32. Bölüm

29 6 0
                                    

İçeri girmeden önce küçük bahçeli evin etrafını dolaşarak ve komşularının dairelerine bakarak kamera aradı. Görünürde kamera veya kamera tertibatı yoktu. Evlerin birbirine yakın olmasından umutlanarak evle işi bitince komşularını sorgulamak gerektiğini düşünerek, kapıya yaklaştı. Elinde buruşuk vaziyette duran kraft fast food poşetini hemen kapının önüne koyarak, yemekhanenin yemeklerinin güzel olmadığını belirten bir cümle mırıldanmıştı. Cebinden çıkardığı pudralı latex eldivenleri, ağzından çıkan buharlarla birlikte hafifçe şişirerek, henüz soğumamış ellerine geçirmişti. Ona eşlik eden memur hafiften gülümseyerek onu taklit etmiş, hoşuna gitmese de yün eldivenleri elinden çıkararak latex eldivenlerini takmıştı.

Megan, kapıyı  kimseyi uyandırmamak isteyen bir hırsız edasıyla, yavaşça içeri doğru itti. İçeride karşılaşabileceği manzaranın vahşi düşüncesi, onu huzursuz ediyordu. İçeri girerken içeriden sıcak bir esinti yüzüne çarpmıştı. Demek ki kombi hâlâ çalışıyordu. Meg, adamın fazla zaman önce ölmediğini buradan bile anlayabilirdi. Adam ya evinde öldürülerek oraya götürülmüş ya da kısa bir süreliğine dışarı çıktığında öldürülmüş olabilir, diye düşünmüştü. Ev iki katlıydı. Giriş kapısının hemen önünden başlayan kısa bir holden hemen sonra genişçe bir salon ve ortasından yukarıya çıkan düz, dolambaçsız bir merdiven eve giren kişiyi karşılıyordu. İlk bakışta ev dağınık değildi. Bu Megan'ın biraz rahatlamasını sağlamıştı. Salona girer girmez sol tarafta beyaz alçı çerçeveli bir şömine, gayet temiz bir şekilde duruyordu. Kullanılmadığı, sadece dekoratif amaçla oraya yerleştirildiği belliydi. Şöminenin hemen üzerinde bulunan konsoldaki çerçevelere göz gezdirdi. Tipik beyzbol kıyafetiyle Robert'ın öğrencileriyle çekilmiş ve eşiyle olan birkaç fotoğrafı hemen fark ediliyordu. Adamın vücudu sportif denecek bir yapıdaydı ve yüz hatlarından seçildiği kadarıyla çok yıpranmamıştı. Resimlerinde, sert mizaçlı bir yüz ifadesi vardı. Şöminenin hemen yan tarafında beyzbol sopalarını dizmek için beş tane yarasa ekran raf bulunuyordu. Fakat Meg'in tahmin ettiği gibi bir tanesi boştu. Eksik olan beyzbol sopasının nerede olabileceğini tahmin etmekte zorlanmamıştı. Gözetmen memurun da aynı şeyi düşünmüş olabileceğini düşünerek konuştu. Diğer dört tanesine yaklaşarak üzerine işli olan işaretlerin ne olduğunu anlamaya çalıştı. Bunlar imzaydı. Demek ki ünlü kişilerin beyzbol sopalarıydı ya da adamın kendi imzaladığı özel sopalardı. Cep telefonunu çıkararak, yakın plandan resimlerini çekti.

"Sanırım eksik beyzbol sopasının nereye gittiğini tahmin etmek güç değil. Sanırım maktül başka bir yerde öldürülmüş olabilir diye tahmin ediyorum."

"Haklısınız, dediğiniz gibi hiç boğuşma belirtisi yok. Etraf çok düzenli. Adam sanki kendi iradesiyle çıkmış katille birlikte."

"Herşey olabilir Steve, ilerleyelim."

Bunu söyledikten sonra Meg mutfağa yönelmişti. Salonun kuzeyinde yer alan salon-mutfağın tezgahında birkaç kirli yemek tabağı bulunuyordu. Kalıntılardan yenilen yemeğin en basit bekar yemeği olarak düşünülen Bolonez Soslu Makarna olduğu apaçık ortadaydı. Meg ilk anda bu adamın da pizzayla tuzağa düşürülmüş olabileceğini düşünerek, boş pizza kutusu görme umuduyla baktı ama çöpte de bunu işaret eden herhangi bir kalıntı yoktu. Gözetmen menura hemen aklına gelen soruyu sordu:

"Dışarıdaki çöp konteyneri ellenmedi değil mi?"

"Hayır efendim, bir çöp kamyonu geldi fakat biz almasına müsaade etmedik."

"Akıllıca, iyi yapmışsınız."

Salonda bulunan LCD ekran TV kapalıydı. Ona yakın koltuğun üzerinde birkaç dvd ve kumanda duruyordu. Dvd'lere bakan Meg, bir üçleme olduğunu anlamıştı. "Yüzüklerin Efendisi." Bu üçlemenin bugünlerde oldukça popüler olduğunu hatırlamıştı. Andrea'da bir gün oturup üçlemeyi izlemek için annesine baskı yapıp duruyordu. Ama maalesef, böyle bir imkân olmamıştı kızıyla vakit geçirebileceği. Eve göz gezdirmeye devam ediyordu. Birkaç tane tablo gelişigüzel bir şekilde duvarlara serpiştirilmişti. Tam bir emekli eviydi. Mutfaktan ve salondan bir şey çıkmayacağını anlayan Meg, banyoya yönelmişti.

Adamın banyosu da gayet temiz ve şaşırtıcı derece muntazamdı. Açtığı küçük dolapta losyonlar, parfümler, vücut kremleri ve bir sürü jel vardı. Adamın kendi güzelliğine düşkün, metroseksüel olarak nitelendirilebilecek kadar bakımlı olduğu kanaati uyanmıştı. Burada da herhangi bir şüphe çekecek unsur yoktu. Duşakabinin kapağını açarak baktı. Zemin çok hafif nemliydi, daha en fazla gece duş alınmış gibiydi. Steve'lebirbilerine dönerek yüzyüze geldiler. Maktülün evi hâlâ taze denecek kadar canlı, der gibi birbirlerine baktılar. Aynanın önünde birkaç ilaç tüpü dikkat çekiyordu sadece. Meg, memura bunları bir ziplock torbaya koymasını söyledi, memur cebinden çıkardığı bir torbayı açarak tüpleri içine atmıştı bile.

Banyodan umuduu kesen Meg, üst kata yönelirken mantosunun cebinden gelen melodi durmasını sağlamıştı. Bilinmeyen bir numaraydı.

"Memur Megan?"

"Efendim ben Memur Jackson."

"Seni dinliyorum Jackson:"

"Fazla bir şey yok maalesef. Üzerine kayıtlı külüstür bir araçtan başka bir şey bulamadım. Ona ait birkaç park cezası var ödenmemiş bir de."

"Evin yakınlarında bahsettiğin şekilde bir araç görünmüyor. Markasını ve rengini atar mısın? Ayrıca kameralardan kontrol edebiliyor muyuz, erişimin var mı?"

"Tabi ki, dert değil. Onları da birazdan yollarım."

"Teşekkürler," dedi merdivenleri çıkmaya devam ederken. Memur Steve arkasından sessizce geliyordu. Merdivenlerin trabzanları çok kaliteli, diye düşünmüştü. Beyzbol öğretmeni, çalıştığı zamanlar iyi maaş alıyor gibi görünüyordu. Üst kattaki duvarlara da birkaç resim asılmıştı. Ama bunlar diğer resimlere göre daha büyüklerdi. Robert'ın farklı sezonlarda çalıştırdığı takımlarla resimleri vardı. Megan, bu resimleri dava sürecinde kaldırmamasını yadırgamıştı. Katilleri, acaba bu sefer yanılmış ve gerçekten masum bir adamı mı budamıştı? 

OrganizeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin