XVII

1.4K 84 78
                                    


"Gelmek istemediğine emin misin? Bu son şansın." dedi annem aralık olan kapıdan kafasını uzatarak.

"Gelmeyeceğim dedim ya. Ders çalışacağım." dedim.

Annem, babam ve Büke yeni doğum yapmış olan teyzemin bebeğini görmeye gidiyorlardı. Normalde akşamın bu saatinde evde asla tek kalmak istemezdim fakat bunu bir şekilde aşmam gerektiğinin de farkındaydım. Her seferinde evde tek kalmamak için annemlerle bir yerlere gitmek istemiyordum.

"Bırak bilgisayarı, çalış o zaman." dedi annem. Kucağımdaki dizüstü bilgisayarı kapattım ve komodinin üzerine koydum. Annemler evden çıkarken kapıda onların gitmesini bekliyordum. Büke yüzüme bakmıyordu. O günden sonra annemle arayı düzeltmişti fakat bana hâlâ soğuk davranıyordu. Onu anında satmış olmama kırılmıştı büyük ihtimalle.

Annemler gittikten sonra odama girip çalışma masasının başına oturdum. İkinci sınavlara şimdiden çalışmaya başlamak gibi olağanüstü bir karar almıştım ancak şimdi çok yabancı geliyordu bu fikir. Kitaplarımı masanın üzerine dizerken telefonum çalmaya başlamıştı. Tekerlekli sandalyeden kalkmadan yatağımın oraya gittim ve telefonumu aldım.

Mirat arıyordu. "Efendim?" diyerek açtım telefonu.

"Gelmeme gerek var mı?" diye sordu. Şaşkınlıkla güldüm ve yine oturduğum yerden kalkmadan kayarak pencereye doğru gidip aşağı baktım. Sokakta durmuş benim pencereme bakıyordu.

"Röntgenci misin sen?" diye sordum dalga geçerek.

"Çocuklarla oturuyorduk dışarıda. Baktım sizinkiler cümbür cemaat toplanıp evden çıktı, bir sen yoksun. Neden evde kaldın?"

"Ders çalışacağım." dediğimde yüzüne yayılan şaşkın ifade kahkaha atmama neden oldu. "Neden şaşırıyorsun?"

"Neden acaba..." diye mırıldandı sırıtarak. "İyi, sen ders çalış o zaman. Bir şey olursa kapının önündeyim. Oturuyoruz." dedi. Karşı binanın merdivenlerinde Kuzey ve birkaç kişi daha oturmuş sohbet ediyorlardı. Mirat birkaç adım ileride durup benimle konuşuyordu. Sigara içen Kuzey'e bakarak Mirat'la konuşmaya devam ettim.

"Sigara içiyor musun?"

Birden yüzü düşer gibi oldu. En son tatsız bir şekilde kapatmıştık bu konuyu. "Bu seni ilgilendirir mi?"

"İlgilendirir!" diye cevap verdim diklenerek. Hatta hızımı alamamış, oturduğum yerden kalkıp ayakta durarak pencereden ona bakmaya devam etmiştim.

"Böyle uzaktan uzaktan konuşulmuyor bu konular. Kapıyı aç da sizin evde konuşalım." dedi. Bir süre sessiz kaldım. Sonra bu kadar düşünmenin bile fazla olduğunu fark ederek telefonu yüzüne kapattım, koşarak kapıyı açmaya gittim. Evin kapısını açıp yaslanarak onu beklerken üzerimdeki kalın hırkaya sarıldım. Hava buz gibi olmuştu artık.

Apartman kapısının açıldığını duydum fakat Mirat yukarı çıkmıyordu. Bunun yerine en alt kattan benimle bağırarak iletişim kurdu. "İki dakika bekle, evden bir şey alıp geleceğim!" dedi.

"Tamam!" dedim ben de bağırarak. Kapı tekrar kapandı. Yüz yirmiden geriye doğru saymaya başladım.

Neredeyse üç yüze gelmiştim ki zil çaldı. Kapıyı açar açmaz da Mirat merdivenleri üçerli beşerli çıkmıştı. Burnunun ucu ve yanakları soğuktan kıpkırmızı olmuştu. Ne atkısı vardı ne de şapkası... Ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi.

"Ne getirdin?" diye sordum merakla ellerine bakarak. Hiçbir şey tutmuyordu.

"Sonra," dedi. Kabanını çıkarıp portmantoya astı ve salona geçti. Kotluğa oturup yayılırken ayakta kalarak ona baktım.

Kaybolan PapatyalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin