XXII

1.4K 76 15
                                    

"Çok güzel görünüyorsun," dedi Arem gülümseyerek. Benim de yüzüme bir gülümseme yayılırken kafamı eğdim hafifçe. Gül arkamdan çıktı ve "Ben?" diye atladı ortaya.

Arem onu şöyle bir süzdü, "İdare edersin ilte, n'apalım." dedi. Güldüm. Birlikte evden çıktık, Arem'in kullandığı arabaya doluştuk.

Aradan dört beş ay geçmişti. İyiydim. İyi olmamak gibi bir şansım yoktu. Zihnimin bir tarafı sürekli o kirli, bulanık suya yansımasını bıraksa da ben oraya bakmıyordum artık. Beş ay boyunca ondan haber alamamıştım. İlk günler çok uğraşmıştım bulmak için. Numarasını değiştirmiş olmalıydı, ulaşamamıştım. Bütün sosyal medya hesaplarını kapatmıştı. Onu tanıyan hiçkimsenin de ondan hberi yoktu. Yer yarılmış da içine girmişti. Artık benim için orada kalması daha iyiydi, çıkmasını istemiyordum.

"Efsa şarkısını söyledikten hemen sonra gitmem gerekiyor bu arada." dedi Arem. İkisi ön tarafta oturuyordu, ben ise arkadaydım. Koltukların arasındaki boşluğa yaklaştım.

"Geldiğin için sağ ol." dedim elimi omzuna götürerek. Lafı mı olur dercesine bir bakış attı aynadan.

İkisi de iyi ki hayatımdaydı. Her anımda ne olursa olsun bana destek olmuşlardı. Bu yaşıma kadar Mirat'a öyle körü körüne bağlanmıştım ki ondan başkasında teselli bulamam sanıyordum fakat öyle olmamıştı. Arem de Gül de benim için çok değerliydi. İlk haftalarda Gül'ün sürekli bizim eve gelmesini, hatta kız gecesi diye bahane ederek yanımda olmak için sık sık yatıya kaldığını unutamazdım. Yemeden içmeden kesildiğim günlerde Arem'in beni zorla evden çıkarışlarını, beni yemek yemeye götürüp yemediğimdeyse yedirmeye çalışmaları da hâlâ aklımdaydı. Sımava giremeyeceğime tamanen emin olup da dersleri asla umursamadığım zamanlarda Gül'den hiç beklemediğim bşr çıkış almıştım. Son birkaç ay kala deli gibi birlikte çalışmaya başlamıştık. Kendi kendime onu unutmaya çalışmak diye bir amaç kurmamam, akışına bırakmam gerektiğini söylemişti Arem. Üzerine gitmemiştim, umursamamıştım.

Şimdi dönse, çıkıp gelse karşısında dikilirdim. "Bak," derdim ona, "ardında bıraktığın çocuk büyüdü. Senin düşürdüğün yerden sen olmadan kalktı, kanayan dizlerine aldırmadı bile."

Onu unutmak istemiyordum. Onu kötü hatırlamam imkânsızdı çünkü. O bana hayatımın en güzel anlarını yaşatmıştı. Kalbim en hızlı onınla birlikteyken atmıştı. Yanaklarım onun yanında kızarmış, onun gülümsemesini düşünerek geceler boyu uyumamıştım ben. Onun hatıralarını öldürmek istemiyordum. Biraz buruk olsa da hafızamın bir köşesinde hep saklamak istiyordum.

Mezuniyet partisi için bir restoran kapatılmıştı. İçeri girdiğimizde epey büyük bir alan olduğunu gördüm. Öğretmenler, öğrenciler ve konuklar ayrı gruplar hâlinde oturuyorlardı. Meyra bizi görünce yanındalilerden ayrıldı ve buraya doğru geldi.

"Sonunda geldin," dedi bana doğru. "Çabuk sahne arkasına git, seni bekliyorlar."

Telaşlanarak diğer ikisine baktım. Arem güldü ve "Rahatla biraz." dedi. Gül de elimdeki küçük çantayı aldı, beni sanhenin arkasına yolladı. Ayağımdaki çok da uzun yüksek olmayan topukluların üzerinde ses çıkararak yürürken arka tarafa geçmiştim. Müzik hocası ve okulun grubu buradaydı. Ben de vokalisttim.

Hoca benim geldiğimi görünce "Şükürler olsun!" diyerek yanına çekti. Az kalsın dengemi kuramayıp üzerine düşecektim.

"Ne yapacağımızı daha önce konuşmuştuk çocuklar. Ekrana okulumuzun slatyı yansıtıldığında arkadan siz müziğe gireceksiniz... Daha sonra diploma, kep töreni falan derken tekrar sahneye geçiyorsunuz ve bu sefer öğrencilerin istekleri üzerine oluşturuğumuz listeyi çalmaya başlıyorsunuz..."

Kaybolan PapatyalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin