Bölüm 21/ Biz Aslında Tanışıyoruz

291 28 16
                                    

#21

Merdivenlerden seke seke inip Clarke'ın ziline bastım ve beklemeye başladım, bizimkiler her bir yandan 'Clarke' ı gelmesi için ikna et' diye psikolojik baskı uygulayınca 'lanet olsun tamam' diyip kabul etmiştim. Çünkü kendilerinin ikna etme kabiliyeti Clarke'a pek işlemiyordu...
Şimdi izleyin ve görün.

Kapı açtığında karşımda dağınık bir Clarke'ı beklemiyordum tabii, "Bu ne hal kızım?" kaşlarını çatıp üzerine baktıktan sonra konuştu. "Ne varmış halimde?" omuz silktim ve lafı daha fazla uzatmadan kolumun altında ki kaykayı gösterdim. "Gelmeyeceğimi biliyorsun Lexa ve neden gelemeyeceğimi de biliyorsun. Zorlama." gözlerimi devirdim, "Clarke tek çıkmıyorsun dışarı, ve eve de tek dönmeyeceksin."

Sessiz kaldı, bu ne demek biliyor musunuz? Yavaş yavaş ikna oluyor demek.. "Hadi ama, kafanı dağıtmaya ihtiyacın var Prenses." kapının aralığından içeriye geçtim ve kapıyı kapatıp ona doğru döndüm. "Belki de sikik bir piç bizi kekliyordur.." gözlerini devirdi ve ağzını açıp bir şey söyleyecekken izin vermeyip işaret parmağımı dudaklarının üzerine bastırdım. "Hem sahile gitmişken midye de gömmez miyiz Prenses?!"  "Bana Prensee demeyi kes Lexa!" diyip omzumdan ittirmesiyle güldüm.

"Pekala, o zaman bir an önce hazırlansan iyi edersin çünkü beklemeyi sevmem."  "Hazırlanacağımı kim söyledi?" dedi tek kaşını kaldırıp sorarken, sırıttım. "Ben söyledim." derin bir nefes alıp verdi ve odasına doğru yürüdü.

Bingo !

Birkaç dakika sonra odasının kapısını açtı, onu baştan aşağıya süzdüm, insana benzemişti yemin ederim. Bu kıza evde pineklemek hiç iyi gelmiyordu, "Gidelim hadi." başımla onaylayıp oturtuğum yerden kalktım ve dış kapıyı açtım. "Umarım kötü bir şey olmaz." diye mırıldanıp dışarıya çıkmasına izin verdim, "Umarım Clarke." iyi bir şey söyleyemiyordum çünkü ben de ne olacağını tam olarak kestiremiyordum. İki günlük dünya, kim kime ne yapabilir? Bu korkuyla eve tıkılıp kalınca ele ne geçicekti ki?

Binadan çıktığımızda kolumun altında ki kaykayı yere koyup üzerine bindim,"Sahile kadar yarış?" diye teklif ettiğimde gözlerimi devirdi. "Hayır, yenilmekten yoruldum." kahlaha attım, "Tamam bu sefer kazanmana izin vereceğim."  "Egonu sikeyim Lexa." dilimi çıkarıp ayağımla yerden destek aldım ve kaykayı sürmeye başladım.
Gerçekten özlemişim, uzun zaman olmuştu.

Evle sahil arası çok uzun olmadığından kısa süre içinde gelebilmiştik desem yalan olur, aslında kısa sürede gelebilirdik evet ama Clarke üç kere milletin arabasına bodoslama atladığı için bu pek mümkün olmadı.
İşte sakar.
Sonra neden ben kazanıyorum..

"Hey, sonunda gelebildiniz!" dedi Octavia elini kaldırıp burada olduklarını işaret ederek, kaykaydan inerken tek hamle ile kaykayı kaldırıp elime aldım ve onlara doğru yürümeye başladım. "Clarke ölüyordu da zor kurtardık.." diye mırıldandım. Çimenlerin üzerine çember bir şekilde oturmuşlardı, ben de araya oturup bağdaş kurdum. Clarke'ta gelip yanıma yerleşti, "Keşke ikimizden biri geberse de kurtulsak." gözlerimi devirdim.

"Ah bu arada Ivana.." Bellamy'nin konuşması ile ilk önce ona ardından eli ile işaret ettiği yere baktım, bu o kızdı, bal köpüğü gözlere sahip, yeni gelen kız. Elini havaya kaldırıp gülümsedi, "Selam."dedi. "Gerçekten çok tatlı biri, dedik ki neden o da bize katılmasın. Hem ortama alışmış olur." Octavia belli ki Ivana'ya kanı kaynamıştı.
Allah Allah.

Clarke kıza bir şey söylemek yerine kolunu koluma geçirdi, "Bana midye sözün vardı Lexa Woods." başımı salladım. "Öğh, yemeyin şunu ya!" dedi Bellamy yüzünü buruştururken. Mal işte, ne anlar ki o. "En azından senin gibi ahtapot yemiyoruz Bell!" dilini çıkarmasıyla başımı belli belirsiz sallayıp ayağa kalktım.

"Siz istiyor musunuz?" diye sordum diğerlerine cevabı bilsem de, başlarını olumsuzca salladılar. Clarke'ta ayağa kalktı, "Ben bira alayım hepimize."  "Ben de sana eşlik edeyim." Monty ayaklanıp Clarke'ın yanına yetişti.

Her zaman gittiğimiz midyeciden kova kova midye alıp geri geldim, dışarısı gece olduğundan sakindi, nadir insanlar vardı. Bu sakinliği seviyordum..
Eski yerime oturup elimdekileri Clarke'la arama koydum, o da bana iki bira verdi.

"Teşekkür ederim, içmiyorum." bu nazik ses o yeni kızdan çıkmıştı, bidamı açarken yeşillerimi ona çevirdim. "İçersin, içersin." dedi Octavia kızın ağzına birayı sokarken, Ivana kıkırdayıp elini olumsuzca salladı. "Teşekkür ederim, içmeyeceğim."  "Yaw içersin, içersin." Allah belamı versin Octavia imanlı adamı bile yolundan çıkarırdı,o kapasite vardı yani.
"Pekala, bu seferlik.." diyip Octavia'nın elinden birayı aldı.
Ne dedim ben ?

"Lexa limon almamışsın." kolumun dürtülmesiyle kızdan bakışlarımı çektim, "Diğer poşette olması gerekiyordu." dememle arkasında ki poşete baktı, "Hah evet!" Clarke iştahla midyeleri midesine indirirken ben tekrar Ivana'ya baktım. Sanki bu kızı bir yerden çıkaracaktım ama.. "Ee, kaynaşmak için çağrılmadın mı? Anlat bakalım." dediğimde bakışlarını bana çıkardı.

Bir süre bakıştıktan sonra kıkırdadı, "Biz aslında seninle tanışıyoruz." kaşlarımı çattım. "Nereden ?"  "Beni tanımadığını fark etmiştim.." gülümserken başını biraz eğdi ve tekrar bana bakıp komuştu, "Babalarımız ortaktı ya hani." demesiyle kaşlarım daha çok çatılmıştı. Clarke'ın kahkası ile çok kısa ona baktım, "Lexa'yı tanısaydın o cümleyi öyle kurmazdın tatlım." herkes Clarke'a anlamsızca bakarken onun demek istediği şeyi anlayıp yarım ağız sırıttım.

Gökyüzümde Ki Sen |GxG|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin