XII

1.7K 85 35
                                    


"O neden burda?" diye sordum Gül'ü düreterek. Kafasını telefonundan kaldırıp önce bana, sonra işaret ettiğim yere baktı. Onu görünce kaşlarını çattı.

"Bilmem," dedi omuz silkerek. Az önce okuldan çıkmıştık, henüz bahçedeydik. Bahçe kapısının önünde bekleyen tanıdık yüze doğru yürüyorduk. Arem'in yanına gittiğimizde bir şey demeden Gül'ün çantasını almıştı.

"Dersim erken bitti, yoldan seni de alayım dedim." dedi Gül'e. Evet, bunu Gül'e demişti ancak gözleri benim üzerimdeydi. Selam verircesine gülümsediğimde o da karşılık verdi.

"N'aber?" diye sordu yürümeye başladığımızda. Gül de yanımızda biriyle mesajlaşıyor gibi görünüyordu.

"İyi. Senden?" diye sordum. Aynı zamanda ceplerimde kulaklığımı arıyordum ancak bir türlü bulamamıştım. Sabırsızlanarak yürürken çantamın ceplerine de bakmaya başladım.

"Ne arıyorsun?" diye sordu Arem.

"Kulaklığım..." diyordum ki duraksadım. Ah, doğru ya. Onu en son birlikte okuldan dönerken Mirat almış ve cebine indirmişti. Ondan geri istemeyi unutmuştum. "Her neyse." diyerek yürümeye devam ettim. Durup dururken onu hatırlayıp durmak canımı sıkıyordu. Hayatıma öyle bir âşina olmuştu ki artık her ufak detayda onun adı geçiyordu.

"Aç mısınız? Bir şeyler yiyelim mi?" diye sorduğunda Gül ile bakıştık. Onlarla bir yerde oturup bir şeyler yeme fikri... Tamam, Arem gayet iyi bir insandı. Ancak Gül kendisinin bile farkında olmadan benim sinirlerimi bozuyordu. Onunla mecbur kalmadıkça aynı ortamda bulunmak istemiyordum.

"Aslında ben..." diyordum ki Gül'ün sesi beni bastırdı.

"Geçen gittiğimiz kafeye gidebiliriz. Buraya yakındı zaten."

Böylece kafeye doğru yürümeye başladık. Aslında istesem itiraz eder ve onlardan ayrılıp eve gidebilirdim. Ancak nedendir bilinmez, boş vermiştim. Artık ne olacaksa olsun kafasındaydım. Zaten bedenim burda olsa bile kafam bambaşka yerlerdeydi. Karşıdan karşıya geçerken ruhumu yolun karşısında unutmuş gibiydim.

Kafeye girip cam kenarında bir yere oturduğumuzda yağmur yağmaya başlamıştı. Havalar soğumamıştı ancak yağmurlar şimdiden başlamıştı. Sağanak hâle gelen yağmuru izlerken ne ara sipariş verdiğimizi bilmediğim ıslak keklerimiz gelmişti. Çatalla keki dürtüp duruyordum. Hiç yiyesim yoktu. Arem sürekli bize soru sorup duruyordu. Gül'ün aklı ise bambaşka bir yerde gibiydi. Kafasını telefondan kaldırmıyor, sürekli bir şeyleri kontrol ediyordu.

"Neyiniz var sizin?" diye çıkıştı Arem sonunda. İç çekerek çatalı masaya bıraktım ve arkama yaslanıp kafamı cama çevirdim. Gül de "Ben lavaboya gidip geliyorum." diyerek masadan kalktı.

"İstersen başka bir şey söyleyeyim. Islak kek sevmiyor musun?" Kafamı çevirip Arem'e baktım. Etrafımdaki insanlardan hiç de alışık olmadığım bir şekilde çok nazik konuşuyordu. İstemsizce güldüm.

"Hayır, severim aslında." Çatalla ufak bir parça alıp ağzıma attım. "Güzelmiş." Bakışlarımız birbirine çarptığında kendimi yine boşlukta hissetmiştim. Bana böyle hissettirecek kadar değişik bakıyordu işte. Sanki bir bulmaca çözüyor gibi yüz ifadesi takınıyor, gözlerimi inceliyordu. Yutkunarak hafifçe geriledim.

"Gözlük mü takıyorsun?" diye sordu. Bunu beklemediğim için şaşırmıştım.

"Her zaman değil. Kitap okurken ya da ders çalışırken falan..." dedim, "Nerden anladın?"

Elini kendi burnunun kemerine götürerek, "İz yapmış." dedi. İşte buna daha çok şaşırmıştım. Az önce de ona dediğim gibi, her zaman gözlük kullanmıyordum. Bu yüzden izler oldukça silikti. Yani çok uzun bir süre ya da çok yakından incelemeden bunu fark etmek imkânsızdı. Ne diyeceğimi bilemeyerek boğazımı temizlediğimde ağzımdan ehem gibi saçma bir ses çıkmıştı. Gereksiz yere utanarak gözlerimi tekrar cama çevirdim. Rahatsız edici sessizlik sürmeye devam ederken Gül'ün çabuk gelmesi için dua ettim. Çabuk gelseydi de eve gitseydik artık. Gerginlikten dizimi titretmeye başlamıştım. Neden bu kadar gerildiğimi de bilmiyordum.

"Eve gitti." dedi Arem. Başımı kaldırıp ona baktım.

"Ne?"

"Gül eve gitti. Çantasını bana bıraktı telefonuyla çıkıp gitti. Hiç şaşırmadım, ilk defa yapmıyor." Rahat bir tavırla bunları söylemesi şaşkınca ona bakmama sebep oldu. Masanın üzerindeki ellerimden destek alarak biraz ona doğru eğildim.

"Neden böyle saçma bir şey yaptı? Söylese birlikte de gidebilirdik!" Ne kadar garip bir kızdı bu... Arem omuz silkti. Yüzünde, gizlemek istediği bir sırıtış vardı sanki.

"Niye gülüyorsun?" diye sordum. Gülüşü bulaşıcıydı, ben de sırıtmaya başlamıştım.

"Bilmem," Bakışlarını cama kaydırdı, sonra tekrar bana baktı. "Dönelim istersen?" Kafamı salladım. Çantamı omzuma astığım sırada o hesabı hallediyordu. Kafeden çıktığımızda yağmurun aynı şiddetle yağdığını fark ettim. "N'apacağız ya? Çok yağıyor." dedim tereddütle. Daha kafenin önünden ayrılmadığımız için ıslanmamıştık ama yürümeye başladığımız anda ıslanacaktık.

"Koşacağız tabii ki." dedi Arem. Ona delirmiş gibi baktım.

İlk defa böyle bir insan tanıyorum... Normalde Mirat'layken böyle çılgınca fikirleri ben verirdim ve o da olgunca davranıp saçmaladığımı söyler dururdu. Bu durumun yaştan kaynaklandığını sanıyordum ancak Arem bu düşüncemi çürütmüştü. Yaşla alakası yoktu, bu konu kişilikle alâkalıydı. Yaşına rağmen bakışlarındaki o çocuksu pırıltı, bulaşıcı gülümsemesi, konuşurken karşısındaki insanı dikizlemesi, insanı saran sohbetiyle bu adam çok dikkat çekici biriydi.

Elinin elime çarptığını hissedince irkilerek ona baktım. Bakışları izin ister gibiydi. Ona muzipçe gülümsedim. Ne yapmak istediğini anlamıştım.

Elimi sıkıca tuttu ve aynı anda koşmaya başladık. Büyük adımlarından dolayı ondan biraz geride kalıyordum ama elimi tuttuğu için koşmakta zorlanmıyordum. Caddeler boyu deli gibi koşarken sırılsıklam olmuştuk. Yanımızda sakince yürüyen şemsiyeli insanlar ya da yağmurun bitmesini bir köşede bekleyenler bize dönüp hayretle bakıyordu. Kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum. Uzun zamandır bu denli eğlendiğimi hatırlamıyordum.

Koşmaya devam ederken başımı eğip birbirine kenetlenmiş olan ellerimize baktım. Çok garip, çok fazla garip... Sanki bu adamı yıllardır tanıyor gibi hissediyordum. Öyle samimi bir şekilde aniden tanışmıştık ki buna hayret etme fırsatını şimdi buluyordum. Kim olduğunu bile daha tam anlamamıştım ama sadece o anın büyüsünü düşünüyordum. O önde, ben arkada, sağanak yağmurun altında son hızda koşarken bu zaman diliminde kafamı kurcalayan birçok düşünceden kurtulduğumu fark ettim.

Gülüşünün sesi kulağıma doldu aniden. Başını arkaya çevirip bana baktığında yine o güzel gülümsemesini gördüm. Haksızlık etmemek lazımdı; gülmek çok yakışıyordu. Ben de gülerek ona baktım.

Sokağa giriş yaptığımızda yavaşladık ve ellerimiz ayrıldı. Koşmasak da hâlâ hızlı adımlarla yürüyorduk. Onun apartmanının önüne geldiğimizde yağmurdan dolayı gözlerimi kısarak ona baktım.

"Görüşürüz!" dedim gülerek.

"Görüşürüz." dedi, o da gülüyordu.

Hemen dönüp koşacaktım eve doğru ama biraz duraksadım. Arkaya doğru birkaç sarsak adım attım, sonra yavaşça önüme döndüm ve koşmaya başladım. Bizim apartmanın önündeyken dönüp tekrar ona baktım, hâlâ orda mı diye. Evet, orda durmuş bu tarafa bakıyordu. Aynı anda ellerimizi kaldırıp salladık ve içeri girdim.

Baştan aşağı sırılsıklam olmuştum.

Baştan aşağı sırılsıklam olmuştum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Kaybolan PapatyalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin