Okul çıkışında Meyra servise binmişti, ben de tabana kuvvet diyerek bahçeden tek çıkmıştım. Herhangi bir umudum olduğundan değil de, alışılagelmiş bir hareketle etrafıma bakındım. Onu göremeyince hiç duraksamadan yürümeye başladım. Kulaklığımı telefona taktığım sırada bir mesaj gelmişti.Mirat: Napıyosun
Efsa: Eve gidiyorum.
Mirat: Şimdi mi çıktın?
Efsa: Aynen
Mirat: Dikkatli yürü.
Bu mesajı okuduğum sırada önüme düşen karatıyla hızla olduğum yerde durdum. Az kala direğe çarpıyordum. Şok içinde bir ekrana, bir de direğe baktım. Sanki direkle Mirat bir iletişim kurmuş gibi... Yutkundum ve tereddütlü, daha dikkatli adımlarla yürümeye devam ettim.
Efsa: Direğe çarpacaktım ya
Mirat: Salak
Tam, sensin o, yazıyordum ki başka bir mesaj gönderdi.
Mirat: Gördüm seni.
Hızla durup kafamı kaldırdım. Arkama dönüp baktığımda benden yaklaşık iki üç metre uzakta duran Mirat'la göz göze geldim. Sırıttığını görünce ben de sırıttım. Birkaç adımda yanıma geldi. Çantamı almak için uzanınca hızla ona verdim. Canıma minnet. Sabahları da gelirken o taşısaydı keşke.
"Bir şeyler yiyelim mi?" diye sordu. Hiç düşünmedim bile. "Eve gitsem daha iyi olur. Annem kızmasın şimdi. Üst üste iki gün..." Ona baktığımda kaşlarını kaldırdığını gördüm.
"Sen bilirsin. Annene haber vermiştim oysaki."
Sanırım az önce bir firsatı ayağımla tepmemiş, direkt uçan tekme falan atmıştım. Hayal kırıklığına batan yüz ifademi görünce güldü. "Ne yiyeceğiz?" diye sordum. Daha fazla gülmeye başladı.
Normalde o gülse ben de gülerdim, garip kaçmasın diye. Ama bu sefer başaramadım. Durdum ve manzayı izlemeye bıraktım kendimi. Bir süre sonra rol yapmak da yoruyor insanı tabii. Yıllardır yanında durup da gülüşünü doya doya izleyememek nedir, biliyor musunuz? Ya gözlerimi kaçırırdım her seferinde ya da ben de gülerdim ona ayak uydurarak... Bu sefer hepsini siktir ettim, yüzümde efsunlanmış bir ifadeyle onu izledim. Öyle güzeldi ki gülerken... Gözleri yıldızlı bir gece gibi parlıyordu adeta. Dudakları öyle bir kıvrılıyordu ki insanın içinde öpme dürtüsü uyandırıyordu. O kahkahasındaki tını ise beni benden alıyordu her defasında. Gülüşünün sesini duyup da ona âşık olmamak asıl aptallık olurdu zaten.
Neyseki bu konuda aptallık göstermemiştim.
---
Mirat'la dönerciden çıkıp da mahalleye döndüğümüzde ortam her zamankinden biraz farklıydı. Onun oturduğu apartmanla benim oturduğum apartman arasında birkaç bina daha vardı ve o binalardan birinin önünde büyük bir kalabalık toplanmıştı. Hiçbir şey konuşmadan o kalabalığa yaklaşmaya başladık. Bir kamyondan eşyalar indiriyorlardı. Birileri taşınıyordu.
"Bizim sokakta boş ev mi vardı ya?" diye sordum öylesine. O sırada nakliye kamyonunun arkasından çıkan bir kız gördüm. Benden büyük gibi görünüyordu. Bunca insana rağmen o dikkatimi çekmişti çünkü oldukça dikkat çekici bir özelliği vardı: saçları. Beline gelen saçları kızıldı. İstemsizce şaşırarak onu dikizledim. Başını çevirip de buraya baktığında direkt olarak göz göze gelmiştik. Hemen ardından yanımda duran Mirat'a baktı. Tekrar gözleri bana döndüğünde, farkında olmadan gülümsemiştim. Bundan cesaret alarak yanımıza doğru yürümeye başladı.
