Hızla banyodan çıktım çoğu kişi bana bakıyordu aldırış etmeden sınıfa çıktım çantamı kaptım ve okuldan çıktım bir süre yürüdüm sonra mal gibi kaldım. Nereye gidebilirdim ki? Mana ve Yoba'yı bekledim. Geldiklerinde yüzlerine bakmadım.
-Nerde yemek yiyicez? Yoba'nın suratına baktım.
-Dışarda yiyelim annemler evde yoktur hizmetçilerde şuan evi temizliyordur. Tamam anlamında başımı salladım. Bir de yanıma gelen Tandi'yi gördüm. Yanıma ulaştı sonunda
-Selam
-Selam
-Eğer yemek için planınız yoksa birlikte bir yere gidelim mi gizel bir mantarna biliyorum.
-Mantarna ne? Hepsi suratıma baktı sonra anladılar bilemeyeceğimi o yüzden Tandi başladı söze:
-Uçan mekanlar orda yemek yiyorsun.
-Hmm tamam gidelim. Boyut kapısı açıldı ve mantarnaya gittik. Aşırı güzel bir yerdi. Her yer yeşilliklerle birlikte masalar doğaya uyumlu bir şekilde kütüktendi. Masa örtüleri kareliydi açık büfe gibiydi tek fark parası ödedikten sonra alabiliyorsun ama şeffaf bir kapakta gösterildiği için açık büfe havası oluyordu. Tezgah ise masa örtülerinden farklı idi ağacın dallarıyla çok güzel bir süs olmuştu. Hep birlikte oturduk ama aklıma yanımda türk lirası olduğu gelmişti.Tandi'nin kolunu dürttüm bana bakmıştı hemen:
-Burda parayı başka paraya çeviren bişey var mı?
-Transfer etmek gibi mi?
-Hayır ya bir para birimini başka birime çeviren bir şey.
-He köşede var
-Peki hangi para birimini kullanıyor burası.
-Pen olması lazım
-Tamam teşekkürler hemen dönerim. Dedim ayağa kalktım koştura koştura oraya yetiştim ama sıra varmış beklemem lazımdı o sırada Mana telefondan beni aradı:
-Sipariş veriyoruz senin istediğini duyayım.
-Mana ne yemek var ben nerden bileyim söyle menüyü. Bir sürü saçma sapan şey söyledi söylerken takip edemedim bir yerde cheesecake duydum "onu alayım" dedim tamam dedi sonra telefonu kapadı. Fiyatını sormadığım için kendime kızdım beklerken yanıma biri geldi. Hans idi:
-Selam
-Selam. Bana selam vermesi tuhaftı ya da ben kafamda öyle düşünüyordum
-Nerde oturuyorsun?
-Evde. Verdiğim cevap üzerine sırıttı. Kahkaha atmak üzere gibiydi.
-Salak şuan yemek masalarında nerde oturuyorsun yön olarak sordum
-Düzgün sormadın diye ben salak mı oluyorum. Gülmeye başlamıştı
-Haklısın salaklık ben de
-Sonunda anladın. Şurda ortaya yakın bir yerde oturuyoruz. Hmm diye mırıldandı
-Bizimkilere yakınmış. Derken sıra bana gelmişti. Hızlıca elimdeki paraları birazını karta geöirdim birazını da pen'e çevirdim. Bizdeki 1 lira bunlarda 5 lira oluyordu yani zengin sayılırdım ama bayağı pahalıydı bazı şeyler o yüzden pekte zengin değildim. İşimi bitirdim ve Hans'a veda edip yerime oturdum. Benim cheesecake çoktan gelmişti ama cheesecake kurbağalıymış. Bir yemeğe bir de özellikle şuan makinalı tüfek gibi konuşan sırf gıcıklık olsun diye elinden geleni yapan Mana'ya baktım . O ise kıkırdıyordu piçlikte sınır tanımıyor bu kız kurbağa yemek istemiyordum ama başka bişeyde almak istemiyorum o kadar da zengin değilim kim bilir bu kurbağa bile kaç paraydı. Tandi tabağını bana uzattı.
-Benimkini al kurbağalı cheesecake severim ben
-Emin misin bayağı kötü gözküyor bu yemeğini bölmek istemem .
-Cidden sıkıntı değil hem görünüşü kötü içi mis gibi. Teşekkür edip tabağını aldım bizim kebaba benzer bişey söylemiş o da farkı ise içinde patates gibi bişey vardı biraz da ıspanağa benzer bir tat. Ama çok güzeldi o da benim cheesecakeki yerken mutlu gibiydi. Yemek bitti sonra bizimkiler helvaya benzer bişey söylediler ağzıma tıkmayı da ihmal etmediler. Tadını anlatmaya dilim varmıyor ama şunu söyleyim denemeyin. En sonunda kalktılar ve paraları vermeye gittiler. Tandi'ye baktım
-Burasını açık büfe zannetmiştim öyle değil mi.
- Öbür girişten gelseydik öyle hemen yolun üstğnde olduğu için alabilirdik ama arkadan geldik o yüzden sipariş verebiliriz
-Hmm aydınlattığın için sağ ol. Bir anda birinin beni izlediğini fark ettim güçlerim alarma geçmiş gibiydi aynada kendime bakıyordum o sırada gözümün yeşile döndüğünü fatk ettim bir yandan da arkamı görebiliyordum bunu biliyordum toprak elementi gözetlemede kullanılırdı bu yüzden arkama baktığımda Hans'ı gördüm beni dikkatlice izliyordu tanınmamak için kılık değiştirse de o olduğu belli oluyordu. Fark etmemiş gibi aynanın yanından ayrıldım ve bizimkilere yetiştim tekrar makas açıldı ve okula döndük. Saat daha 12 buçuktu bir sürü vaktim vardı yani. Kılıcımı kaptım ve Tandi'yi bulmaya sınıfına gittim. Sınıfa girdiğimde Tandi'yi bir kızla öpüşürken gördüm hemen beni fark ettiler çünkü kılıcımı düşürmüştüm.
-Cidden çok üzgünüm rahatsız ettim sizi sadece bir rica da bulunmaya gelmiştim isterseniz gideyim
- Hayır gitmene gerek yok tahatsız olmadık dimi Aysa
-Mmm hayır olmadık ne istiyordun?
-Şeyyy sakıncası yoksa vaktiniz varsa eğer kılıç kullanmayı öğretebilir misin diyicektim?
-He sen Tandi'yle eş olan kızsın Dünyalı olan?
-Evet öyle oldu
-O zaman kendimi tanıtayım. İsmim Aysa Saran 8/C deyim
-Mosoyo haisemi
-Memnun oldum o zaman görüşürüz Tandi . Tandi elini salladı ve bahçeye çıktık
- Az öncesi için özür dilerim
-Sorun değil Aysa kıskanö değildir.
-Ohh be kaburgalarımın kırılmasını istemem. Teşekkür ederim bunca zahmet arasında bana yardım ediyorsun
-Sorun değil sana öğrettikçe kendim de öğreniyorum. Hadi başla
Ders başlayana kadar böyle devam ettik ders zili çaldı ve sınıfa geçtik. Ders Türkçeydi hoca gelivermişti zil çalasıya. Bayandı ve çok güzel giyinmişti. Topuklu siyah ayakkabılar kırmızı bir şal içine ise lacivertin koyusundan bir buluz eteğide mavi kırmız idi. Şahsen yakıştırdım zıt renkler hoş durmuştı üstünde. Esmerdi saçları ise simsiyah. Çeviriciyi çıkardım Türkçe selam vermesini umuyordum öylede yaptı. Sonra oturun dedi ve beni yanına çağırdı. Yanıma çevirciyi alıp yanına geldim
- Mosoyo Türksün dimi? Astarca sormuştu.
- Evet öğretmenim
-O zaman çeviri cihazını çıkarda az sohbet edelim. Yanağıma yapışacak olan çeviri cihazını çıkardım
-Buraya alışabildin mi? Çok güzel Türkçe konuşuyordu.
-Sayılır efendim. Aslında ne alıştım denir ne de alışamadım. Hoca memnundu galiba
-Umarım yakında alışırsın Türkçe derslerini seveceğini biliyorum o yüzden biraz beklentim olucak sınavlarda
-Hocam sizi üzmek istemem ama Türkçeyle çok aram yoktur konuşuyorum o kadar
-Sadece Türkçe için mi böyle yoksa diğerleri de böyle
-Hepsi hocam
-Hmm anladım dil yeteneğin çok yok
- Evet hocam ama elimden geleni yaparım
-Bekliyor olucağım yerine oturabilirsin.
Yerime oturdum ve cihazı yeniden kulağıma taktım herkes mal gibi kalmıştı ne dediğimi anlamamışlardı sanırım.
Hoca konuyu anlatmaya başladı. Birkaç kelime ve sonra cümle yapısından bahsetti sonra birer cümle yazmamızı istedi tahtaya. Bana gelene kadar herkesin yazısına bakıyordum zor yazıyorlardı. Sıra bana gelmişti hızlıca kalktım kalemi aldım şakır şakır yazıyorum en kolay dersim oluvaktı sanırım bu. Benim bildiğimi bilen hoca beni rahat bırakır mı? Asla
-Mosoyo küçük bir hikaye yazmanı istiyorum içinde bir atasözü ve bir özel isim olsun lüften onlara ek getir bir de böylece herkes nasıl yazıldığını görsün .
-Peki hocam . Hızlıca yazmaya başladım. "Demiri işlemeye başladığımda bir ses duydum dükkanımın kapısına koşturdum gelen Gan'dı. Selam verdi hızlıca içeri girdi. Ne yapıyorsun?" Diye sorduğunda alaycı bir şekilde "demir işliyorum" güldü o da alaycı bir şekilde "işleyen demir ışıldar işle sen" gülmeye başladık. İşime devam ettim... Hoca benim hikayeyi beğendi yerime oturdum o da benim hikayede hata var mı diye bakıyordu sonra bütün sınıfa bunu yazmamızı istedi. Burdaki espriyi anlamamız için işleyen demir ışıldar atasözünü araştırmamızı istedi derken zil çaldı. Okuldaki ilk günüm böylece bitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mosoyo Çoklu Boyutta
Fantasía"Bir anda nasıl kraliçe olunur ?" Hemde çoklu boyutun Kraliçesi