XI

1.8K 91 51
                                    


Kapının önünde otururken havanın yavaşça soğumaya başladığını hissediyordum. Elbisemin eteği de bacaklarımı açıkta bıraktığı için büzüşerek oturmaya devam ettim. Mirat'la taksiden az önce inmiştik, kapının önünde sessizce oturuyorduk.

"Üşüyor musun?" diye sordu. Kafamı salladım. Üzerindeki ceketi çıkarmaya yeltendi ancak onu durdurdum.

"Hayır, istemiyorum. Şimdi eve gireceğim zaten." Ses tonum ona nasıl gelmişti bilmiyorum ama ısrar etmedi. Sorgulayıcı bakışlarını yüzümde hissediyordum. Ona sormak istediğim şeyler vardı. Ancak nasıl sorabilirdim ki? Yıllardır yanında sadece arkadaş sıfatıyla durduğum birine bu konuyu açmak hiç kolay değildi. Mirat, Gül'den mi hoşlanmaya başladın? Eğer öyleyse depresyona girerim çünkü yıllardır sana âşığım.

"Ne mırıldandınıyorsun kendi kendine deli gibi?"

Mirat'ın sesini duymamla başımı ona çevirdim. "Sana ne." diye tersledim onu. Gözlerini kıstı. Bir şey diyecek gibi oldu ama sonra vazgeçip önüne döndü. Aradan geçen kısa süreli sessizliğin ardından konuşan o olmuştu.

"Nereye gittiniz o çocukla?" diye sordu. Birkaç saniye anlamak için sessiz kaldım.

"Hangi çocukla?" diye sordum yavaşça.

"Arem miydi, neydi..." dedi baştan savar gibi.

"Ha," dedim hafif bir şaşırmayla, "Kafeteryadaydık." Ama bizim birlikte olduğumuzu nerden anlamıştı ki? Sonuçta ben ondan önce kalkıp annemlerin yanına gitmiştim. Onunla sonradan karşılaşmıştık.

"Sen kalınca hemen ardından o da kalktı, ondan sordum." dediğinde anlamış gibi bir ses çıkardım. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Hislerim allak bullak olmuştu. Rahatsız edici bir sessizlikle yan yana oturmaya devam ediyorduk. Hissettiğim gerginlikten dolayı ellerim dizlerimde, dik bir şekilde oturuyordum. O ise dirseklerini dizlerine dayamış, kambur bir duruşla oturuyordu. "Ne yaptınız?" diye sorduğunda başımı ona çevirdim.

"Yani... Ne bileyim işte. Öyle böyle bir şeyler." diye geveledim çünkü elle tutulur bir cevabım yoktu. Mirat da başını bana çevirdiğinde göz göze geldik. Kendimi çok değişik hissediyordum. Uzun kirpiklerine ve hafif çekik olan gözlerine baktım.

"Niye soruyorsun?"

Hiç beklemediğim bir şekilde birden oturduğu yerden kalktığında çok garip bir şey oldu. Konuşurken hiç fark etmeden ona o kadar yaklaşmıştım ki birdenbire kalktığında kafası tak diye çeneme çarpmıştı. Bu ani çarpışla dilimi ısırdığımda acıyla ufak bir çığlık attım. Mirat kafasını tutarak geriledi.

"Efsa," dedi yaklaşarak, "acıdı mı?"

Elimi ağzıma kapatmıştım. Sımsıkı yummuş olduğum gözlerimi açıp ona baktım ve kafamı salladım. Ağzımda keskin bir demir tadı vardı. Sanırım dilim ya da dudağım kanamıştı. Mirat'ın bakışlarına yerleşen endişeyi gördüğümde ağzımın da görünmüyor oluşundan destek alarak gülümsedim. "Özür dilerim," dedi ve elini uzatıp yüzüme kapattığım elimi indirdi. Birden bakışları değişmişti.

"N'oldu? Kanıyor mu?"

"Niye gülüyorsun? Manyak mısın kızım?" diye sordu şaşkınca. Anında gülmeyi kestim. Umursamadı. Uzun boyundan dolayı yüzüme doğru eğildi. "Uzat, bakayım diline," dediğinde dilimi çıkardım. Çatık kaşlarıyla bende hasar kontrolü yaparken fırsattan istifade onu izliyordum. Yüzü bana çok yakındı şimdi. Uzanıp ellerimle yüzüne dokunmak istiyordum. Neredeyse kendimi tutamayıp bunu yapacaktım ki birden bakışlarını gözlerime kaydırınca kendime geldim. Bana baktığında birden gülmeye başladı. Hâlâ dilimi uzatıyor olduğumu fark ederek hızla geri çektim. Ben de gülümsedim. "Çok acıyor mu?" diye sordu.

Kaybolan PapatyalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin