Bölüm 34/ Gitmemiz Gerek

475 31 10
                                    

#34

"İşler karıştı, iki gün yok olacağız. Lincoln ara sıra sizi yoklar, çok acil bir şey olmadığı sürece beni aramayın." adam patronunu başı ile onayladı, ardından o iğrenç adam başını çevirip beni işaret etti.
"Pek tekin değil, yalnız bırakmayın bu kızı da." gözlerimi devirdim, ağzımı bantladıkları için konuşamıyordum maalesef.

"Şunun ağzında ki bandı çıkarın." içimi okudu yemin ederim. "Ben hallederim." dedi Lincoln bana doğru gelerek, diğerleri kendi aralarında konuşurken Lincoln karşımda durdu. "Demledikleri çaylara uyku ilacı kattım, sana verirlerse ki vermezler, olaki verdiler, içme." göz kapaklarımı onaylarcasına kapatıp açtığımda sertçe ağzımda ki bandı çekti. Acı ile inledim, ben bu dudaklara nasıl güzel bakıyordum haberin var mı lan senin köpek! Acımasız adi.
"Bana saydırdıklarına sayarsın." diye fısıldayıp yanımdan uzaklaştı.

Umarım becerebilirdim.

~

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, ama akşam olmuş hava kararmış, depodaki adamlar da teneke varilin içinde ateş yakmaya koyulmuşlardı. Diğer adam çay ve birkaç kahvaltılık getirdikten sonra yemeğe koyuldular, "Şuna da verelim, açlıktan ölmesin. Malum, bizim için pek bir kıymetli (!)"  "Kes lan!" diye çıkıştım soğukça, onlarla uğraşacak gücüm yoktu. Kaç gündür embesil gibi kollarım bağlı ayakta dikiliyordum, insan sandalyeye bağlar amına koyayım.

Yedikleri simitten biraz alıp yanıma doğru yaklaştığında gözlerimi devirdim, "Ellerini çözerdim lakin duyumlarımıza göre pek rahat durmazmışsın." sırıttım, "Doğru duymuşsun aferin çünkü eğer bu salaklığı yapardan büyük ihtimal bu yediğin son yemek olacaktı." karşımda ki genç adamın dişlerini sıktığını gerilen yüz hatlarından fark edebiliyordum.
Mafya olmak için fazla yakışıklıydı bence.

"Hey baksana, açlıktan öl, umrumda değilsin!" kahkaha attım, "Ah çok üzüldüm şimdi ama.." sinirle arkasını dönüp elinde ki simiti fırlatırcasına tabağa bıraktı ve masanın üzerinde ki koli bandını alıp bir parça kopardı. "Ne oldu, iki lafa başın mı şişti?" dedin o bana doğru gelirken. "İyilik yaramıyor desek daha iyi olur."   "İyilik mi? Kaçırılmak mı iyilik?"

Ağzıma bandı yapıştırırken konuştu, "Seni öldürmeyeceğimizi bildiğin için bu özgüvenin değil mi?" Yoo.

Omuz silkip tek kaşımı kaldırdığımda başını belli belirsiz sallayıp diğer arkadaşının yanına doğru gitti, az önce oturduğu sandalyeye oturup çayını yudumladı. İç koçum, iç.. Afiyet olsun..

Güle güle başlayan sohbet ağırlaşmaya başlamış, her laflarından sonra öküz gibi esneye esneye benim de uykumu getirmişlerdi. "Ben şöyle bir kestireyim, gözünü ayırma. Nöbetleşe dururuz." dediğinde bana artistlik taslayan adam onu onayladı. Adam uykulu bedeni ile kalkıp ayaklarını sürte sürte aşağıya indi.
Hazır ol Lexa, bir kaç dakika sonra buradan siktir olup gideceksin.

Bir yandan içiyor bir yandan da esniyordu, en sonunda çay içmeyi bırakıp arkasına yaslandı. Uyuması yakındı, çok yakın..
Bir kaç dakika sonra göz kapakları ağırlaşmaya başladı, bir kaç kere kendine gelmeye çalışsa da uyku ilacının gücü onu içine hapsetti ve uyumaya mahkum kaldı. Kollarını göğsünde bağlamış, başı aşağıya yatık bir şekilde uyumuştu. Uyuyup uyumadığın emin olmak için saçma salak hareketler yapıp zıplamaya yani ses çıkarmaya başladım, hiç bir tepki  vermediğinde uyuduğundan emin oldum ve bileklerimde ki ipleri çözmek için harekete geçtim.

Lincoln sayesinde ipler sandığımdan da kolay çözülmüştü, tabi bileğimi biraz siksem de olacaktı o kadar. Bileklerimi ovuşturduktan sonra ağzımdaki bandı yavaşça çekip attım, tavana bağlanan ipi çözüp elime aldıktan sonra sandalye de uyuyan adamın yanına gidip eğildim. "Gel bakalım Uykucu Prens.."

Ellerini ve ayaklarını sandalyeye bağladıktan sonra masanın üzerinde ki bandı alıp ağzına yapıştırdım, hatta bir kat değil, üç kat, dört kat...
"Bir daha görüşmemek üzere." diye fısıldadım, ardından doğrulup ceplerini yokladım ve telefonunu aldım. Belimin arkasında ki silahı kavradıktan sonra artık buradan siktir olup gitmek için hazırdım.

Merdivenlerden sessizce indim, her ihtimale karşı elime silahı almıştım ama umarım karşıma biri çıkmazdı ve umarım ben ona ateş edip katil olmazdım.
Kapıyı bulup açtığımda kendimi dışarıya attım ve deli gibi koştum, bu da sandığımdan kolay olmuştu.
Şimdi asıl zorluk beni bekliyordu..

Clarke:

"Clarke bana karşı dürüstsün şu an değil mi?" alt dudağımı kemirirken salonun bir ucundan diğer ucuna doğru turluyordum. "Ah tabii Rose Teyze.. Lexa bu aralar çok içine kapanık, kendi çapında işte tanıyoruz onu. Eminim kısa süre sonra size ulaşacaktır, endişelenmenize gerek yok."
Yalan söylemekten nefret ediyordum.

"Neden telefonunu kapattığını anlamadım, bu kız beni deli etmeye mi çalışıyor?" sesi her ne kadar sinirli gelse de endişeliydi. E tabi kadın haklı, ben de endişeliydim. "Lexa bu, kafasına estiğini yapar." derin bir nefes alıp verdi. "Bir sorun yoksa yukarı çıkar mısın, gizliden sesini kaydet veya bir fotoğrafını at. İyi olduğundan emin olmak istiyorum, lütfen Clarke." al işte sıçtım.

"Peki, bir kaç işim var onu halledip çıkacağım.."  "Sağol kızım, bekliyorum. Görüşmek üzere."  "Görüşürüz Rose Teyze." diye mırıldanıp telefonu kapattım, evet, ne bok yiyeceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

Sinirden gözlerim dolmaya başlamıştı, dışarı çıkıp hava almaya ihtiyacım vardı. İşin kötüsü galerimde Lexa'nın fotoğrafını geçtim ifşası bile yoktu. Telefonumu arka cebime sokuşturup hızlı adımlarla kapıya doğru yürüdüm, kapıyı açıp dışarı çıkacakken çarpıştığım beden ile ağzımdan boğuk bir ses çıktı.

"Hey yavaş.." bu ses, bu ses. Maviliklerimi çıkardığımda karşımda Lexa'yı görmeyi beklemiyordum. Yeşil gözleri ile yüzümü inceledikten sonra gülümsedi, "Duydum ki beni çok özlemişsin Griffin." evet, hayal değildi. Lexa buradaydı.

"Lexa..!" onu kendime çekip boynundan sıkıca sarıldım ve bir kaç gündür içime attığım bütün gözyaşlarımı sinirden boşalttım. Burnumu çekip onu daha çok sarmaladığımda kollarını belime sarıp karşılık verdi, gerçekten de o olmadan olmuyordu. Her ne kadar beni sinir etse de yaslanacağım duvar gibiydi, sanki ben ona sığınsam o beni korurmuş gibi, her şey geçip bitermiş gibi.

"Nerdeydin Allah'ın cezası!" diye sordum titreyen sesimle, bir elini saçlarıma götürüp yavaşça sevdi. "Buradayım." diye fısıldadı, belimden tutup nazikçe beni kendinden uzaklaştırdı ve diğer elini yanağına koyup gözyaşlarımın ıslattığı yanağımı sildi. O bunu yaparken yüzünü inceledim, her hangi bir yerinde çizik dahi olmaması içime su serpmişti nedensizce. Yeşillerini yanağımdan alıp maviliklerimle buluşturdu, "Gitmemiz gerek Clarke."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 29, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Gökyüzümde Ki Sen |GxG|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin