Bugün annemin günü vardı. Annemin günü olduğu zaman evin içine bir telaş hâkim olurdu. O gün evde saçımızı açmak yasaktı, belki bir yere saç teli düşer diye. Annemin yaptığı çeşit çeşit aperatifleri asla yiyemezdik. Koltuktaki kırlentlerin yerini değiştirmek bile büyük bir suçtu..."Ölüyorum acımdan." diyerek mutfağa girdim.
"Masadakilere dokunma." dedi annem direkt. Masanın üzerinde yaprak sarması tenceresi, börekler, çörekler vardı. Eğer iyi bir çocuk olursam birazdan kokuşmuş kadın çorabı giyen teyzelerle birlikte bunları yiyebilir, hatta belki şirinleri bile görebilirdim.
Elime aldığım salatalığı yıkayıp ısırırken bir yandan Mirat'la mesajlaşıyordum.
Mirat: Dışarı çıkalım?
Efsa: Olmaz. Gün var bugün. Evde olmam lazım
Mirat: O zaman ben size geleyim
Efsa: Ne alaka ya? Östrojen kokan yerde senin ne işin var tek erkek olarak?
Mirat: Kaç gel o zaman
Kıkırdayarak telefonu kapattım. Odamda oturup kitap okurken kapı zili art arda çalmaya başlamıştı bile. Evin içindeki kadın gürültüsü gitgide artmaya başlayınca kitap okumak bir zulüm hâline gelmişti. Odamdan çıkınca koridorda Büke'yle karşılaştım. Üzerindeki kot pantolon ve tişörte baktım. Çantası da vardı. "Nereye böyle?" diye sordum gözlerimi kısarak. Hem bu kadar ders çalışıp hem de nasıl sosyal hayatta aktif olabilirdi bir insan, aklım almıyordu.
"Arkadaşlarımla buluşacağım." dedi yanımdan geçip giderken.
"Annem nasıl izin verdi sana ya? Sabah benim dışarı çıkmama izin vermemişti." Ses tonum, sırtından bıçaklanan bir film karakterininkinden farksızdı. Yoksa bu evde kayırma mı vardı? Eğer öyle bir şey varsa isyan çıkabilirdi.
"Annem senin Mirat abiyle dışarı çıkmana izin vermiyor." dedi üstüne basarak. Sonra evden çıkıp gitti. Öylece kalakalmıştım. Doğru olabilir miydi?
Mirat'la küçüklükten beri yan yana büyümüştük. Aramızdaki samimiyeti bütün mahalle bilirdi. Kardeş gibi yetişmiştik ama ikimiz de birbirimizi kardeş yerine koymuyorduk. Annemin Mirat'ı oğlu gibi gördüğünü biliyordum. Bu yaştan sonra Mirat'la görüşmeme engel olacak değildi ya!
Kendimi tutamadım ve "Anne," diyerek salona daldım. Bütün menopoz kabilesinin bakışları bana döndü. İçime anında dolan korkuyla olduğum yerde kaldım. Bütün o 'benim de senin yaşında bir oğlum var', 'pek de güzel maşallah', 'ne okuyorsun?' tipli teyzeler bizim salona doluşmuştu. Onlardan birisi olan Mirat'ın annesi de bir kenarda oturup kısır yiyordu.
"Efendim?" dedi annem bana dönerek.
Herkesin içinde ona, sen benim Mirat'la görüşmemi istemiyor musun diye sormayacaktım tabii ki. O sırada salonun bir ucundan, "Aa, Efsa!" diye bir ses duydum. Başımı çevirdiğimde bunu Gül olduğunu gördüm. Bizim evdeydi. Muhtemelen yanında oturan kızıl saçlı kadın da annesiydi.
"Aa, merhaba. Hoş geldiniz." dedim samimiyetle.
"Efsa siz senin odana geçin o zaman..." dedi annem kibar bir şekilde. İlk defa bir yerden bu kadar kibarca kovuluyordum. Gül yerinden kalktı ve birlikte odama girdik. Garip bir nasılsın faslından sonra odaya bir sessizlik çökmüştü. İkimiz de benim yatağımda yan yana oturuyorduk.
"Kaç yaşındasın?" diye sordum.
"Geçen ay on dokuza girdim." Aslında daha büyük bekliyordum, şaşırmıştım. Dışarıdan bakıldığında en az yirmi, yirmi bir duruyordu. Gerek vücudu, gerek yüzü...
"Okuyor musun peki?" diye sordum.
"Evet. Babam dün kaydımı yaptırdı en yakın okula. Lise sondayım." Garip bakışlarımı görünce, "Bir sene sınıfta kaldım." diye ekledi.
"Ha," dedim şaşırarak, "anladım." Sonra yatağın üstünde bağdaş kurdum ve ona döndüm. "Ben de lise sondayım..." Muhabbetimiz böyle ilerleyip gitti. Bir ara annem iki tabağa gün yemekleri doldurup getirdi. Konuştukça samimiyetimiz ilerliyordu. İyi bir kızdı, eğlenceliydi. Bugüne kadar hiç yakın kız arkadaşım olmamıştı. Kız olarak en yakınım, kuzenim Meyra'ydı ama Mirat'la bile onunla olduğumuzdan daha yakındık.
Gül'le sohbet ederken birden odamın camından tık diye bir ses geldi. Arkam cama dönüktü, irkilerek dönüp baktım. Gül kaşlarını çattı ve kalkıp cama ilerledi. "Ne oluyor ya?" diyerek ben de ilerledim. Camı açıp aşağı sarktığımda, avcunda çakıl taşlarıyla buraya bakan Mirat'ı gördüm. Cama taş atmıştı.
"Telefon diye bir şey icat edildi, farkında mısın?" diye bağırdım ona doğru. Güldüğünü görebiliyordum.
"Ben farkındayım da keşke sen de farkında olup arada bir mesajlara baksan." dedi. Laf yetiştirmeyi de benden öğrenmişti. Ya da ben ondan...
Gül yanıma gelip tıpkı benim gibi camdan aşağı, Mirat'a baktı. Onu görünce şaşkınlıkla gülerek bana bir baktı, sonra tekrar Mirat'a döndü ve hızla el salladı.
"Merhaba!" diye bağırdı.
Mirat şaşırmış görünüyordu. Hayırdır, dercesine bana baktığında uzun hikâye der gibi baktım ona. Aslında hiç de uzun hikâye değildi ama üşenmiştim.
"Selam." dedi Mirat hafifçe kafasını eğerek. Tekrar bana çevirdi bakışlarını. "Ee, gelmiyor musun aşağı?" dedi.
"Nasıl geleyim, camdan mı atlayayım?" diye sordum gözlerimi devirerek. Sanki aşağı düşecekmişim gibi kollarını öne doğru uzatınca güldüm. O da gülerek kollarını geri çekti.
"Aaa, aşağı mı ineceksin?" diye sordu Gül bana. Tam cevap verecektim ki "Beni burda bırakma ya. Ben de sizinle geleyim mi?" diye sordu. Ona vereceğim cevabı yuttum ve zorlukla, "Ee... Evet, olur tabii." dedim. Mutlulukla gülümsedi. Aşağıda bekleyen Mirat'a döndüm.
"Beş dakika!" diye bağırdım. Elini havaya kaldırıp baş parmağını gösterdi.
Camdan uzaklaştıktan sonra, "Ben anneme haber vereyim." dedim Gül'e. Birlikte benim odamdan çıktık. Annemler dedikodu kazanı kaynatıyorlardı. Çayları tazeleyen annemin yanına gittim ve "Biz Gül'le birlikte dışarı çıkıyoruz." dedim. Bilerek Mirat'ı araya katmamıştım.
"Tamam, geç kalma." dedi bana bakmadan.
Birlikte evden çıktıktan sonra üzerimi değiştirmediğimi fark ettim. Gerçi değiştirsem de pek farklı şeyler giymeyecektim nasıl olsa. Yine bir pantolon ve tişört. Apartmandan çıktığımızda bizi, daha doğrusu beni, bekleyen Mirat'a doğru ilerledik. Yanımdaki Gül'ü görünce bana yine hayırdır dercesine bakmıştı. Omuz silktim. Mirat'ın yanına doğru ilerliyordum ki Gül birden öne atıldı ve ikimizin ortasına geçti. Onlar yan yana yürümeye başladıklarında şaşkınlıktan biraz duraksadım. Sonra ben de Gül'ün yanında yürümeye başladım.
"Ee, nereye gidiyoruz?" diye sordu heyecanı sesine yansırken. Bunu sorarken gözleri Mirat'taydı. Yani ben dış kapının dış mandalı gibi kenarda sessizce kalakalmıştım.
Belki de Gül'le samimiyeti fazla abartmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolan Papatyalar
Teen Fiction"Yemin ederim ki," diye fısıldadığını duydum saçlarımın arasına, "sana dair her şey bir papatya gibi. Her hareketin, kokun, sözlerin, gülüşün bile papatyayı hatırlatıyor bana. Sen benim bu hayatta tanıdığım en duru şeysin." 100221 | Tamamlandı.