XV

1.6K 92 75
                                    

Medyada Heidi ve Peter var :)

Aradan günler, haftalar geçmişti. Gribi hafif bir şekilde atlatmıştım ve ayaklanır ayaklanmaz sınav haftam başlamıştı. Derslerin ne kadar ciddi olduğunu anlamamı sağlayan sınavlar, üniversite konusunu bir kez daha düşünmeye itmişti beni. Bu çağda ve bu coğrafyada üniversite okumak benim gibi orta zekâ ve yetenek seviyesine sahip biri için oldukça uzak bir seçenekti. Ben de bu seçeneğin peşinde deli danalar gibi koşup da hayatın geride kalan tüm güzelliğini kaçıran aptallardan olmayacaktım.

Bu gün de iki sınava girip sınav haftasını yara bere içinde bitirmiştik. Gül ile birlikte okuldan çıkıp bahçede oturmuş, Mirat'la Arem'i bekliyorduk. Gül'ün dediğine göre sınavlarımız bittiği için biraz rahatlamayı teklif etmişlerdi. Bunu Gül'ün onlara teklif ettiğine emindim ancak boş verdim. Arkamdaki ağaca yaslanarak beklemeye devam ettim. O sırada Gül fotoğraf çekiliyordu. Beni de kadraja almaya çalıştıkça kenara kayarak kaçtım ondan. Tam o anda telefonun ekranında arkadan yaklaşan birini gördüm. Gül'ün güzel ve doğal gülümsemesinin, benim arkadan yaklaşan kişinin kim olduğunu anlamaya çalışırken takındığım garip yüz ifademin ve Gül'ün arkasında duran Mirat'ın dudaklarındaki yandan tebessümün olduğu bir fotoğraf çekiliverdik.

Gül'le aynı anda arkamızı döndük. Arem'le Mirat gelmişti. "Hadi kalkın," dedi Arem Gül'e elini uzatarak. Gül o sırada gözünden kalpler fışkırarak Mirat'a bakıyor olduğu için bunu görmemişti. Arem'in eline çarparak kalkıp Mirat'ın yanına gitti. Eli havada kalmasın diye onun elini ben tutarak kalktım.

Arem de durumu anlayınca bana bakarak güldü. Abartılı bir şekilde, "Sen de olmasan..." dediğinde ben de güldüm.

Dördümüz birlikte okuldan çıkıp yürümeye başladığımızda üçümüz de aslında Gül'ü dinliyorduk. Bir dakika bile susmuyordu. Konuştuğu şeyler hep Mirat odaklıydı. İşin kötü yanı Mirat da onu dinliyor gibiydi. İlk tanıştıklarında Gül'den hoşlanmıyor gibiydi ancak artık tavırları biraz yumuşamıştı sanırım.

Ellerimi montumun cebine koyarak birkaç adım geriden yürürken onları izlemeye devam ettim. Arem'le ben arkada yürüyorduk, onlar da öndeydi. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum ona.

"Bilmem, Mirat bir yere gideceğiz dedi." dedi Arem. Başımı, Gül'e sakince bir şeyler anlatan Mirat'a çevirdim. Birdenbire hissetmiş gibi kafasını çevirip bana baktığında ne yapacağımı bilemedim. Sonra en normal şekilde davranmaya karar verip, hayırdır dercesine baktım. O da bana aynı şekilde kafasını salladı. Tam elimi kaldırıp oldukça münasip bir hareket çekecektim ki yanımda Arem olduğunu hatırlayarak kendimi dizginledim. Ona karşılık vermek yerine bakışlarımı yola çevirdim tekrar.

Bu yolu biliyordum. Yokuş aşağı iniyorduk.

Kendime engel olamadım ve aşağı doğru koşmaya başladım. Saçlarım uçuşuyordu yine her zamanki gibi. Arem'in yanından uzaklaşırken "N'oluyor?" dediğini duydum şaşkınca. Yüzüme bir gülümseme yayıldı. "Sen de koş!" diye bağırdım ona. Şaşkınca güldü ama dediğimi fazla sorgulamadı ve benimle birlikte koşmaya başladı. İkinci defa birlikte koşuyorduk.

Vay canına... Sanırım bir ilki yaşıyordum. İlk defa bu yolda tek başıma koşmuyordum, bu sefer yanımda Arem vardı. Miratların yanından koşarak geçerken Gül, "Niye koşuyor bunlar?" demişti.

Mirat da tam olarak şunu dedi: "Efsa işte... Fazla sorgulama."

İstemsizce kahkaha atmaya başladım. Elimde değildi... Birkaç kelimesi bile beni nasıl da çocuklar gibi mutlu ediyordu! Efsa işte, fazla sorgulama. Artık benim bazı hâllerime alışmış, bununla yaşamayı kabullenmişti. Sorgulamıyordu, itiraz etmiyordu. Benimle birlikteyken benim gibi olmuyordu fakat benim nasıl olacağıma da karışmıyordu. Farklıydık. Farklarımız birbirini tamamlıyordu. O, benim çocuksu ruhuma ve onun gibi birine yakışmayan haraketlerime bir şey demiyordu. Benim de onun hayatına müdahele etmeye hakkım yoktu. O beni böyle kabul etmişti, ben onu böyle sevmiştim, seviyordum.

Kaybolan PapatyalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin