Eve geldiğimde kendimi direkt odama attım. Üzerimi değiştirdikten sonra, hiçbir şey yapmadan hemen günlüğümü aradım ama bulamadım.Günlüğüm... çantam... Mirat.
Hırkamın cebinden bulduğum telefonu hızla açtım.
Efsa: Çantam.
Mirat: Park?
Efsa: On dakika.
Mirat: Bekliyorum.
Üzerimdeki siyah taytı ve sweati değiştirmeye gerek duymadım. Odamdan çıkıp mutfaktaki annemin yanına gittim. Kız kardeşimle bir şey konuşuyorlardı. "Anne ben dışarı çıkıyorum." diye haber verdim. Sohbetlerini böldüğüm için Büke bana kötü kötü bakıyordu. Annem de bana sen çok oluyorsun, bakışı attı. "Daha yeni gelmedin mi sen?"
"Evet ya, arkadaşımda bir şey unutmuşum..." diye mırıldandım. Yalan değildi sonuçta.
Büke araya girerek, "Hangi arkadaş? Mirat abi mi yoksa?" diye sordu. Gözlerimi bayarak ona baktım. Ellerimi belime koyarak tartışma pozisyonu almıştım bile.
"Mirat tabii ki. Başka kim olabilir?"
Cadı gibi sesiyle son cümlemi söyleyerek beni taklit etti. Kendisi tam bir salaktı. Mesela sekizinci sınıf olmasına rağmen üniversite sınavlarına hazırlanıyordu, bu da ne kadar salak olduğunun bir kanıtıydı mesela. Benim ne kadar zeki olduğumun kanıtı da son sınıf olmama rağmen asla sınavlara çalışmayışımdı. Evet, durum tam olarak bu.
"Hızlı gel," dedi annem, "Yemek neredeyse hazır."
Evden çıktığımda koşarak sokağın başına gittim. Miratların apartmanının önünden geçtim ve köşeyi dönüp çocuk parkına ilerledim. Mirat ve mahalledeki diğer kekoların yaşama alanı bu küçük parktı. Tamam, hakkını yememek lazım. Hepsi iyi insanlardı. Sonuçta onlarla büyümüştüm küçükken. Hepsi abim gibiydi.
"Selam gençlik," dedim onlara yaklaşırken.
Parkta tek bir çocuk yoktu. Serserilerin mesken tuttuğu bir parka kimse bu saatte çocuğunu yollamazdı zaten. Ortam kurulmuş, sohbet koyulaşmıştı gördüğüm kadarıyla. Sigaralar birbiri ardına yanıyordu.
"Yüzünü gören cennetlik," dedi Kuzey. Bankta oturuyorlardı.
"Ders çalışıyorum falan. Malum, çalışkanım ya hani. Son sınıf olayları..." diye hava atar gibi konuştuğumda Kuzey güldü. Mirat'a dönüp baktığımda onun da bana bakıyor olduğunu gördüm. "Çantam nerde?" diye sordum. Bankın hemen yanında, yerde olan çantamı kaldırıp bana verdi. Nasıl unuttuğumu hâlâ aklım almıyordu. Koskoca çantayı nasıl aklıma getirmemiştim?
Kapının önünde Mirat aklımı başımdan almıştı, o yüzden.
"Heh," diye bir ses çıktı ağzımdan. Çantayı alıp omzuma taktım. "Ee, ben gideyim o zaman. Annem bekler." deyip arkama dönüyordum ki Mirat durdurdu.
"Bekle ben de geliyorum." dediğinde ona baktım.
"Gerek yok, ben de tek de giderim. Zaten tek geldim..."
"Seni bırakmak için değil, yol üstünden markete uğrayacağım." dediğinde diğerleri gülmüştü. Yüzümü buruşturdum. "Ne hâlin varsa gör." deyip onu bıraktım ve parktan çıktım.
Tek başıma yürürken çantamı önüme getirip içindeki günlüğümü kontrol ettim. Neyseki hâlâ yerindeydi, kilitliydi. Boynumdaki zincirin ucundan sarkan anahtara dokununca rahatlamıştım. Çantamı tekrar sırtıma gönderdiğimde Mirat'ın yanımda yürüyor olduğunu fark ettim.
"Yalnız market aşağıda kaldı." dedim iğnelemeyle.
Beni umursamayarak, "Akşam yemekte ne var?" diye sordu. Böyle deyince birden şaşırdım. Sanki şey gibi olmuştu... Sanki biz evliymişiz de Mirat işten dönüşte bana akşama ne yemek yaptığımı soruyordu. Yutkundum ve bu düşünceleri hızla zihnimden uzaklaştırdım. "Bilmem, annem yapıyordu bir şeyler..." dedim içime kaçan sesimle.
"Bir tabak daha açar mı acaba?" diye sorduğunda yüzünde işgüzar bir sırıtış vardı. Parmak uçlarımla dudaklarının kenarlarını okşamak gibi delicesine bir düşünce geçti aklımın ucundan.
"Hayır." dedim katı bir sesle. "Ben sizin eve gelemiyorsam, sen de bize gelmeyeceksin. Almıyorum seni eve."
Bizim kapının önüne gelmiştik. Apartmanın önündeki merdivenleri çıktım, Mirat aşağıda kaldı. Aslında bize gelse, akşam yemeğini birlikte yesek çok güzel olurdu. Sonra onlar babamla maç tekrarı izlerdi, ben de çaylarını tazeleyip dururdum. Mirat evden giderken annem ona yine gel oğlum derdi. Büke de tüm akşam odasından çıkmadan otururdu.
"Bir gün dayanacağım kapınıza." dedi Mirat. Nedense keyfi yerinde gibiydi. Bedenimin yanını demir kapıya yaslayıp onu izledim.
"Kovarım." dedim kaşlarımı kaldırarak.
"Göreceğiz." dedi.
Bölüm sonu giflerini niye koyuyom bilmiyom. Güzel oluyo böle
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolan Papatyalar
Teen Fiction"Yemin ederim ki," diye fısıldadığını duydum saçlarımın arasına, "sana dair her şey bir papatya gibi. Her hareketin, kokun, sözlerin, gülüşün bile papatyayı hatırlatıyor bana. Sen benim bu hayatta tanıdığım en duru şeysin." 100221 | Tamamlandı.