Dalına veda etmek zorunda kalıp rüzgâra esir olan bir kuru yapraktım ben hayatın beni oradan oraya savurduğu, rüzgârın üstünlüğünü gözler önüne sermesini kabul edip huzursuzca süzülen bir yapraktım. Elimden gelen tek şey ise yere düşmeden süzülebilmekti ve benim yere çakılmaya niyetim yoktu .'Telefonlarınız kapalı olsun bir süre Defne ile irtibata geçmeyin. Hiç bir şeyden haberi olsun istemiyorum. Dinlenmeye ihtiyacı var.' Elimdeki kağıttan gözlerimi ayırmadan aklımdan çıkmayan son halini düşündüm. Onu bu işten uzak tutmak zorundaydım. Bunu ona borçluydum. Hayatını ben karartmıştım ve ben onu görmeme pahasına da olsa ondan uzak duracak ve eski hayatını ona geri verecektim.
'Anlaşıldı abi.' Batu ve sırasıyla herkes telefonunu kapatıp ortadaki masanın üzerine bıraktı. Ayağa kalkarak kağıdı katlayıp pantolonumun arka cebine koyarken hepsi benimle beraber ayaklandı. Ben şaşkın gözlerle onlara bakarken onlar da bana bakıyordu.
'Bana hiç öyle bakmayın gelmiyorsunuz ben tek gideceğim!' Kapıya doğru yönelirken belimdeki silâhın konumunu ayarladım ve vestiyerden aldığım ceketimi giyip arkamı dönmemle hepsinin hazır kıta bana baktığını gördüm.
'Adnan beni çağırdı ve ben tek gidiyorum anlatabildim mi?'
'Buğra onun nasıl bir yaratık olduğunu hepimiz biliyoruz o yüzden biz de geliyoruz.' Alara oldukça kararlı bir tutum sergileyerek yanımda geçip vestiyerdeki ceketine uzanırken bileğinden tuttum.
'Ben tek gidiyorum dedim size!' Öfke damarlarında kol gezerken sesim aksine kısık ama tehditkâr bir tonda çıkmıştı.
'Peki abi. Alara gel, bırak nasıl istiyorsa öyle olsun.' Batu'nun konuyu kapatmasıyla Alara'nın bileğini bırakıp çıkış kapısına yöneldim.
Bir yanım öfke ve nefretle yanıp tutuşurken bir yanım tereddütteydi. Arabanın kapısını açıp şoför koltuğundaki yerimi alırken belimdeki silâhın doluluğunu kontrol ettim. Geceyi kurtaracak kadar dolu olduğuna emin olup yan koltuğun üzerine bıraktım.
Yorulduğumu hissediyordum yavaş yavaş, sıkıldığımı, bunaldığımı, koca göğe sığamadığımı, yer yüzünün beni kabul etmeyişini hissediyordum ve hepsinin üzerine en ağırı olarak ben sevgiyi hissediyordum. Birini sevmeyi ve biri tarafından sevilmeyi hissediyordum ki bu da bana güç veren en önemli etkendi.
Nedenini bilmediğim bir intikam oyununun içinde buldum bir gece de kendimi. Amacı neydi, benden ne istiyordu ya da ben ona ne yapmıştım hiç bir fikrim yoktu ama annemin başına silahı dayadığı o gün benim en büyük düşmanım Adnan oldu. Bana o seçimi yaptırarak, annemin başına silahı dayayıp Hilal'i benden çalarak beni bu düşmanlığa ortak etti.
Direksiyonu kırıp patika yola saptım ve gaz pedalına yüklendim. Ne olursa olsun bu gece kaybeden ben olmayacaktım, ne olursa olsun oradan sağ çıkan ben olacaktım ve ne pahasına olursa olsun Defne'ye eski hayatını bir şekilde geri verecektim.
Arabayı gelişi güzel park edip yine her şeyin başladığı ya da benim için her şeyin bittiği, hayatımın dönüm noktası olan yere geldim. El frenini çekip yan koltuktaki silahı alarak dışarı çıktım ama etrafta hiç kimse yoktu. Arabanın önüne geçip kaputuna yaslandım ve olacakları beklerken silahı belime gelişi güzel yerleştirdikten sonra cebimden çıkardığım bir dal sigarayı dudaklarımın arasına aldım. Pek içen biri değildim ya da kötü alışkanlıklarım çok yoktu ama stres altındayken yapacaklarım pek beni yansıtan davranışlar olmuyordu.
Düşüncelere dalmış dudaklarımın arasında çıkan dumanın havada süzülüp yok oluşunu izlerken ani bir fren sesiyle elimdeki sigarayı yere atıp belimdeki silaha sarıldım. Gözlerimi yakan araba farlarına rağmen silahımı indirmedim. Işıkları sönüp kapısı açılınca Adnan aşağı indi ve arada mesafe bırakarak karşımda durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİFİRİ
ChickLit"Gecenin Şahidi Olmaz" dedi. Dedi ve beni Zifiri'ye mahkum ederek bir başıma bıraktı... Hayatının ipleri sürekli başkalarını elindeydi Defne'nin. Her ne kadar eline almak istese de tam aksine bir düğüm daha atılıyordu o ipe. Bazen bile isteye ama ç...