"Merhaba," dedi bana bakarak.
"Merhaba." dedim aynı şekilde.
"Siz de mi burda oturuyorsunuz?" diye sordu, arkasında kalan binayı işaret ederken. Kısaca gözlerini Mirat'a çevirmişti.
"Hayır, ben ileride oturuyorum. Şurda..." diyerek gösterdim kendi binamı. Kafasını sallayıp Mirat'a döndü. "Sen?" diye sordu ona. Dönüp de Mirat'a baktığımda, kıza bakmıyor olduğunu gördüm. Kendine soru sorulduğunu fark edince birden dönüp ona baktı.
"Ben?" diye sordu tereddüt ederek. Sırıttım.
"Sen nerde oturuyorsun?" dedi kızıl saçlı kız gülerek.
"Apartmanda." dedi Mirat. Kendimi tutamadım ve kahkaha attım. Dönüp bana kötü kötü baktı. Kız da gülmüştü onun bu dediğine. Mirat biraz dalgın olmalı ki, "Şu ilerideki," diyerek açıkladı sonradan.
"Adım Gül." dedi kız. Mirat'a elini uzattı tokalaşmak için. Mirat oralı olmadı, gözlerini başka bir yere çevirdi. Bu yaptığı pis harekete sinirlenmiştim. Eli havada kalmasın diye kızın elini tutup sıktım hafifçe. "Ben de Efsa, memnun oldum. Hoş geldiniz mahelleye." dedim gülümseyerek.
"Hoş bulduk." dedi samimiyetle.
Kısa bir muhabbetin ardından Gül'ün yanından ayrılmıştık. Bundan sonra zaten çok karşılaşacaktık. Mahallede benim yaşlarımda hiç kız yoktu, belki de arkadaş olurduk. Mirat'la birlikte benim evime doğru yürüyorduk. Kapının önüne geldiğimizde bana çantamı uzattı. Elinden alırken ona gözlerimi bayarak baktım.
"Kızın elini uzattığını göründüğün hâlde niye sıkmadın? Ayıp ya." dedim.
"Görmedim." dedi kısaca.
"Yo, gördün."
"Gördüysem gördüm, sana ne?" dediğinde kaşlarımı çattım. Sinirli bir şekilde söylememişti bunu. Sırıtıyordu, yani her zamanki gibi alay ediyordu benle.
"Mirat," dedim birden duraksayarak. Gülmeyi kesti, bir anda ciddiyete büründü benim gibi. Söyleyeceğim şey ikimiz için de çok önemliydi. "Ne oldu?" diye sordu bana biraz yaklaşarak.
Biraz durdum ve "Aptalsın." dedim. Beni yaklamadan hemen önce kendimi apartmana atıp da kapıyı son anda kapatabilmiştim. Kapının diğer tarafında ettiği tehtitleri duyduğumda güldüm.
Eve girdiğimde kimsenin olmadığını anlayana dek herkesin isimlerini bağıra bağıra bütün odaları dolaştım. Yuvarlak fanustaki turuncu japon balığımızdan başka kimse yoktu evde. Kanepeye oturdum ve fanusa doğru yüzümü eğerek Memo'yla göz göze gelmeye çalıştım. Memo'nun hayat hikâyesi oldukça acıklıydı.
Onu alırken aslında yanında bir de dişi almıştık ama o ölmüştü. Onun da adı Nemo'ydu. Nemo öldükten sonra da Memo hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmişti çünkü o bir roman karakteri değildi, balıktı. İstese kendini fanusta tavana asamazdı ya da yemlerini yemeyip açlık grevine de giremezdi. Aslında şöyle bir düşününce Memo'nun hayat hikâyesinin çok da acıklı olmadığına karar verdim.
"En azından çocukluk arkadaşına âşık değilsin Memo kardeş..." dedim cam akvaryumu parmağımın ucuyla tıklatarak. Ona biraz yem attım ve salondan çıkıp odama girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolan Papatyalar
Teen Fiction"Yemin ederim ki," diye fısıldadığını duydum saçlarımın arasına, "sana dair her şey bir papatya gibi. Her hareketin, kokun, sözlerin, gülüşün bile papatyayı hatırlatıyor bana. Sen benim bu hayatta tanıdığım en duru şeysin." 100221 | Tamamlandı.