Annemin dirseğini koluma vurmasıyla önce anneme sonra karşımda duran polise baktım. Gözlerimi sımsıkı yumdum. Hepsi bir rüya olsun... Hepsi bir rüya olsun.. içimden defalarca tekrar ettim. Gözlerimi kulaklarıma dolan, birbirine çarpan metal sesiyle açtım. Karşımda duran polislerin birinde kelepçe, beni bekliyordu. Annemin yüzüne bile bakmadan ellerimi yumruk yaparak polis memuruna uzattım. Zaman kaybetmeden elindeki kelepçeyi bileklerime taktı. Teslim olduğum polis memurları değil, teslim olduğum hayatımdı. Oyununu büyük oynamış ve beni bir köşeye kısırtırmıştı.
Başımı dik tutarak kapıdan dışarı çıktım. Polis memurları kollarıma girdi ve arabaya doğru ilerlemeye başladık. Annemin arkamdan söylediği avutmaların hiçbirine kulak asmadım. Yüzüne bakamadım. Eğer bakarsam dayanamayıp ağlayacağımı biliyordum. Oysa şimdi dimdik durup suçsuz olduğuma inandırmak zorundaydım.
Polis memurlarından biri kapıyı açarken diğeri de kafamdan tutarak beni arabanın arka koltuğuna bindirdi ve ardından yanıma oturdu. Diğer memur da öne oturduktan sonra yola koyulduk. On dakika içerisinde araba durdu. Polis memuru kolumdan tutarak arabadan indirdi. İki polis kolumda karakol binasına doğru ilerlerken bir anda durdum. İkisi de şaşkın yüz ifadesiyle bana bakıyorlardı. Kolumu daha sıkı tutmaya başladılar ama kaçacak değildim.
'Kolumu sıkmanıza gerek yok kaçacak değilim. Bunu gerektirecek bir durumum yok zaten. Ben sadece bir şey sormak istiyorum.' Sağ kolumdaki öfkeli polis kolumdan çekiştirerek konuştu.
'Sorgu odasında sorarsın.' Tüm gücümü kullanarak olduğum yerde durmaya çalıştım.
'Sorunda bu zaten.' Dediğim an ikisi de gözlerini üzerime dikti. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladım.
'Ben.. ben kapalı alanda duramıyorum. Klostrofobim var. Sorgu odasından başka bir yer yok mu? ' solumda duran polis memuru diğerine göre oldukça sakindi.
'Ne boyutta?'
'İleri boyutta.' Kaşlarını kaldırırarak yüzümü inceledi. Yalan olup olmadığını anlamaya çalışıyordu sanırım.
'Tamam gel müdürle konuşalım.' Hızlı adımlarla müdürün odasına doğru ilerledik. Bilmiyorum kaç kat çıktık. Sonunda devasa deri kaplamalı kapının önünde durduk. Kapının yanında duran düğmeye bastı sağımda ki sakin memur. Kapı otomatik olarak açılınca üçümüz de odaya girdik. Ellerim kelepçeli iki kolumda polisler başım dik müdürün karşısında durduk. Sağımda duran polis hemen lafa girdi.
'Müdürüm Defne Titali KAYMAZEL cinayetten arıyorduk. Bu sabah evinde bulduk ve sorgu için buraya getirdik. Ama bir sorun var ki Defne'nin klostrofobisi varmış. İleri derecede. Bunun için yapabileceğimiz bir şey var mı?' Müdür memuru pür dikkat dinledikten sonra yılların getirmiş olduğu kırışıklıklarla dolu olan yüzünde küçücük kalmış gözlerini kısarak yüzümü incelemeye başladı. Eliyle kar beyazı olmuş sakallarını kaşıdıktan sonra yüzüme bakarak konuşmaya başladı.
'Penceresi olan bir odada durabilir misin?' derin bir nefes alarak cevap verdim.
'E-evet kalabilirim. Kapalı ve karanlık yerde kalamıyorum sadece. ' başıyla beni onaylandıktan sonra oturduğu büyük deri koltuğunda dik bir pozisyon alarak ellerini masada birleştirdi.
'Karakolun kütüphanesine götürün o zaman.'
'Anlaşıldı Müdürüm.' İki polis memuru da aynı anda konuştuktan sonra müdüre tebessüm ederek teşekkür ettiğimi belirttikten sonra odadan çıktık. Yavaş adımlarla merdivenlerden aşağı indik. Giriş kata geldiğimizde uzun bir koridorun sonundaki odaya girdik. Bu bana ceza değil resmen ödüldü. Duvarlar boydan boya kitaplarla doluydu. Orta da bulunan büyük 12 kişilik masanın ras gele bir sandalyesini çekerek oturttular. Elimdeki kelepçeyi açarken sağımda duran sakin görünümlü polis memuru konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİFİRİ
ChickLit"Gecenin Şahidi Olmaz" dedi. Dedi ve beni Zifiri'ye mahkum ederek bir başıma bıraktı... Hayatının ipleri sürekli başkalarını elindeydi Defne'nin. Her ne kadar eline almak istese de tam aksine bir düğüm daha atılıyordu o ipe. Bazen bile isteye ama ç...