4. Bölüm

261 23 7
                                    

Sanford, Jason'ın boynunda açığa çıkmış olan çarmıha gerili İsa figürünü çekerek koparmıştı. Bunu neden yaptığını bilmediğini sonra hatırlayacaktı. İnançsızlığı tavan yapmıştı. Şimdi damar yolu açan ve aceleyle serumu takan erkek hemşireyi izliyordu. Adının Jason olduğunu öğrendiği genci, hızla koğuştan çıkarmışlardı. Üzerindeki tulumun turuncu rengi, kanın kızıllığıyla vişne rengine dönmüştü. Yanlarında, kalp atışını izlemek için bir elektrokardiyogram bile getirmemiş olmaları burada hayatın ne kadar ucuz olduğunu gözler önüne sermeye yetiyor da artıyordu bile.

Cezasını çekeceği koğuşa gelişi böyle olaylı olmuştu Sanford'un. Gerçek dünyada kaç Meksikalı ameliyat ettiğini hatırlamıyordu bile. Belki içlerinde bu Meksikalıların akrabalarını bile kurtarmışlığı vardı. Ama, inanmadığı kader bazen yolunu kesiyor ve onu başka bir sapağa yönlendiriveriyordu. Sanford, günlerce küçük Kevin'ın rahatsızlığını nasıl anlayamadığını düşünecek ve nihayetinde, konduramadığı kanaatine varacaktı. "Belli ki yakıştıramadım," demişti. Çünkü başarılı olduğu işinde, yılda en az 10 kere en ünlü tıp ve magazin dergilerine konu oluyor, adından sıkça söz ettirmeyi başarıyordu.

Koğuştaki ilk günü olaylı başlasa da, günün geri kalanı olaysız geçmişti. Sanford, neredeyse saat başı kapıyı yumrukluyor ve Carlos'a Jason'la ilgili bir gelişme olup olmadığını soruyordu. Kanı ellerini kızıla boyamıştı. Bir müddet ellerini yıkamamış ve boş bulduğu bir ranza yatağına oturarak, sadece ellerine bakmıştı. 15 yılı geçkin cerrahlık hayatında daha önce sıcak kanı hiç böyle hissetmediğini fark etti. Jason'ın kanının sıcaklığını avuçlarında hissetmişti. Sanford, bunları düşünürken, koğuş, çoktan eski havasına dönmüştü bile. Kimse olanları umursamıyor, Jason'a ne olduğu hakkında konuşmuyordu.

Burada yaşayacağı günlerin ne kadar zor olduğunu hissetse de, kabullenmek gerçeği dışında yapabileceği fazlaca bir şey olmadığını biliyordu. Kafasında uykusuzluğa ne kadar dayanabileceğini ölçtü öncelikle. Çok çok iki gün dayanabilecek ve sonrasında uykuya yenik düşecekti. Aklına bir zamanlar neredeyse insanlar arasında bir kült hâline gelmiş olan Freddy Krueger gelmişti. O filmlerde de uyuyanın işinin bittiğini hatırladı. Kaderci değildi ama bir robot da değildi. Ne kadar kendisini zinde hissetse de, uykuya daldığı an Meksikalılar işini bitirecekti. Çünkü onun yüzünden işleri yarım kalmıştı. Jason'ı neden öldürmek istemişlerdi? Ne yapmıştı onlara?

Kimsenin gözlerine direk bakmıyordu. Kimseye hissettirmeden etrafındaki kişileri analiz etmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Sanford, bu düşüncelerle boğuşurken açılan kapıdan Carlos'un ifadesiz suratı görünmüştü. Sanford içinden, "tam bir ticaret adamı görüntüsü," demişti. Carlos, elindeki elektronik copu sallaya sallaya bir diğer elinde tuttuğu fileyi getiriyordu. Kimsenin Carlos'u fazla iplemediğini fark etti. Zihninden geçen düşüncelerin başlıcası, buradaki mahkûmlarınC arlos'u ne kadar iplediği olmuştu. Carlos, yatağın üzerinde kafasını üstteki yatağın demirlerine çarpmamak için ileri doğru uzatmış bu adamın önüne dikilerek konuşmaya başladı.

"Neden ellerini yıkamıyorsun?"

"Olayın şokunu henüz atlatamadım. Siz alışkınsınız galiba?"

"Benimle iyi geçinsen senin için iyi olur doktor. Al şu fileyi," diyerek yatağın üzerine fırlattı. "Benimle gel, müdür seninle görüşmek istiyor."

Sanford, emri ikiletmemenin mantıklı olacağını düşünerek yavaşça ayağa kalkmıştı. Alışana kadar kafasını kaç kere vuracağını düşündüğü yatağın alt tarafından kafasını ve sırtını korumak için, kambur vaziyette yataktan kalkmıştı. Aklında tekbir şey vardı. Carlos'la dost olmalı ve kurulu düzeni bozmaması için ne yapması gerektiğini ve ne ödemesi gerektiğini öğrenmek.

"Git şu lavaboda ellerini yıka, müdürün karşısına böyle çıkamazsın!"

"Tamam patron."

"Ha şöyle, biz burada ne doktorları ne mühendisleri özellikle ne avukatları adam ettik, görsen şaşarsın."

Ses çıkarmamayı, cevap vermemeyi tercih etmişti. Apayrı bir dünyada olduğunu ve bunu zamanla kanıksayacağını biliyordu. Ellerinde pıhtılaşmış kanı çıkarması uzun sürünce Carlos'un huysuzlandığını hissetmiş ve yalap şalap hâliyle bırakarak, neredeyse yeni kurumuş olan tulumuna ellerini silerek kurulamıştı. Ellerini cebine sokarak Jason'ın kolyesini sıkıca kavramış ve Carlos'un peşine düşmüştü bile. Kapıda yeni bir gardiyan daha olduğunu fark etmesi ilgisini çekmişti. "Hiç olmazsa bu adam gerçek bir Amerikalı'ya benziyor diyerek tebessüm etmişti gardiyanın yanından geçerken.

"Müdür bunu görmek istiyor, biraz erken gelmişsin vardiyana."

"Evdeki dırdırı görsen burayı neden sevdiğimi anlardın Carlos. Hadigit gel sen."

Carlos'labirlikte yürüyorlardı. Sessizliği bozan Carlos'un pazar tezgâhını açması oldu.

"Dışarıdan isteyeceğin bir şeyler olacak mı?"

Sanford, hazırlıksız yakalandığı bu soruya önce cevap veremedi. Gerçekten de hazırlıksız yakalanmıştı. Ne isteyebilirdi ki? Sınırlar neydi? Acaba bir striptizci getirip getiremeyeceğini sorsa, Carlos'un tepkisi ne olurdu?

"Ne isteyebiliriz ki, sınırlarımız neler?"

"Devletin sana verdiği 300 dolarlık mahkûm maaşını bana verirsen, 150 dolara kadar ne istersen getiririm."

"Yani yarı yarıya mı bölüşeceğiz."

Carlos,dönüp kendisine bakan Sanford'a sert bir bakışla karşılık verse de, ne de olsa müşteri diye düşünerek ifadesiz suratını zorla gülümsetmeyi başarmıştı.

"Ticaret diyelim. Saklayabileceğine inanıyorsan, Sovyetler Birliği'nden kalma tanklardan bile getirebilirim."

"Yok, ama bir neşter fena olmazdı."

"Ne yapacaksın doktor, ameliyathane mi açacaksın koğuşa?"

"Hayır,özel bir neşterim benim bu. Hatırası var desem... Hem parayla da alman gerekmez, sanırım kanıt deposunda tutuluyordur. Mahkemem bittiğine göre alınabilir diye düşünüyorum."

"Polis merkezindeyse işimiz zor. Bu sana maaşının tamamına patlayabilir."

"Gerçekten yapabilirsen sorun değil."


Carlos, ara geçiş kapılarındaki gardiyanlara bile aldırmıyor, Sanford'la rahatça konuşabiliyordu. Sanford, kokuşmuşluğun zirvesinde olan memurlara gülümsüyor içinden bildiği en ağır küfürleri ediyordu. Carlos, bu cömert mahkuma sadece boynunu kıvırmış ve şaşkın bir dudak ifadesiyle, "tamam o zaman," diyerek mevzuyu kapatmıştı. Sanford da bilmiyordu uğurlu neşterini neden istediğini. Kendini korumak için miydi yoksa son kullandığı anları hatırlatan tek hatıra olduğu için miydi o anda anlayamamıştı. Tekrar Jason'ı soracak olduğu bir anda, ceviz ağacından yapılmış olduğu ve her yerinden kalite kokan bir kapının önüne gelmişlerdi bile. Kapının yan tarafında yazan ismi ve altında "Müdür," yazan tabelayı fark etmişti. Carlos, kapıyı hafifçe tıkırdayarak, kapıya kulak kabartmıştı. Kulak kabartmaya gerek bırakmayan gür bir "girin," sesiyle Carlos kapıyı açmış ve yola çıkmadan Sanford'un ellerine taktığı kelepçeleri sökmeden sırtından içeriye iteklemişti. 

OrganizeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin