Bölüm 26/ Pişmanlık

275 26 8
                                    

#26

Clarke:

"Arkadaşlar, soru sormayı bırakıp dinleseniz daha yararlı olmaz mı?!" diye çıkıştı Raven, masada ki gergin ortamdan etkilemişti, haklıydı da. Bellamy elinde ki çatalı tabağının kenarına bırakıp kollarını göğsünde birleştirdi, "Pekala, sizi dinliyoruz." Lexa başını çevirip bana baktığında onu omaylarcasına başımı salladım, derin bir nefes alıp bir hafta boyunca başımıza gelenleri tane tane anlatmaya başladı.

Ben ise sadece susuyordum ve onu dinliyordum, sanki bu olanlar benim başıma gelmemiş gibiydi, sanki olaylardan alakasızmışım gibiydi. Oysa ki başı ben çekiyordum, benim yüzümden de diğerleri sırayla peşimden geliyorlardı.

Flashback :

Elimde ki shot bardağını sertçe masaya koyup gözlerimi sıkıca kapattım ve içkinin boğazımı yaka yaka mideme inmesine izin verdim, içimde tuttuğum nefesimi dudaklarımı aralayarak verdim ve gözlerimi açtım. Karşımda duran barmen içki istemem için bana yalvarır gibi bakıyordu, ona istediğini vermeyecektim, ya da verecektim. "Bir tane daha.."
Tanrım, Octavia'nın aklına uymamalıydık!

Barmen önüme tekila dolu shot bardağını ittirdiğinde bakışlarımı masadan çekip içkiye baktım, neden içtiğimi bilmiyordum, ya da biliyordum... Zevkine mi, yoksa içime attığım şeylere mi? Ağlayıp isteyip ağlamamaya mı, yoksa gülmek isteyip gülememeye mi? Ailem burada olsaydı belki daha mutlu olurdum, ya da olmazdım, onu bile bilemiyordum. Ama sanırım hala alışamamıştım.

Shot bardağı ile yaklaşık on dakikadır bakışıyor içimde ki saçma sapan düşüncelere bir cevap aramaya çalışıyordum, başımı belli belirsiz salladım, saçmalıyordum. Bu kadar içmemi gerektirecek bir durum yoktu ortada, yine saçmalıyordum. İçkiye uzanıp elimin dersiyle itecekken bir el alıp onu kafasına dikti, yüzünü buruştururken diğer yandan bir dilim limonu dişlerinin arasına aldı. Bakışlarımı yukarı kaldırmaya bile zorlanıyordum, bir an önce eve gitmek istiyorum. Burası sıkmıştı, fazlasıyla.. Terlemiştim, elbisem üzerime yapışmıştı resmen, bizimkiler nerede onu bile bilmiyordum.

"Hey, kötü gözüküyorsun." barda yankılanan ve artık beynimin içinde uğuldayan müziği bastırmak istercesine yüksek sesle konuşan kişiye baktım, onu biraz süzdüğümde benden en fazla 5 6 yaş büyük olduğunu tahmin etmek zor değildi. Siması tanıdık gelse de gelmiyor da gibiydi, bana sırıttığında düşüncelerimden sıyrıldım. "Sanırım kusacağım." belki de birkaç saat sonra ilk defa ağzımı açıp iki kelime etmiştim. Fazla içmemiştim fakat bana sanki şişeyi kafama dikmişim gibi geliyordu.

"Sana tuvalete kadar eşlik edeyim, gerçekten kötü durumda gibisin, gözlerin kıpkırmızı." bana neden yardım ettiğini anlayamadığım genç adamın -adam demek biraz yaşlı kalırdı- uzattığı koluna girdim. "Bu kadar içecek ne derdin olabilir, merak ediyorum doğrusu." dedi gülümserken. "Çok içmedim aslında, hava da sıcak, fazla çarptı." konuştukça midemin bulantısı atıyordu. Öğürdüğünde durdu, elimle ağzımı kapatıp biraz bekledim, "Tuvalet hemen şurada" gösterdiği yere giderken düşmemek için duvarlardan yardım ala ala tuvalete girdim ve bulduğum ilk boş kabine girip midemdekikeri boşalttım. Bir nebze olsun rahatlamıştım.

Sifonu çekip tuvalet kabininden çıktım ve lavaboya gelip ağzımı çalkaladım, birkaç havlu kağıt koparıp ıslaklıkları silerken aynaya baktım. İğrenç gözüküyordum, elimde ki peçeteyi buruşturup attıktan sonra bizimkileri aramak için çantama uzanacaktım ki masada unuttuğumu farkettim, küfür mırıldanıp tuvaletten çıktım.

Duvara yaslanmış olan genç adam, beni gördüğünde gülümseyip yanıma doğru geldi. "Biraz daha iyi misin?" başımla onayladım, elinde ki eşyalarımı görmemle onları işaret ettim. "Teşekkür ederim."  "Her zaman. Seni evine bırakmamı ister misin? Lütfen yanlış anlama, bu saatte şu halde seni yalnız bırakırsam içim rahat etmez." başımı olumsuzca salladım, "Hayır ben tek gelmemiştim." başıma bir anda giren ağrı ile yüzümü buruşturdum ve o el tekrar kolumu tuttu. "Ama şu an yanında değil, bence seni eve bırakmalıyım. Kiminle geldiysen ona haber verirsin." itiraz edemeyecek kadar yorgundum, başımla onayladım.

Flashback son..

Bacağıma değen sıcak bir şey ile yerimden sıçradım, mavilerim etrafı taradığında gözlerim Lexa ile buluştu. Bacağıma dokunan kişi oydu, ağzını açıp bir şey diyecekken Bellamy araya girdi. "Sikeceğim, böyle bir piç var ve siz bize şimdi mi söylüyorsunuz?!" Lexa öfkeyle Bellamy'e dönerken bacağımda ki elini sertçe çekti. "Emin olmadan ne söyleseydik Bellamy!"

Bellamy gözlerini devirdi, "Kavga etmeyi bırakında ne yapacağımızı düşünelim." dedi Raven ortamı yumuşatmak istercesine, Lexa ve Bellamy hala gergindi ki özellikle Lexa sabahtan beridir Bellamy'e dalacakmış gibi bakıyordu. Bu gerginlikle hiç bir yere varamazdık.

Oturduğum sandalyede doğrulup boğazımı temizledim,"Sakin olalım. Birlikte olursak atlatamayacağımız bir şey yok, kimseye bir şey olmayacak. Sadece tedbirli olacağız.." bu dediklerime ben bile zar zor inanırken onlar nasıl güveneceklerdi bilmiyordum, bunların hepsi benim aptallığım yüzündendi. "En azından benin yüzümden size bir şey olmasına izin vermem, bundan emin olsanız bile yeterli."

"Clarke !" diye sesini yükseltti Lexa bana dönerken, "Şu siktiğimin cümlelerini her gece yatmadan önce ezberliyor musun?!" gözlerimi devirdim. Anlamıyordu, anlamıyorlar,hiçbir zaman da anlamayacaklardı. Pişmanlığım yıllardır beni yiyip bitirdi, zamanla unutturdular sansalarda...
Gözlerimin dolmasını burun ucumun sızlamasıyla fark ettim, yutkunup ağlamamak için gözlerimi kapattım.

Gökyüzümde Ki Sen |GxG|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin