Ne kadar onunla tekrar bir yola girmiş olsam da affedemiyordum. İçimde bir şeyler hala kırıktı, ben hala enkazdım.
Onun da acı çektiğine, bilmediğim bir ton şey olduğuna emindim ama daha önce gelmeliydi. Ben böyle acı çekerken sürekli "bak Jisung nasılda gülüyorum" gibi pozlar vermemeliydi. Gözümün içine içine sokmamalıydı. Daha öncede savaşabilirdik beraber.
Sarıldıktan sonra öylece durmuş ve birbirimizi izlemiştik. Koltuğun başlığına yaslanıp yüzüne doyasıya bakarken Wonwoo hyung ve o kadar içeri girmişlerdi.
"Naptınız bakalım?" Uzun süren sessizliğimizi bozan kadına döndüm. Şu an eskisi gibi gıcık gelmiyordu gözüme fakat hala gıcıktı.
Minho kadını takmadan bana bakmaya devam etmişti. Wonwoo hyungda cevap veremeyeceğine göre ben kalıyordum ve bende takmadan Minho'ya dönmüştüm. Ona kızgınlığım ne kadar geçmemiş olsa da gözlerindeki ışıltıyı görmek her şeye değerdi.
"Minho bakışmanız bittiyse eve gitmemiz gerekiyor." Minho yine dönmemiş ve bakmaya devam etmişti.
"Ev demişken, ufaklık nerede?" Kadının sözleri sonrası aklıma küçük çocuk geldi. Saatlerdir buradalar ve çocuktan ses yok.
"Babamlarda, bize vermiyor çocuğu." Vermiyor?
"Nasıl vermiyor? Anlamadım." Daha dün çocuk bunlarda değil miydi?
"Vermiyor işte, öyle bir karar almış." Kadın gülümsemeye çalışsa da yüzü düşmüştü, Minho ise artık bana değil yere bakıyordu.
"Niye vermiyor? Böyle bir şeye hakkı yok." Yüksek tonda çıkan sesim herkesi bana döndürmüştü.
"Bunları konuşmayalım Jisung, lüt—"
"Hayır, efendim konuşalım. Bir anneyi çocuğundan nasıl ayırır?" Minho yavaşça yutkunduğunda elim sırtına gitti. Zamanında Minho'ya da aynısını yapmıştı. Zaten annesinin kanseri de bu dönemlere dayanıyordu ve Minho'nun, bu konu hakkında çok büyük travmaları vardı.
"Jisuncuğum, şu an zamanı değil." Kadın yine de gülmeye çalışıyordu. Çocuğunu elinden almıştı ve o hala gülmeye çalışıyordu.
"Lütfen anlatır mısınız? Lütfen. Hiçbir şey bilmiyorum artık bir yerden başlayın."
"Jisung, gerçekten zamanı değil."
"Hiçbir şeyin zamanı değil. Peki ne zaman gelecek bu zaman?" Artık tak etmişti canıma.
Bana yıllarını veren adam ortadan kayboluyor, sonra saçma sapan şeylerle ortaya çıkıyor. Evlendiği kişi aslında ablası oluyor, kendine ait olmayan bir çocuğa babalık yapıyor. Mülayim çocuk sinir hastasına dönmüş, vücudu yaralarla dolu oluyor. Şimdi ise küçük bir çocuğun dedesi tarafından alıkoyulduğunu öğreniyorum ve hala bir şeylerin zamanından bahsediliyor.
"Ben duymak istiyorum, lütfen Minho ve Shin Hye abla. Anlatın artık."
"Jisung haklı. Madem bir yola çıkıyorsunuz anlatmaya başlayın."
Sonunda sessizliğini bozup bana destek veren Wonwoo hyunga şükranlarımı ilettim. Gerçekten kaldıramıyordum.
"Seninle konuşacağımız için istemiyor." Ne? Ne alaka ben?
"Daha doğrusu, ondan artık korkmadığımız ve dediklerini yapmadığımız için bizi böyle cezalandırıyor." Shin Hye söze girdiğinde daha da şaşırmıştım.
"Ne istiyor ki sizden?"
"Minho'dan en büyük isteği senden uzak durması. Sana yakın olursa bizim çizdiğimiz evlilik platformu bozulur, Minho kontrolünden çıkar. O, bunu istemiyor. Minho'yu seninle tehdit ederek istediğini yaptırabilir fakat ya Minho seninle olursa? Tehdit edecek bir şeyi kalmaz. Şu an bu gerçekleştiği için yeni bir tehdit olarak çocuğumu aldı."
"Bu çok zalimce, neden yapıyor bunu?" Kendimi biraz suçlu hissetsem de en büyük suçlu o adamdı.
"Çünkü ben onun oğluyum, ablam ise annemin ilk evliliğinden yani ona ait değil. Daha doğrusu, annem ve babam evlendiğinde annem hamileymiş fakat babamın tepkisinden dolayı söyleyememiş ve saklamış. Babam bunu yıllar sonra öğrenince ikimizi de annemden ayırmış. Ablam ona ait olmadığı için ikimizin gördüğü muameleler biraz farklı."
Sondaki histerik gülüşü dahil tüm bu duyduklarımı içimi acıtmıştı. Evet, babası sinirli bir adamdı, belinde silah olmadan gezmeyen tiplerdendi fakat kendi çocuğuna en fazla ne yapabilir ki?
"Ne muamelesinden bahsediyorsunuz?"
"Jisung, gerçekten öğrenmek istemezsin, lütfen zorlama."
"Minho, bilmek istiyorum. Seni ve ablanı bu hale getirenin ne olduğunu bilmek istiyorum."
"Babam beni 15-16 yaşlarımdan beri barlarda çıkarıyor. 18 yaşından sonrada satmaya başladı. Eğer benim keşfedilme zamanıma bakarsan bir bar olduğunu görürsün. Sonra baktı üzerimden para kazanacağı alan büyüyor, çok daha üzerime geldi. Oyunculuğa başladıktan sonra da patronlara rezerv ediyordu beni. Hamile kalınca da, benim suçummuş gibi... neyse. Çocuğu aldıramadık, yumurtalıklarımın durumu kötü olduğu için ölüm tehlikem vardı, maazallah benden para kazanamaz, sürekli beni ezemez, kendi günahlarının bedelini bana ödetemezdi ölürsem."
Şu an karşımda gözleri dolsa da sanki bir hikaye kitabı okuyormuş gibi olanları anlatan kadına sarılmak istiyordum. Yüzündeki utancı, kızgınlığı, üzgünlüğü..tüm duyguları okuyabiliyordum. Bende babam yüzünden çok şey yaşamıştım.
"Sonuçta bilinen biriydim ve bu çocuğun bir babaya ihtiyacı vardı. Babamın da aklına Minho gelmiş. Yıllardır bir kardeşimin varlığından dahi haberi olmayan bana eş olarak geldi, zaten onunda haberi yoktu."
"Evet, yoktu. O gün babam acil gel dediği için çıktım ben. Arabasına bindiğim gibi bir baktım saçma sapan bir şeyin içine düştüm ve çıkamıyorum. Sana bir şey dememesinin tek sebebi beni yanında tutmakmış. Bir gün kirli işlerine yarayacağımı biliyorsa demek ki.."
Son cümleyi bize değil de kendine söylemiş gibiydi. Gözleri sadece ablasına doğru kitlendiğinde yanında olduğumu belli edercesine diğer elimi de karnına sarıp başımı omzuna dayadım. Benimde gözlerim ablasındaydı, anlıyordum onu, hem de öylesine fazla anlıyordum ki..
--------------------
Merhaba gençler, umarım iyisinizdir. Geç bölüm atıyorum fakat sınavlarım bitti tüm dersleri geçtim derken başımıza gelmedik olay kalmadı. Her an sinir krizinden gidebilirim.
Umarım severek okursunuz, yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, Only You ve benimle kalın, görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Only You/Minsung
RomanceGözlerim her şarkı bitişinde olduğu gibi tekrar onun gözleri ile buluştuğunda akan yaşın öylece gitmesine izin verdim. Artık beni kimse düzeltemezdi, o bile. Uyarı! +18 öğeler içerir.