10. Bölüm

197 19 2
                                    

Aradan iki gün geçmişti. Jason, çoğu zaman kâbuslarla ve ateşler içinde uyansa da, Sanford'un müdahaleleri sayesinde hayata tutunmaya çalışıyordu. Bu arada, kurulmaya çalışılan ameliyathanede son aşamaya gelinmek üzereydi. Savunma Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı'ndan teftişe gelen müfettişler, çok iyi şekilde ağırlanmış, hatta memur doktor verilene kadar Sanford'un ameliyathanenin başına getirileceği ve hapishanenin ilk cerrahı olacağı duyurulmuştu. Sanford, bu emrivaki yapılmış göreve ses çıkarmamış, ruhunun sıkıntıdan patlayacağı hapishane günlerinde kendisine bir avuntu kaynağı olacağını düşünerek mutlu olmuştu. Bu sayede, 300 dolar alacağını bildiği mahkûm maaşının 3.000 dolara çıkması da hayli sevindiriciydi.

Bu emrivaki cerrahlıkta, müdürün ne kadar etkin bir rol oynadığı kafasında bir yerlerde dursa da, kurtaracağı minik bir hayatın avuntusuyla, işleyeceği cinayetin suçluluk duygularını bastıracağına inanıyordu. Ayrıca hapishanede olayların bitmeyeceği muhakkaktı. Günü dolduracak bir yaralı, ellerinin paslanmasını engelleyecek bir vukuat muhakkak işlenecekti. Tek korkusu, işlevsel bir cerrahın bedava ameliyat yapacağını duyan mahkûmların, uyduruk bahanelerle fıtık gibi ameliyatlarını burada olmak istemeleri olmuştu. Bu düşüncelerle, Jason'ın yarasını inceliyordu ve iltihabın azaldığını ve yaranın dinginleştiğini sevinçle müşahede etmişti. Dikişlerin üzerini temizlemiş ve üzerini açık bırakmak istemişti. Jason'ın gözlerinin aralandığını fark etti.

"Aramıza hoş geldin. Sonunda!"

"Se-seni tanıyorum. Sen o cerrahsın."

"Boşver şimdi beni, kendini nasıl hissediyorsun?"

"Hâlsiz hissetmemin dışında pek bir şey hissedemedim."

"Zor sayılabilecek bir üç gün geçirdin. Ölümün kıyılarında dolaştığını anlamak zor değildi."

"Beni siz mi kurtardınız?"

"Evet, maalesef ve bu bana yeni bir işe patladı."

"An-anlamadım?"

"Konuşuruz sonra. Müdür uyanır uyanmaz haberdar edilmek istedi. Sanırım seninle ilgili bir planı var."

Jason'ın gözbebekleri ayıldığından o yana ilk defa o kadar açılmıştı.

"Neden insanlar bana inanmıyor. O parayı kaybettim ben."

"Hangi parayı Jason, 5.000.000 $'dan mı bahsediyorsun?"

"Evet ve neredeyse canımı alacaklardı bu yüzden. Sahi o pislikler ne alemde?

Sanford, sabırla dinleyen Jason'a durumun biraz karışık olduğunu ve ne şekilde davranması gerektiğinden bahsettiğinde Jason şaşırmıştı.

"Buna emin misin? Ya yakalanırsam, müdür beni kurtarabilecek mi?"

"Başka seçeneğimiz yok gibi. Ben de istemeye istemeye de olsa bu işi kabul ettim."

"Daha detaylı anlatmalısın, benim sahte belgelerle buraya nakil yaptıracağım mahkûmun, senin kurtaracağın hayatla ve o iki pislikle ne alakası var? Bağlantıyı kuramıyorum."

"Dediğim gibi sabırlı olmalısın." Uzaktan kendilerini izleyen revir görevlisine bir işaret yaparak yanına çağırmıştı.

"Jason'a hafif yiyeceklerle hazırlanmış bir menü istiyorum. Özellikle yağlı olmasın ve protein içeren yiyecekler olsun. Kendine de iyi bak biraz sen de. Ameliyatlarda seni kullanmak zorunda kalacağım."

Revir görevlisi afallasa da, Sanford'un ne demek istediğini gayet iyi anlamıştı. "Hazır olacağım efendim," diyerek uzaklaştı. Sanford, duvarda asılı duran ve neredeyse, mahkûmların revirde umursamayarak içtiği tütünden neredeyse tamamı sararmış saate baktı. Geç olsa da müdürü aramaları gerektiğini düşünerek, revir görevlisinin metalik masasının altında durduğunu öğrendiği düğmeye basmış ve nöbetteki gardiyanı yanına çağırmıştı.

"Müdüre ulaşmamız lazım, arayıp mahkûmun uyandığını bildirin."

Adam cevap vermeden, kafasını uzattığı kapıdan geri çıkmış ve elindeki telsizi ağzına doğru götürmüştü. Cızırtılı ses, hafif aralık kapıdan duyuluyordu.

"Ya başaramazsam," diyerek Sanford'un gözlerinin içine bakmıştı Jason.

"Başaracağına inanıyorum. Küçük Daniel'da öyle."

"Daniel'da kim?"

"Sana bahsettiğim ufaklık. Kalbinin değişmesi lazım," demişti Sanford, az ilerisinde yatan başka bir mahkûmun duyup duymadığını kontrol ederek.

"Ben şimdi anladım bu mahkûmu neden burada istediğimizi."

"Peki, cevabın ne?"

"Suçu neymiş?"

"Müdürün söylediğine göre, pedofili sapığı, sivil hayatında da yalnız yaşayan adi bir suçlu."

"Peki, cezası ömür boyu değilse, ya düzelecekse, ya düzgün bir hayata başlayacaksa?"

"Bu durum yine de yediği hatları değiştirmeyecektir. Bunu bilmesem ben de bu işe girmezdim."

"Ama bunun bir hastalık olduğunu söylüyorlar, tedavi edilemez mi?"

"Bunu biz bilemeyiz. Sen zaten gerekli araştırmayı ve detayları görevin sırasında incelersin. Lütfen durumu zorlaştırma benim için."

Cevap vermemişti Jason. Gözlerinde, belli belirsiz işleyeceği suçun neye mâl olup olmayacağını ifade edercesine garip bir bakış vardı.

"Daha önce hiç cinayet işledin mi?"

"Öldürdüğüm sivrisinekleri ve karıncaları saymazsak hayır. Neden soruyorsun bunları Jason? Durumu zorlaştırma demiştim sana!"

"Merak ettim sadece, biz bir suça ortak olacağız. Yani ortak olacağız, farkında mısın? Yapıp yapamayacağını merak ettim de diyebilirim. Benim bundan ne çıkarım olacak, ya bir gün konuşmaya karar verirsem. Ya da bu suçu işlemek istemezsem. Ben 6 ay kadar sonra çıkacağım, sonrasında ne olacak?"

"Evet farkındayım çocuk. Bence artık bu konuyu kapatalım. Düşünmemeye çalışıyorum son ana kadar. Sen dinlenmeye bak, birazdan müdür seni terletecektir."

Gerçekten de Sanford yanılmamıştı. Revir görevlisi, yemekhanedeki Rose'a yalvara yakara yaptırdığı protein yönünden zengin ama görüntü ve çeşit açısından fakir menüyü getirene kadar, müdür de hapishaneye teşrif etmişti bile. Jason, bir yandan gelen yemeği keyifle yiyor, bir yandan da sabırsızlandığı garip ayak hareketlerinden belli olan pembe suratlı müdürün renkten renge girişini izliyordu. Yemeğin sonuna gelindiğini fark eden müdür heyecanlı bir sesle girdi lafa.

"Benim odama gelebilecek kadar iyi mi?"

"Eğer bir ağrı sızı hissetmiyorsa tabi ki," diyerek Jason'a baktı Sanford. Jason, cevap vermeyerek gözlerini hafif kırpıştırarak kafa sallamıştı. Her yanı pas içinde olan bir tekerlekli sandalyeye oturtulan Jason'ın arabasını Sanford itekliyor, müdür de onların yanında, odasına doğru gidiyorlardı. Müdür, yanlarına refakat etmek isteyen gardiyanı, tüm sülalesini işin içine katacak bir şekilde azarlamış ve yalnız gideceklerini belirtmişti.

Odaya girdiklerinde ışıkları yakan müdür, hemen bilgisayarının güç düğmesine basarak sabırsızlandığını iyice hissettirmişti. Telaşı, hareketlerine garip bir biçimde komik hâller ekliyor, bir çocuğun sergileyeceği hareketler sergiliyordu. Sanford, diğer masanın üzerinde hatırladığı puzzle parçalarına baktı. Sanki biraz daha ilerlemiş gibi gelmişti gözüne. İşaret ederek sordu:

"Sanki ilerlemiş gibisiniz?"

"Daniel sağ olsun. Bazen bakıcısı buraya getiriyor ve o da onunla takılıyor. İkisi beraber 1-2 saat geçiriyorlar başında. Benim de hoşuma gidiyor."

Bir çocuğun oyun alanının, babasının odasında da olsa, hapishanede türlü suçlardan dolayı yatan mahkûmlarla aynı nefesi soluması moral bozucu gelmişti Sanford'a. Bilgisayarının fanından odaya yayılan vızıltının yerini, Jason'ın yıldırım gibi odaya yayılan ve müdürün irkilmesine neden olan cümlesi almıştı.

"Ben daha bu işi kabul ettiğimi söylemedim."

OrganizeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin