8. Bölüm

250 23 2
                                    

Üzerine damlayan sıvıyla uyandı. Ne olduğunu ilk başta anlayamasa da, keskin kokudan bunun idrar olduğunu anlamıştı. "Lanet olsun," diyerek yataktan kalkarken, kafasını da vurmuş, bir an sendelemişti. Jacob'ın kendisinin neden altında yatmasını istemediğini şimdi anlıyordu. Karanlıkta ses çıkarmadan kafasındaki yön duygusuyla hareket etmiş ve Jason'ın yatağını zar zor bulmuştu. Kapıdaki küçük gözetleme penceresinden sızan ışıktan başka ışık olmaması, koğuşa gizemli bir hava katmıyor değildi hani. Sanford, kimseye çarpmadan geldiğine şükrederek yatağa girdi ve kaldığı yerden uykusuna devam etti.

Sabah, kalk düdüğü koridorlarda yankılandığında, canı hiç yataktan çıkmak istemese de, askeriye kadar ciddiyete boğulduğunu çoktan kavradığı hapishane kurallarını düşünerek fırladı yataktan. Jacob'ın şaşkın şaşkın neden altında yatmadığını anlayacağını düşünerek gözlerine fazla bakmamıştı. Yaşlı adamı mahcup etmek istemiyordu. Ama Jason gelince nerede yatacaktı, işte o muammaydı. Koğuşun kapısının açılması ve ilk defa yapacağı kahvaltıya yürüdüğü mesafe sakin geçmişti. Yemekhaneye girerken, içerideki kuyruğu görünce biraz ürkmüştü. Ama korktuğu gibi değildi, sıra hızlı ilerliyordu ve hazır tabldotları alan masasına ilerliyordu. Demir bardaklarda verilen sıcak sütü alırken içinden gülümsedi. Güvenlik açısından cam bardaklarda servis yapılmazken, koğuşlarda her türlü suç aletinin olduğu düşüncesi ironik gelmişti. Rasgele bir masa seçip oturmuştu kendisine. Tam kahvaltısına başlayacakken, karşısında oturan ve tenlerinin dövmeden görünmediği motorcu tipli birkaç kişinin garip bakışını fark etti. Yanında, elinde tabldotuyla dikilen bir başkası olduğunu fark etmesi de uzun sürmemişti.

"Yerimden defol!"

Sanford, hiç sesini çıkarmadan oturduğu yerden kalkmış ve birkaç saniye etrafına baktıktan sonra, tanıdık gelen birkaç yüzü fark ederek, kendi koğuşunun masasına yönelmişti. Koğuş arkadaşları çoktan kahvaltıya başlamış ve kahvaltıyı yarılamışlardı. Bir gün öncesinden hiçbir yemeği yakalama şansı olmadığı için gerçekten de kurt gibi açtı. Sanford, incir marmelatını ekmeğine sürerken, masadakileri süzmüş ve onları analiz etmeyi denemişti. İnsan sarrafı değildi belki ama "hiç olmazsa bir şeyler anlayabilirim," diye düşünmüştü. Gardiyanların neredeyse hepsi yemekhaneye toplanmış, yemekhanenin kenar koridorunda cehennem zebanileri gibi dikiliyorlardı. Yemekhanenin iki ön iki de arka tarafına monte edilmiş televizyonlarda ortak yayın yapılıyor ve Bloomberg adlı kanalda, bir araba fabrikasının tanıtımı yer alıyordu. Kimsenin televizyonları pek umursadığı yok gibiydi. Sanford, hapishanelerde daha çok, porno yıldızlarının posterlerinin duvarları süslediği, televizyonlarda da yarı çıplak kadınların izlendiği bir yer olarak hayal ederdi. Zaten yemekhanedeki uğultudan, kimsenin bir şey duymadığı muhakkaktı. Yemekhanenin bir diğer kapısından yanındaki koruma kılıklı ve elinde coplarını sallayarak yürüyen iki gardiyanın eşliğinde, buraların patronu benim edasında yürüyen hapishane müdürünü fark etti.

Müdür, kalabalığın umursamayan bakışları içinde yürürken, bir an Sanford'la göz göze gelmişler ve müdür hissiz bir şekilde gülümsemişti. Yapacağı ameliyatlar aklına gelen Sanford'un ise yüzü asılmış ve iştahı kaçmıştı. Müdür, salına salına yürümüş ve yemekhanenin en başında bulunan özel masasına oturarak kahvaltısına başlamıştı. Bir müddet sonra, kahvaltının bittiğini haber veren düdüklerle, herkes masasından kalkmış, elindeki tabldotları çıkış kapısının yakınına yerleştirilen arabalara koyarak bahçeye çıkıyordu.

Sanford'un dikkatini koğuşundaki iki Meksikalının başka bir koğuşun elemanlarıyla fısıldaşması çekti. Hangi konuda konuştuklarını tahmin etmesine gerek yoktu. Konuştukları konu belliydi. Jason'ı konuşturup konuşturamadıklarından bahsediyorlardı. Müdürün yanından geçerken bir şey söyleyecek gibi ona doğru yönelmiş ve yanında dikilen iki gardiyanın sert bakışıyla karşılaşmıştı. Yemekhanenin başka bir çıkışına yönlendirilmişlerdi. Kapıdan çıkan kalabalığa uyarak, peşlerine düştü. Saatin daha sabahın 8'ine geldiğini fark edince, hayatın burada ne kadar erken başladığını düşündü. Bütün mahkûmlar, bahar sabahının hafif serinliğinde, yemyeşil çimenlerin bulunduğu bahçeye çıkarılmıştı. Kimisi yürüyüş yapıyor, kimisi de hapishanenin torna bölümünde yapıldığı belli olan dambıl ve diğer ıvır zıvırlarla kaslarını şişirmeye çalışıyordu.

OrganizeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin