5.Bölüm

210 25 0
                                    

Odanın kapısından girer girmez, ceviz ağacından olduğu parlak yüzeyinin güzelliğinden anlaşılan genişçe bir masaya kollarını dayamış ve arkadan saçlarının yer yer azalmış olduğu görülen takım elbiseli bir adamla karşılaşmıştı. Arkası dönük adam, yavaşça hareket ederek, kollarını dayadığı masadan kalktı.

"Demek geldin doktor?"

Sanford, bir adama bir de masanın üzerine yığılı duran binlerce parçaya baktı. Neredeyse tüm parçaları masanın üzerine dizilmiş olan puzzle'ın yüzde onu bile tamamlanmamış görünüyordu. Elini uzatan bu pembe suratlı ve kilolu adamın güleç yüzüne bakan Sanford, elini uzatarak Sanford Wells efendim," dedi.

"Hoş geldin dememi mi bekliyorsun?"

"Ha-hayır tabi ki de. Efendim."

"Sanırım arkadaşların sana hoş geldin partisi düzenlemişler ama aletlerini yanında getiremediğini unutmuşlar." Bunu söyledikten sonra, kocaman göbeğine yakışır şekilde kahkaha atmıştı. Sanford, hâlâ neden müdürün odasına çağırıldığını düşünüyor, geçerli bir neden bulamıyordu.

"Otur lütfen."

Müdür bunu söyledikten sonra Carlos'a bir bakış atmış ve kapıyı kapatmasını işaret etmişti. Bir an mahkûmla müdürü yalnız bırakıp bırakmama konusunda tereddüt yaşayan Carlos, kızıl suratını ekşiterek, kapıyı kapatmak zorunda kalmıştı.

Müdür, bir müddet daha puzzle'ın parçalarının dizili olduğu masada arkası dönük olduğu hâlde oyalanarak sessiz kalmıştı. Sanford, bu arada, müdürün demir parmaklıklı da olsa ferah penceresinden görünen Goverment (devlet) Adası'nın manzarasını seyre dalmıştı. Yıllardır bu şehirde yaşadığı hâlde bir türlü Kevin'ı oraya götürememişti. Bir an hüzünlenecekken müdürün sesiyle duygusal hâlinden sıyrılmıştı.

"Bu lanet puzzle sinirimi bozuyor. Eyaletteki her hapishane müdürüne şart koştular. Bana da "Hürriyet Heykeli" temalı olanı yollamışlar. Bize sabırlı olmayı öğreteceklermiş bu sayede. Gelip şurada bir ay müdürlük yap desen, kaçacak delik ararlar."

Müdür, biraz yürüyerek Sanford'un seyrini kapatacak şekilde camdan dışarıyı izlemeye başlamıştı. Sanford, hâlâ neden müdürün kendisiyle özel görüşmek istediğini anlayamamıştı.

O konuşmadan, konuşmaması gerektiğini düşünerek susmaya devam etti. Kimseyle sorun yaşamak istemiyor, bir an önce cezasını tamamlayıp buradan defolup gitmek istiyordu. Bunları düşünürken bir yandan da odayı inceliyordu. Oda son derece zevkli ve sade döşenmişti. Minik bir Amerika bayrağı masayı süslese de, müdürün masasında fazla kalabalık istemediği basit bir sümenden ve zarf açacağıyla birlikte set haline getirilmiş dolmakalemden belli oluyordu. Yüzü diğer tarafa dönük bir çerçeve masada bulunan tek fazlalık gibiydi. Masanın geri kalanı boştu. Sanford, resmi incelemek için içinde duyduğu inanılmaz hissi bastırmaya çalışmış ama başaramamıştı. Ses çıkarmamaya çalışarak kelepçeli elleriyle resim çerçevesini hafifçe kendisine doğru çevirirken müdür konuşmaya devam etti:

"Oğlum, Daniel."

Sanford, kurabiye çalarken yakalanmış küçük bir çocuk edasıyla resim çerçevesini eski konumuna döndürerek, yapmacık bir tavırla, "çok tatlıymış," dedi. Çocuğun resmine doğru düzgün bakamamıştı bile.

"Tatlıdır, henüz 8 yaşında. Annemizi 2 yıl önce kaybettik."

Sanford, konuşması gerektiğini düşünerek, "kaybınız için üzgünüm," demişti. Kendi küçük meleğini kaybedeli de çok olmamıştı. Bu garip adam, şimdi Kevin'la ilgili birkaç güzel söz söyleyecek, diye düşünmüştü. Gözünün önüne gelen küçük bir mezar taşında yazacak yazıyı hayal etti. "Rest In Peace (Huzur içinde uyu)"

Küçük meleğine veda bile edememişti. Buradan çıkar çıkmaz, yattığı yere gidecek ve toprağın üzerine uzanacak, ona sıkı sıkı sarıldığını hayal edecekti. İçinde bulunduğu çaresizliğin suçlusunu arayacak, binlerce insanı kurtarırken kendi çocuğunu kurtaramamanın ne kadar acı olduğunu anlatacaktı. Bunları düşünürken, aklına gelen soruyla başlaması gerektiğine karar vermişti.

"Efendim, koğuşumda yaralanan gençle ilgili tatmin edici bir bilgi alamadım. Bilginiz var mı, yaşayıp yaşamadığı hakkında?"

Kayıtsız gibi duran adam yavaşça kendisine dönerek, konuya girmek için hazır olduğunu belirten bir surat ifadesiyle konuşmaya başlamıştı.

"Konu aslında onunla da alakalı."

"Nasıl, anlayamadım efendim? Olayın benimle bir ilgisi olduğunu söylemeyeceksiniz sanırım. Kadere inanmam ve bu konuda baskıdan hiç hoşlanmam."

Adam, eliyle sakin olmasını belirten bir hareketle konuşmasına kaldığı yerden devam etti.

"Lütfen sakin ol, ben rahip falan değilim. Kaderle falan alakası yok konunun. Aslında var ama neyse. Buraya gelmen bana göre tesadüf değildi. Sakın "Kader" konusunda gönderme yaptığımı falan düşünme."

Sanford, heyecanla konunun nereye gideceğini tahmin etmeye çalışıyor ve bunu yaparken son zamanlarda soğukkanlılığını ne kadar kaybetmiş olduğunu anlıyordu. Sakin olmaya, sakin kalmaya çalışarak dinlemeyi sürdürdü.

"Yeni koğuş arkadaşın iyi merak etmene gerek yok. Ameliyat oldu ve yoğun bakım odasına alınmış. İki gün içerisinde buraya getirilecek. Tabi biz de ona gerektiği gibi davranacağız."

Sanford, bu cümlede imalı, satır arası bir şeyler arasa da, bundan hemen vazgeçmiş, konunun nereye gideceğini merekla devam etmesini belirten bir surat ifadesi takınmıştı.

"Şimdi sana söyleyeceğim şeyi sadece sen ve ben bileceğiz. Bunu bir başkasından duyduğum zaman, buradan canlı çıkmaman için gerekli her şeyi yapar ve seni küçük oğlunun yanına gönderirim."

Sanford, büyüyen gözleriyle nasıl bir sırra ortak olacağını merak etse de, dişlerini sıkarak, tehditkâr sözlerin etkisinde kalmamaya çalıştı.

"Sizi dinliyorum."

Yarım saat kadar sonra, Sanford öğrendiği bilginin etkisinden midir, yoksa ölümle tehdit edildiğinden midir bilinmez; bembeyaz bir suratla kapıyı açarak, Carlos'a "gidelim," demişti.

Arkasından "iyi düşün," diye seslenen müdürün tavsiyesini duyduğunu belirten hiçbir mimik oluşmamıştı suratında. Carlos, bir müdüre bir de ilerlemekte olan Sanford'a bakmış ve müdüründen herhangi bir tepki gelmeyince, Sanford'a eşlik etmek için adımlarını hızlandırmıştı.

OrganizeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin