Bölüm 29/ Ona Bir Şey Olmasın

252 25 0
                                    

#29

Clarke:

Lexa'nın dağılmış yatağını toparlayıp üzerimi düzelttikten sonra sonunda odadan çıkabilmiştim, şu an kendimi biraz olsun iyi hissediyordum, uyku bana iyi gelmişti. "Hasiktir, hasiktir, Bellamy ! Bir şey söyle, Tanrım!" Octavia'nın haykırmalarına karşılık kaşlarımı çatıp koşar adımlarla salona daldım.

Raven ağlıyor, Monty duvara yaslanmış bacaklarını kendine çekerek öylece bir yere bakıyor, Octavia deli gibi bir o yana bir bu yana turlayıp kardeşine bağırıyor, Bellamy ise ruhsuz bir şekilde kardeşine bakıyordu. Şaşkınlığımı bir kenara atıp sordum, "Ne oluyor?!"

Kimseden cevap gelmemişti, sanki ben burada yokmuşum da az önce kimse soru sormamış gibi davranıyorlardı. Az sonra başımı mutfağa doğru çevirdim, gözlerim Lexa'yı aradı. "Lexa nerede ?" diye sordum tekrar onlara dönerken. Onların susuşu bedenimi germiş ve büyük bir korkuya kapılmamı sağlamıştı, "Götürdüler." diye fısıldadı Bellamy.
"Ne ?"

Ne, evet, ne söyleyeceğim geçtim artık ne soracağımı hatta ne yapacağımı bile bilmiyordum. Tüm bunlar on dakika içinde olamazdı, daha az önce Lexa ile birbirimize girmiştik ve daha az önce Octavia pizzadan bahsediyordu. Ya şimdi? Nasıl?
Boğazımın kuruluğuna karşı yutkundum, böyle mi koruyacaktım onları?

"Ne duruyorsunuz, hey! Bir şey yapmamız lazım." diye bağırdığımda Raven başını kaldırıp elinin tersiyle gözyaşlarını sildi, yine beni takmamışlardı, bu durum iyice sinirlenmeme neden oluyordu. "Lexa yok, farkında mısınız?!" hala bir tepki vermediklerinden aval aval yerle bakışan Bellamy'nin yanına gidip sertçe dürttüm. "Lütfen gidelim, lütfen bir şey yapalım. Gerekirse polisi arayalım." artık gözyaşlarım daha fazla dayanamadığı için kendini serbest bırakıp yanaklarıma hucüm etti.

"Biz de yanarız Clarke, polis olmaz." demesiyle boğazımdan bir hıçkırık koptu, bu adil değildi. Beni almaları gerekiyordu, Lexa'yı değil. Tüm olanların suçlusu bendim, ben. "Ne yapacağız, boş boş oturup bizi nasıl sikeceklerini mi izleyeceğiz?!" sonunda Raven'dan bir tepki gelmişti. Raven'ın bağırmasıyla Bellamy kükredi, "Sikik düşüncelerinizi siktir edip o çenenizi kapatsanız iyi olur, düşünmeye çalışıyorum anladınız mı?!" beni elinin tersiyle itip salonu terk etti ve kendini balkona attı.

Flashback...

Dışarı da ki rüzgar titrememe neden oldu, o uyku sersemliğim ile elimi kaldırıp camı kapatacak halim yoktu. Bir anda bu kadar kötü olmama anlam verememiştim, bir de uyku bastırdığı için iyice bitkin bir hale düşmüştüm. Ve şu an, hiç tanımadığım bir genç adamın arabasında eve gidiyordum. Doğru değildi, biraz pişman olmuştum aslında, bizimkiler duyarsa canıma okuyabilirlerdi, özellikle o gıcık Lexa.
Ama ne yapayım, onları bulamamıştım.

"Midenin bulantısı geçtiyse camı kapatayım, üşüyor gibisin." naif sesine karşı başımı sallamakla yetindim, ve saniyeler içinde camı kapatıp arabada ki klimayı açtı. Göz kapaklarımı zoraki olsa da açtım, "Telefonum.." diye mırıldandım fakat devamını bile getiremedim, bir çok kez sarhoş oldum fakat böylesini olmamıştım. Bedenimi kullanmamı etkileyen başka bir şey vardı.

"Arkada merak etme." onu demek istememiştim, sadece bizimkilerden birini aramak için telefonumu istemeye çalışmıştım. Çünkü yol boyu en azından onlarla telefonda konuşursam, bir nebze olsun kendimi güvende hissedecektim. "Alabilir miyim?"  "Direksiyonu tek el ile kullanamıyorum, zaten az kaldı. Eve varacaksın." tekrar başımla onayladım, fakat birden duraksadım. Ona evimin adresini söylediğimi hatırlamıyordum.

İçimde ki korku ve telaş, nabzımın yükselmesine sebep oldu. Gözlerimi açtığımda şehrin ışıklarını bulmak yerine karanlık bir yolda ilerlediğimizi anladım, "Size.. Evimin adresini söylediğimi hatırlamıyorum." başını çevirip biraz bana baktı, şimdi o eski adamdan eser yoktu, bana yardım eden o eski adam yoktu, şeytani bir bakış vardı sadece üzerimde. "Hatırlamıyor olabilirsin." gerildiği yüz hatlarından belli oluyordu, lakin benim kadar değildi. Artık korkuyu tüm hücrelerimde hissediyordum, kalbim göğüs kafesimi delip içinden çıkacakmışçasına atarken nefes almakta bile zorlanıyordum.

"Evime giden yol burası değil."  "Kestirme yol kullandım." başımı belli belirsiz salladım, "Evim bara ters yönde ve gidiş-geliş tek yön. Kestirme bulmanız imkansız." korku sarhoşluğumu bastırmış biraz olsun kendime gelebilmiştim. Arabanın hızını arttırdığında ellerimi yumruk haline getirdim, "Durdurun arabayı!" diye bağırdığımda başıma ağrı girdi, fakat bunu düşünecek halim yoktu. Artık ne sorduklarıma ne de söylediklerime bir cevap veriyordu, tek yaptığı psikopat gibi yola bakış hızı arttırmaktı.

Telefonuma ulaşmam gerekliydi, bu yüzden de canımı tehlikeye atacak şeyler yapmam gerekiyordu. Aklıma ilk gelen şeyi yapıp düşünmeden yumruk yaptığım elim ile adamın yüzüne geçirdim, öyle bir dalmıştı ki yumruğumla kafası cama sertçe çarptı ve bu onu sinirlendirmiş olmalı ki kükredi. "Rahat dur !"  "Orospu çocuğu, ya sen durdurursun arabayı ya da ikimizi de gebertirim sikik herif!" direksiyona müdahale ettiğimde sağa ve sola savrulduk.

"Deli misin be?! Rahat dur, bu yolun sonu uçurum ikimizi de öldüreceksin!" oysa ben duymuyor hala ona müdahale ediyordum, dediği gibi yolun sonu gözüktüğünde gözlerimi sıkıca kapattım. Lakin o ayağı ile sertçe frene basıp uçurumdan yuvarlanmamızı kıl payı kurtardı, o derin bir nefes alırken kaçmak için yeltenecektim ki elinin tersiyle bana vurdu ve arabayı kilitledi. "Düşündüğümden de daha ateşlisin." sözleri midemin daha çok bulanmasına sebep oluyordu.

Küfür edip bir yumruğumu daha geçirdim, o burnunu eli ile tutarken ben arka koltuktan telefonuma uzandım ve aramalarda ki herhangi bir kişiye bastım. Beni çıplak bacağımdan çekerek koltuğa yatmamk sağladı ve saçlarımdan tutup çekiştirdi, "Bu yumruklarının cezasını çok iyi çekeceksin."  "Orospu çocuğu !" bacağımla erkekliğine geçirmemle boğuk bir şekilde inledi.

Elimden düşen telefonumu yakalayıp arabanın kilidini açtım ve direkt inip koşmaya başladım. "Clarke, Clarke!" telefondan gelen ses ile durup telefonu kulağıma götürdüm, bu Lexa idi. "Lexa, yardım et." daha fazla dayanamayıp hıçkırıklara boğuldum. "Sikeyim, nerdesin?!"  "Bilmiyorum.." akan burnumu çekip etrafa baktım, ötedeki tabelanın üzerinde yazılanları okuduğumda beni onayladı. O sırada saçlarımdan birinin çekirtirmesiyle çığlık attım, "Gel bakalım buraya küçük cadı!"  "Bırak beni!" diye bağırıp bir tumruğumu daha indirdim, o geri geri sendelerken bir yumruk daha, ve bir yumruk.

Bedenim sarhoşluktan, korkudan, ağlamaktan olduköa bitkin düşmüştü. Son gücümle koşmaya başladım, gözyaşlarım nedeniyle etraf bulanık olsada deli gibi koşmaya başladım, lakin ol pes etmedi ve peşimden gelmeye devam etti.

Flashback son..

"Tanrım, ona bir şey olmasın.." bunu diyeceğim aklıma bile gelmezdi, fakat o bunu haketmiyordu. Burada ki kimse bunu yaşamayı hak etmiyordu, ben hariç.

Gökyüzümde Ki Sen |GxG|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin