17. Bölüm

185 21 1
                                    

"Eski günlere dalmış gitmişim J, sen ne arıyorsun burada?"

"Ameliyathaneye baktım, burada olabileceğini söyledi müdür. Ameliyatı bitirmişsin. Her şey tamam mı?"

"Öyle görünüyor J. Seninle konuşmak istediğim bir konu var."

"Merak ettim doktor, ne ile ilgili?"

Sanford, bir çırpıda aklından geçenleri anlatmaya başlamıştı. Zaman zaman Jason'ın büyüyen gözbebeklerini umursamadan anlatmaya devam ediyordu. Sanford söyleyeceklerini bitirdikten sonra Jason tarlaya inerek birkaç gelincik koparmış koktuklarını düşünerek burnuna götürmüştü.

"Kokmazlar!"

Jason, burnuna götürdüğü çiçekleri isteksizce aşağı indirmişti. Sırtı hâlâ Sanford'a dönüktü. Sanford, onun düşündüğünü mü yoksa kararsız mı kaldığını anlayamamıştı. Yavaşça kendisine doğru dönmesini izledi.

"Doktor, ne istediğinin farkında mısın? Hayatını hiçe sayacaksın. Benim hayatımı da... Ya da belki haklısın yeni bir hayat yaratacaksın kendine. Ama bu çok, çok riskli. Yakalanabiliriz ve bu sefer tüyü dikecek yer de bulamayız."

"Bu ameliyatı yaptığımdan beri bunu düşünüyorum J. Hatta yaparken aklımdan hiç çıkaramadım. Sen yapabilir misin ya da yapar mısın onu söyle?"

"Biraz düşünmem lazım doktor. Beni de bütün suçlara ortak edeceksin."

"İyi düşün o zaman, bol bol vaktin var."

Sanford, Jason'ı orada gelinciklerle baş başa bırakarak koridorda ilerledi. Müdür hâlâ Daniel'ın başucundaydı ve ayrılacak gibi de durmuyordu.

"Müdür artık yeter. Ben başındayım, meraklanma. Zaten yan odaya alacağım. Sen bu arada diğerini ne yapacağını düşün. Eğer bir soruşturma açılırsa biliyorsun ne olacağını."

"Merak etme doktor, ne gerekiyorsa yapacağım. Hapishanenin yan bahçesinde kimsesizleri defnettiğimiz bir küçük mezarlık var."

"Tamam, artık çık ve çocuğu bırak da dinlensin biraz, bak dalmış yine."

Müdür, eli ayağına dolaşmış görüntüsünü hiç bozmadan çıkmıştı odadan Gary, Sanford'a yeni emirlerini bekler vaziyette bakıyordu. Gary ile birlikte Daniel'ı yan odaya alırken Jason kapıda gözükmüştü.

"Sen ciddisin değil mi?"

Sanford cebinde tuttuğu çarmıha gerili İsa figürünü cebinden çıkararak Jason'a uzatmıştı.

"Unutma, bana borçlusun."

"Ödeşmiştik sanıyordum."

"Henüz ödeşmedik. Eğer kabul ediyorsan, gerekli hazırlıkları yap ben en uygun zamanda müdürle görüşeceğim."

Jason, parmağını ağzında, dişlerinin arasında ısırarak diğer elinde tuttuğu kolyeyi avuçlarında sıkarak çıkmıştı. Bu adam ciddiydi. Hatta ilk anlarda onun delirdiğini düşünmüştü fakat konuştukça, planlarını anlattıkça ne kadar ciddi olduğunu fark etmişti. Neler yapması gerektiğini düşündü, tarttı. Gerçekten çok zor hatta çoğunun imkânsız gibi olduğunu biliyordu. "Ama adam hayatımı kurtardı," diye iç geçirdi. Koğuşa girerken Carlos'un sırıtan sarı dişlerini görerek gülümsedi.

"Nasıl doktor ve sen rahat mısınız?"

"Rahatız," diyerek geçiştirmişti Carlos'un sorusunu. Aklı hâlâ Sanford'un söylediklerindeydi. Nasıl yapacaklardı, nasıl bu kadar şeyi başaracaklardı? Kafasında sadece ne kadar delice bir fikir olduğundan başka bir düşünce bulamadı. Evet, bu deliceydi. Hem de zırdelice...

Ertesi gün müdür, sabahın köründe hapishaneye damlamıştı ve Carlos'un mesaisi bitmeden cesetten kurtulmaları gerektiğinin farkındaydı. Sanford, adamakıllı bir rapor yazmış ve dosyaya defibrilasyon kayıtlarını eklemeyi ihmal etmemişti. Müdür, Meksikalılara vereceği para karşılığında uyduruk bir suçlama hazırlamış ve mahkemede işlerinin kolaylaşması için gerekli tüm hazırlığı yapmıştı. Sanford, müdürden hemen önce damlayan Gary'yle kapıda karşılaştı. Elinde kesekâğıdı içinde ne olduğunu göremediği bir şeyler getirmişti.

"O ne Gary?"

"Bu betel fındığı doktor."

"Betel Fındığı mı?"

"Evet. Bir avuç yediğin zaman 6 fincan kahve içmiş etkisi yapıyor. Bu sayede uzun ameliyatlarda senin gibi dayanıklı olabilirim."

"Saçmalama Gary, senin kökenin Hindistan falan mı?"

"Hayır doktor, Jamaikalıyım."

"Peki, bu fındığın ağız ve mide kanserine yol açtığını biliyor musun?"

"Evet, duydum öyle zırvalar da, ne için kanser yapmıyor diyorlar ki?"

"Sen bilirsin, ama tavsiye etmem."

Arkadan gelen müdür, "nedir o," diye sormuştu.

"Yok bir şey müdür, Gary, ameliyatlarda yemek için meze getirmiş kendisine." Bunu söylerken de hafif çaplı bir kahkaha patlatmıştı.

"Her şey hazır mı? Carlos ve iki adam, cesedi almak için geliyorlar."

"Hazır sayılır. Bu raporları al ve nereye vereceksen ver. Umarım Meksikalı adamlarının ağzı sıkıdır. Yoksa seni kendi hapishanende misafir ederler. Ben silah zoru tehdidinle yaptığımı söyler yırtarım."

"Ağızlarını tutacaklarına inanıyorum. Neredeyse tüm birikimimi saydım avuçlarına."

"Umarım başka tavizler koparmazlar senden. Burada ancak bir kişiyi ameliyat edebilirim."

"Beni telaşlandırıyorsun doktor."

"Neyse, şimdi düşünmemiz gereken bu değil. Ayrıca, Meksikalılardan önce benim senden isteklerim olacak."

Müdürün gözleri, üzerindeki tüm sabah mahmurluğunu atacak kadar açılmıştı.

"Korkma müdür, ben insafsız şeyler istemeyeceğim senden. Rahat ol. Elin ayağına dolaşmasın, yanlış bir şeyler yapma. Bu arada şu yaklaşan adamları nasıl suskun tutacaksın," eliyle odanın kapısına doğru yaklaşan gardiyanları göstermişti.

"Sicilleri ve terfileri ile ilgili bir şeyler yapacağıma söz verdim."

"Neyse müdür, Daniel kurtuldu gibi düşünüyorum. Bundan sonrasını sen düşün. Ben gerekli kontrolleri yapacak ve spora çıkacağım şu gelincik bahçesinde."

Gary, ağzına birkaç betel fındığı atmış ve yüzünü buruşturmuştu. Kapının dibindeki çöp kovasına tükürürken, "lanet olsun, tadı bok gibi," diye bağırmıştı. Elindeki kesekâğıdını bir yere bırakarak cesedin yattığı sedyedeki ceset torbasının fermuarını kapatmış ve sedyeyi kapıya doğru çevirmişti. Sanford, Daniel'ı kontrol etmiş ve üzerindeki tulumunun fermuarlarını açarak, yeni yeni ışımaya başlayan güneşin altında yapacağı koşu için gelincik bahçesine yönelmişti bile. 

OrganizeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin