlediğim şarkıdan yaptığı alıntı kulaklarımda çınlıyordu. Gözlerimi kapattım ve tatlı yaz rüzgarı yüzümü yalarken fısıldayarak şarkıyı söyledim.
"Papatya, son bir defa bana bak. Seninle kim kalacak ışıklar kapanınca, benden çok uzakta?"
Evet, bitti. Bu kadardı. Bir şey demiyor ve içimi bir sonraki bölüme döküyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolan Papatyalar
Teen Fiction"Yemin ederim ki," diye fısıldadığını duydum saçlarımın arasına, "sana dair her şey bir papatya gibi. Her hareketin, kokun, sözlerin, gülüşün bile papatyayı hatırlatıyor bana. Sen benim bu hayatta tanıdığım en duru şeysin." 100221 | Tamamlandı.