Boş, boşluk.....
Hayatımızda kullandığımız sık sözcükler arasında başı çekerken aslında altının ne kadar dolu olduğunu da bilmek gerekir. Boş bir hayat dediğiniz koca bir ömürdür..Önümdeki boşlukta bilincim dışında sallanan ayaklarıma baktım. Hayatım gibi öylece sallanıyor ve ardından üzerinde oturduğum toprak parçasının duvarına çarpıyordu. Her çarpışında ufalanan kum parçacıkları boşlukta süzülüp kayalıklara çarpıyor ve orada kendine yeni bir yer ediniyordu.
Başımı ayaklarımdan ve altında kayalıklarla hırçınca dans eden denizden çekip gökyüzüne çevirdim. Sonu olmayan tek şey buydu işte. Günün sonu vardı, yolun sonu vardı, ömrüm sonu veya sabrın sonu vardı ama onun asla yoktu. Sonsuz bir boyuta sahip olduğu kadar sonsuz bir güzelliğe ve huzura da sahipti.
Hava henüz aydınlanmamış ama ay veda etmeye hazırlanıyordu. Sabahın ayaz vakti... Tıpkı benim gibi arada bir yer.
Adnan'ın elindeki telefonda en son duyduğum ses varlığını teyit ederek zihnimde yankılandı. Sesin hırçın bir dalga gibi zihnimde savrulup başımı döndürmesiyle gözlerimi kapatıp şakalarımı ovdum. Duyduğum sese eşlik eden bir ses daha varlığını ilan etti zihnimde. Defne'nin ayak ucunda durmadan ötüp duran cihazın sesi. Ağrı artık dayanılacak gibi değildi. Elimi şakaklarımdan çekip boşluğa doğru avazım çıktığı kadar bağırdım.
Ardından bir süre sessiz kalıp sakinleşmeye çalıştım. Ne gökyüzüne baktım ne ayağım altına tam karşıma. Defne'nin yüzü belirdi bir anda gözlerimin önünde, mezuniyet balosundaki korku dolu bakışları ardından beni takip edip kulübeye geldiği o cesur bakışları. Yüzümde oluşan gülümsemeye bir görüntü daha eklendi. Kulübeden onu evine bırakırken ki sersem hali. Uyku sersemi bilinçsiz olduğunu söylemişti. Yüzümde ki gülümseme hastane yatağındaki halini hatırlamamla son buldu. Adnan haklıydı aynı yerde ikinci kez yenilemiştim ona.
'Yalnızsın galiba?' Duyduğum ses olduğum yere beni çivilese de gerçek olmadığını anlayabilecek kadar ayıktım.
'Yanına oturabilir miyim?' Şaşkınlıkla gözlerim açılırken hiç bir tepki veremedim. Bana oyun oynayan hiçbir zaman yanımda olmayan ve sürekli kafamı karıştıran zihnimden nefret edip bir kaç küfür mırıldanırken oturduğum yerden sarkan bacaklarıma bir çift bacak daha eklendi.
Bu olmazdı, şu an değil, şu an asla doğru zaman değildi. Zaman benim için bu kadar geriye akmış olmazdı, Hilâl de yaşadığımı bir kez daha yaşayamazdım. Deliremezdim, aklımı bir kez daha yitiremezdim, Adnan'a bir kez daha bu şekilde yenilemezdim.
'Bende şu an yalnızım biliyor musun?' Başımı çevirip bakamadım, hayâl olmasından o kadar korktum ki dönüp yüzüne bakamadım , bir cevap dahi veremedim.
'Hiç kimse yok yanımda.' Derin bir nefes alıp verdiğini hissettim. Hafif esen rüzgarla aldığım kuvvetli nefese eşlik eden tanıdık bir konu nefesimi kesti. Bu kadarı olmazdı değil mi? Zaten dibimde oturuyordu ve bu yetmezmiş gibi başını omzuma koydu.
'Hıh! Onun gibi kokuyorsun biliyor musun? En son onun kollarında olduğumu hatırlıyorum ve tıpkı senin gibi kokuyordu!' Hiç bir cevap veremedim sadece boşluğu izledim.
'Ben karanlıktan korkan biriyim, gök gürültüsünden de. Ama o beni alıştırdı buna çünkü hep karanlıkta çıktı karşıma ve ben ondan önce karanlığı sevmeyi öğrendim.' Derin bir nefes alıp devam etti.
'Biliyor musun ailem tamamen bir yalanmış. Annem dediğim kadınla, kardeşim dediğim çocukla hiç kan bağım yokmuş. Babam kim o bile meçhul!' Bir cesaretle boğazımı temizledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİFİRİ
ChickLit"Gecenin Şahidi Olmaz" dedi. Dedi ve beni Zifiri'ye mahkum ederek bir başıma bıraktı... Hayatının ipleri sürekli başkalarını elindeydi Defne'nin. Her ne kadar eline almak istese de tam aksine bir düğüm daha atılıyordu o ipe. Bazen bile isteye ama ç...