Bölüm 19/ İbnelik

287 29 5
                                    

#19

Sınıfa girip etrafa baktım, gözlerim Clarke'ı arıyordu fakat sınıfta yoktu. Ön sırada oturan iki kıza seslendim, "Hey! Clarke'ı gördünüz mü?" kumral saçlı kız başı ile onayladı, "Evet az önce sınıfa geldi, birkaç kitap alıp gitti." başımla onayladım, demek kütüphaneye gitmişti.

Sırama doğru ilerleyip çantamın fermuarını açtım, Kimya ve Matematik test kitaplarını alıp kucağıma yerleştirdim. Aynı hızla sınıftan çıktım ve merdivenlere doğru yürüdüm, boşuna gidiyordum. Kesin bir şey söylemeyecekti şerefsiz.

"Hey, Lexa!" adımın seslenilmesi ile arkamı döndüm, lakin önden gelen bir beden bana çarptığı için elimde ki kitaplar yere düştü. Ağzımdan boğuk bir ses çıktı, hangi öküzün bana çarptığına bakmak için başımı çevirdim ve bir çift bal köpüğü renginde ki gözlerle karşılaştım. Gözlerinin tonuna biraz daha bakarken kız boğazını temizleyip bir iki adım geriye çekildi, "Özür dilerim, seni görmedim." önüne gelen kıvırcık saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı.

Yeşillerimi kızdan çekip yerdeki kitaplarıma baktığımda anca kendime gelebilmiştim, "Kör müsün kızım?! Yolda yürümeyi de ben mi öğreteyim sana!" yere eğilip kitaplarını aldı ve bana uzattı. Hay sikeyim sayfası buruşmuştu, hay amk en nefret ettiğim şey! "Tekrar özür dilerim." çatık kaşlarımla ona bakmaya devam ettim ve bana uzattığı kitaplarımı aldım.

Bu kızı daha önce bu okulda hiç görmemiştim, dört senedir bu okuldaydım, evet görmemiştim. "Yeni misin?" bakışlarını tekrar gözlerime çıkarıp başı ile onaylarken bu sefer tebessüm ediyordu. "Evet, bugün geldim. Sınıfımı arıyordum ama.." "Hangi sınıf?"  "12A"  kaşlarımı kaldırdım, aynı sınıftaydık.

"Sen biliyorsundur sanırım?" diye sormasıyla tekrar ona döndüm, o sırada iki yanımda beliren bedenlerle başımı çevirdim. Bizimkilerdi bunlar, "O yeni sen olmalısın?" dedi Octavia kıza elini uzatarak. Bal köpüğü gözlere sahip olan kız içten bir şekilde gülümsedi ve ona uzatılan eli tutup sıktı, "Evet." boğazımı temizleyip bizimkilere döndüm. "Bizim sınıftaymış, siz geçiriverin. Ben kaçıyorum." bir şey söylemelerini beklemeden merdivenlere yöneldim.

Kütüphaneye inip sessiz ortamına daldım, direkt  cam kenarının olduğu masalara doğru ilerledim ve yeşillerimi etrafta gezdirdim. Clarke'ın sarı saçlarını görmemle oraya doğru ilerledim, arkası dönük oturduğu için geldiğimi görmemişti. Kulağında kulaklık, elinde kalem dalgın bir şekilde çizim yapıyordu. Yavaş adımlarla ona doğru ilerleyip ne çizdiğine baktım, kara kalemi acımasızca ama bir o kadarda nazik bir şekilde kağıda sürtüyordu.

Koca koca ağaçların içinde küçük, masallardan fırlayan şirin bir ev.. Kara bulutlar, ağaçların arasından sihirli bir şekilde akan şelale.. Dudaklarımı büzüp başımı 'vay be' dercesine salladım. Bu kız kara kalemde çok iyiydi.

Sarı dalgalı saçlarını tek bie omzunda toplamış, dirseğini masaya ve çenesini de avucunun içine yaslamış bir şekilde duruyordu. Açıkta kalan kulağına doğru eğilip fısıldadığımda irkildi, "Çok iyi.." başını çevirmesiyle gözlerimiz buluştu, sırıtıp karşısına oturdum ve kucağımda ki test kitaplarını masaya koydum.

Clarke kulaklığını çıkarıp kaşlarını çattı, "Ne işin var burada?" gözlerimi devirdim. "Kütüphane burası Clarke, herkes gelebilir, ben de dahil.." Kimya kitabından rastgele bir yer açtım. Ellerimle bedenimi yoklayıp homurdandım, "Lan kalem almamışım." Clarke başını belli belirsiz salladığında onun kalemliğine uzanıp kendime bir tane kalem aldım.

Teste dönmeden önce son kez ona baktım, o ise çizimine çoktan geri dönmüştü bile. Artık tahminlerimden emindim, Clarke çizim yapıyorsa kesin bir şeyi vardır. Lafa nerden başlasam insan gibi konuşuruz diye düşünürken yine kendime yakışanı yapıp bodoslama atladım, "Bir şey soracağım doğru cevap vereceksin." maviliklerini bana çıkardı. "Yemekhanede.. Mesaj kimden geldi?" bir süre bana baktı ve gözlerini devirdi. "Sana ne ?!"

Al işte.
İnsan olmayanla neden insan gibi konuşma çabasına giriyorsun ki Lexa? Salaksın kızım salak.

Tek kaşımı kaldırdım, "Bunu sormak için mi geldin buraya?" omuz silktim, "Hayır test çözmek için geldim."  "İyi, çöz o zaman!" diye çıkışıp önüne döndü. Bakışlarım masanın üzerindeki telefonuna gitti, "Hala cevap vermedin ama." derin bir nefes alıp verdi. "Annemden geldi demiştim ya Lexa."  "At yalanı, sikeyim inananı." kaşlarını çatıp bana bakmasıyla önüme döndüm.

Aklıma gelen ibnelikle kendi çapımda sırıtıp ayağa kalktım, "Ben kahve alayım bize."  "Hayırdır sen bir iyilik meleği(!) oluverdin ?" omuz silktim. "Ayıp ediyorsun.." görüceksin birazdan iyilik meleğini.

Kahve otomatına doğru ilerleyip iki tane boş karton bardak çektim ve yerleştirdim. Öğrenci kimliğimi okutup kahveleri seçtikten sonra beklemeye başladım, "Çokta sıcakmış ya." diye mırıldandım kahvelerin üzerinden çıkan dumana bakarken. Neyse bana yaptıklarına saysın, diyerek dolan kahveleri elime aldım ve masaya doğru yürüdüm.

Clarke'ın yanına yaklaştığımda, birazdan ağzıma sıçacağını düşünmeden, yalandan hapşırdım. Hapşırmamla beraber elimde ki kahveyi biraz eğdim ve o anda Clarke'ın çığlığı ölüm sessizliğine bürünen kütüphaneyi doldurdu. "Lan piç ! Yaktın beni amına koyayım!" diye cırlayan sesine karşı yüzümü buruşturdum, onu yakayım derken kendimi de yakmıştım çünkü elime kahve dökülmüştü ve şuan cayır cayır yanıyordu. "Geberesice !" sweatini silkeleyip karnına baktı, "Nefret ediyorum senden!" diye çemkirip omuzlarımdan ittirdiğinden elimdeki diğer kahve dengesini kaybedip bu seferde diğer elime döküldü. Ani refleks ile bağırıp elimi çektiğimde bu sefer iki kahvede yere dökülmüş her taraf kahve olmuştu.

Yanan ellerimi sallarken Clarke küfür ediyordu, o sırada nöbetçi hoca gelip bizi kolumuzdan tutarak kütüphaneden kovdu. Hadi bilin bakalım nereye..?
İyi ki bir ibnelik yapayım dedim, kendimi de yaktım amk.

Gökyüzümde Ki Sen |GxG|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin