41. Bölüm

13 3 0
                                    

Avcıyken av olmuştu. Kendine geldiği zaman bir müddet çırpınmış fakat faydasız olduğunu anladığında enerjisini saklamak için vazgeçmişti. Gözleri bağlıydı. Gözlerine bağladıkları kumaş o kadar sıkı bağlanmıştı ki kumaşın gözlerine uyguladığı baskı yüzünden gözlerini aralayamıyordu bile. Bir kaç kere bağırmayı düşündeyse de bundan hemen vazgeçti. Onu kaçıran adamın ağzını bağlamamasının nedeninin onu kimsenin duyamayacağını bilmesinden başka hiç bir şey olamazdı. Bağırarak, "ben uyandım ey koca budala, seni bekliyorum" demenin bir anlamı yoktu. Bulunduğu ortamın sessizliği lehineydi. Sakin kalarak buradan çıkış biletini elde etmeliydi. Yıllarca içinde sakladığı kabusları geri gelmişti. Yine çocuktu. Ama bu sefer o kadar sıkı bağlanmıştı ki ayağa kalkma imkânı bile olmadığını, içten içe biliyordu.

Peşinde olduğu adamın doğru adam olduğuna bahse girebilirdi ama şu an için bunun hiç bir faydasının olmadığını biliyordu. Kimseye haber vermemişti. Kimse nerede olduğunu bilmiyordu. Bir tanrısı bir kendisi. Geri kalan kocaman bir bilinmezlik. Yine Hood Ormanı. Yine boktan bir yer... Ve yine esaret...

Bu sefer nasıl başarmıştı kaçırılmayı? Planı gayet güzel işliyordu. Adam zaten sarhoştu. Kaldığı yeri öğrenecek, adam sızınca uzaklaşacak ve Robin Hood'larını beklemeye başlayacaktı. Son hatırladığı; iri kıyım adamın tuvalet ihtiyacını gidermek için benzin istasyonunda durmak için izin istemesiydi. Ondan sonra film kopuyordu. Megan'ın ondan sonra tek hatırladığı ya da hatırlamadığı koca bir boşluk. Adam onunla bir şey içmeden onu bayıltmayı nasıl becermişti?

Peki adam neredeydi? Burada yalnız mıydı? Yoksa yanı başında veya karşısında oturuyor onu mu seyrediyordu? Tek duyduğu pencereden geldiğini tahmin ettiği yağan karın uğultusuydu. Hafifçe fısıldadı.

"Kimse var mı?"

Kimse yoktu. Ya da adam bir ceset kadar sessizdi. Şimdi belki de korku filmlerindeki gibi çılgın bir kahkaha atacak ve "buradayım güzelim," diye odayı inletecekti. Hiç olmazsa elbiseleri üzerindeydi. Buna da şükür diye iç geçirdi. Vücudunu sallayarak silahını hissetmeye çalıştıysa da olmadığını düşünmüştü. Eğer onu sarmalayan ipler sihirli değilse, adam onu bağlarken illa ki silahını fark etmişti.

"Lanet olsun bir polis olduğunu biliyor ve ne yapacağı hakkında en ufak bir fikrin bile yok. İşte şimdi çıplaksın kızım. Hem de çırılçıplak..."

Birden tıkırtılar gelmeye başladı. Birisi geliyordu. Sesler iyice yaklaşmıştı. Keresteden yapılmış olduğunu tahmin ettiği kapı ağır bir gıcırtıyla açılıyordu. Derin derin soluk alma seslerinin ardından bir gürültü duyulmuştu. Sanki adam kucağında taşıdığı bir şeyleri yere atmıştı. Tahmin ettiği şeydi. Adam soba veya şömine her ne halt ise onu yakmaya çalışıyordu. O ana kadar bulunduğu yerin buz gibi soğuk olduğunu fark etmemesine şaşırmıştı. Adam kibriti çaktığı anda Megan'ın ağzından ilk cümlesi dökülüverdi.

"Ben bir polis memuruyum. Başına büyük bir bela aldığını bilmelisin. Yüzünü gördüm ve başın belada. Beni ancak öldürmen gerekir. Ve inan bana öldürmezsen peşindeki katil, eğer o da öldürmeyi başaramazsa ben seni öldüreceğim..."

Ne yapıyorum ben, diye düşünmüştü. Tek yaptığı adamı kışkırtmaya çalışmak olsa da tehlikeli bir oyun oynadığını fark etmesi uzun sürmemişti. Tekrar sustu. Adam da zaten herhangi bir tepki vermiyordu. Yanan odunların çıtırtıları yağan karın sesini bastırmıştı. Yeni bir gürültü duyuldu ve adamın bir tabure veya koltuk gibi bir şeyi sürükleyerek tam karşısına oturduğunu hayal etti.

Kıpırdamadan adamın bir şey söyleyip söylemeyeceğini beklemeye koyuldu. Fazla beklemesine gerek kalmayacaktı.

"Seni tanıyorum. Sen o küçük kızsın. Tadımı biliyorsun. Kokumu tanıyorsun."

"Seni aşağılık herif. Seni adi orospu çocuğu!"

Bunları söylerken debelenmişti. Ama kesinlikle kıpırdayamıyordu.

"Seni öyle bir hâle getireceğim ki seni doğuran anan bile tanıyamayacak."

"Benim için mi polis oldun? Sırf beni yakalamak için mi? Bu kadar zahmet çekmene gerek yoktu tatlım. Ormana gelip ıslık çalsaydın ben seni bulurdum."

Bunu söylerken garip bir kahkaha atmıştı. Megan adamın viski kokan nefesini ağzının içinde hissediyordu.

"Televizyonda gördüm seni. Bana bakıyordun. Beni özlüyordun. Bana döneceğini biliyordum. Yaşadıklarımızı hiç unutmadın değil mi?"

"Lanet olsun sana pislik herif."

Ağlamaya başlamıştı. Yıllar önceki hâlinden daha güçsüz hissediyordu. O zaman daha güçlüydü. İnsanların kötülüğünü bilmiyordu. Dünyayı tanımıyordu. O, sadece ailesiyle gittiği pikniklerde ip atlamanın tadını biliyor, annesinin pişirdiği kurabiyelerin lezzetine inanıyordu. Annesinin, diğer teki kaybolan, babasının çorabına pamuk doldurarak yaptığı bebeğiyle oynadığı bir dünya tanıyordu. Dünya onun için bebeğiyle kurduğu bir evcilik kadar basitti.

"Şimdi ne oynayalım istersin küçüğüm?"

"Lanet olasıca..."

Çıkan gürültüyle Megan'ın cümlesi yarıda kalmıştı. Ahşap zeminde bir yuvarlanma sesi duymuştu. Sonrası yeniden sessizlik... Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Zeminde bir sürüklenme sesi duyuluyordu.

"Kim var orada? Lütfen yardım edin. Ben bir polis memuruyum. Kaçırıldım! Ne olur yardım edin!"

Kapının kapandığını duymuştu. Biri veya birileri vardı. Ama neden cevap alamıyordu. Tam tahmin ettiği gibiydi. Robin gelmişti. Belki de Robin ve cerrahi ekibi???

"Bakın, söz veriyorum sessizce gideceğim. Lütfen yardım edin."

Bu cümleye kendisi de inanmamıştı. Kapının arkasından birilerinin fısıldaştığı duyuluyordu. Ne hakkında konuştuklarını ne de ses tonlarını algılayamamıştı. Kendisi hakkında konuştuklarını tahmin etmek zor değildi. Demek ki bir kişiden fazlalardı.

Fısıldaşmalar da kesilmişti. Odada ve odanın dışında tam bir sessizlik hâkimdi. Zayıflayan ateşin çıtırtıları da duyulmaz olmuştu sanki. Dinlemeye devam etti. Hiç ses seda yoktu. Onu orada kaderiyle baş başa bırakıp gitmiş olabilirler miydi? Kar yağışı da durmuş olmalıydı. Fırtınanın sesi kesilmiş, yerini derin bir sessizliğe bırakmıştı. Ne kadar zaman geçtiğini ölçemeyecek kadar sinirli ve tedirgindi. Hiçbir şey yapmadan veya yapamadan durmak kadar sinir bozucu bir şey daha olmadığına emindi.

Bir saniye! Birisi geliyordu. Ayak seslerini işitebilmek için dikkat kesildi. Nefes almıyordu. Evet, kesinlikle koridorda birisi yürüyordu. Ya da verandada? Nasıl bir yer olduğunu, nasıl bir yerde tutulduğunu kestiremiyordu. Kapının açılma sesi duyuldu, birkaç adım daha ve sinek ısırması kadar hafif bir sızı hissetti boynunda. Sonrası karanlık... Boşluk ve belirsizlik...

OrganizeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin