42. Bölüm

23 3 0
                                    


Gözlerini açmanın bu denli zor olduğunu hiçbir zaman düşünmemişti. Ellerini zonklayan başına götürerek yavaşça gözlerini araladı. Loş, zemini ahşap kaplı bir odada olduğunu gördü. Şöminenin sönmeye yüz tutmuş ışığında etrafına göz gezdirdi. Neyse ki odada yalnızım, diye düşündü. Yerden bele kadar yüksekliği olan bir et tahtasının üzerinde duran karaltının silahı olduğunu fark etmekte gecikmedi. Gelenler her kimse, onu serbest bırakmışlardı. Elini boynunda gezdirerek, ona yaptıkları sersemleticinin giriş yerini aradı.

Ayağa kalkmanın iyi bir fikir olup olmadığını düşünerek dizlerini karnına doğru çekti. Kalçalarıyla hafif kendisini ilerleterek vücudunu yokladı. Kollarında hâlâ iplerin meydana getirdiği uyuşukluğu hissedebiliyordu. Yavaşça yan dönerek doğrulmaya çalıştı. Vakti olup olmadığını kestiremiyordu. Onu buraya zorla getiren herif ne durumdaydı? Robin Hood ve ekibi gitmişler miydi? Hoş kalmaları ahmaklık olurdu. Ya da belki buraya yakın bir yerden onu izliyorlardı.

"Kimse var mı?"

Ses yoktu. Keşke, dedi cep telefonumda burada olsaydı. Ama onu buraya getiren caninin cep telefonunu çoktan hallettiğini düşünmemek saçmalık olurdu. Her tarafı ağaç kütükleriyle döşenmiş basit bir orman kulübesine benziyordu. Yıllar önce hapsedildiği kulübeden çok da farklı değildi. Yavaşça ilerleyerek kapının basit kolunu kendine doğru çekerek kapıyı açtı. Dışarıda hava yine uğulduyor, kar taneleri insanın gözüne hücum ediyordu. Dışarıdaki zifiri karanlığın içine göz gezdirdi. Hiçbir şey görünmüyordu. Birazcık umut ettiği ışığı sağlayacak ay ışığı da yoktu. Ya bulutlara girmişti. Ya da Megan zorlansın diye ışığını söndürmüştü. Bir an ne yapması gerektiğini hayal edemedi.

Burası Hood Ormanı'ydı ve hangi vahşi hayvanları barındırdığını çok iyi biliyordu. Kızı ve annesi aklına geldi. Polis teşkilatını düşündü. Ne yapması gerektiğini bir türlü kestiremiyordu. Onu buraya zorla hapseden şerefsizin cesedi falan da yoktu ortalarda. Hood ekibi, herifin işini bitirmeden mi götürmüşlerdi acaba? Başka yerde mi parçalayacaklardı adi bedenini? Cesaretsizlikle geriye döndü, üzerindekiler de inceydi ve soğuk iliklerine kadar işliyordu.

Sabah olana kadar orada kalacaktı. En güzeli buydu. Kapının açılmasına engel olacak bir şeyler aradı gözleri. Et tahtası, kütüğüyle birlikte bayağı ağır görünüyordu. Daha sonra gözü kanepeye takıldı. Loş ışıkta zor fark etmişti. Önce şömineyi alevlendirmesi gerektiğini fark ederek tekrar verandaya doğru yürüdü. Yanılmamıştı. Üzerine kar birikse de odun yığını fark ediliyordu. Birkaç tane odun alarak şömineye attı. Birazdan ısınır ve alevlenirler diye düşünerek, kanepeyi kapının önüne doğru sürüklemeye başladı. Uyumamalıydı. Silahını en az beş kere kontrol etmişti. Şükür ki doluydu. Adamın aklına kurşunları çıkarıp karların üzerine savurmak bile aklına gelmemişti. Ya da kendisine o kadar çok güveniyordu ki, buna gerek bile görmemişti. Uyumamalıydı. Kızını düşünecek, annesini düşünecek ve uyumayacaktı. Sabırla, ateşte çıtırdamaya başlayan odunları izlemeye başladı. Kanepenin üzerine hafifçe yan dönerek uzanırsam bir şey olmaz, uyumam diye düşünmüştü ama yanılıyordu. Çünkü bedeni hâlâ sersemleticinin etkisindeydi ve kulübe ısınınca sıcak vücudunu daha da mayıştırmıştı. Çok geçmeden uyuyup kalmıştı. Rüyasında yine Hood Ormanı'ndaydı. Yalnız başına, küçücük bir çocuk, karlara bata çıka yürüyor yanında da birkaç vahşi hayvan ona eşlik ediyor. Etrafında yürüyen bazen vahşi hayvanlar oluyor bazen de onu kaçıran adama dönüşüyorlardı. Sıçrayarak uyanmıştı. Eli hemen silahını arasa da bulamamıştı. Silahının yere düştüğünü fark etti. Alnında boncuk taneleri gibi biriken terini elinin tersiyle silerek silahına uzandı.

Uyumaması gerektiğini fısıldayarak kendine küfür etmişti. Tekrar arkasına yaslanarak, silahı tutan ellerini kafasının arkasında birleştirerek boşluğa dalıp gitmişti. Saatin kaç olduğunu bile bilmiyordu. En fazla yarım saat kadar dayanabilmiş ve yine uykuya dalmıştı.

O sırada kulübenin yakınlarında bir yerlerde bir çift göz oturduğu arabanın içinde ellerini ara sıra ovuşturuyor ve tekrar tekrar gece görüş dürbünüyle evi gözetliyordu. Çalan telefonun sesiyle irkildi. Telefonun ışığını sanki dışarıdan görünebilirmiş korkusuyla hemen elini siper ederek kapatmıştı. Aryan Dylan'dı.

"Ne yaptın J?"

"İyi patron, izlemeye devam ediyorum. Ama Megan hâlâ kulübede. Çıkmadı dışarıya."

"Mantıklı hareket etmiş. Ancak silahını bırakabildik yanına biliyorsun. Gece hareket etmesi yanlış olurdu. Sabahı beklemek istemesi en iyisi."

"Kulübenin camına şöminenin ışığı vuruyor. Demek ki dediğin gibi sabahı bekliyor. Ve benim ona yardım edememem beni deli ediyor."

"Sakin ol şampiyon. Biliyorsun arayıp yerini tarif edebilirdik ya da konumunu yollayabilirdik ama bu bizi oldukça tehlikeye atar. Sen sabahın ilk ışıklarıyla uzaklaşmaya çalış oradan. Başına bir şey geleceğini sanmıyorum. Esas sıkıntıyı yaşayacak olan sen olursun biliyorsun. Her yerde devriye arabası var. Sahi sen tek başına ekipten ayrılıp onu arayacağına nasıl ikna ettin o dangalak polisi?"

"Buraları çok iyi bildiğim yalanını söyledim."

"Mantıksız bir yalan sallamışsın. Dosyanı incelerse buradan olmadığını pekâlâ bilecektir."

"Başka çarem yoktu anlıyor musun? Bir şekilde yanında kalmalıydım. Siz ne yaptınız o pislikten geriye kalanları?"

"Siz derken?"

"Lafın gelişi sordum patron. Beni daha da çıldırtmaya mı çalışıyorsun?"

"Şaka yaptım sakin ol. Mezarlığın girişine bırakıp geldim."

"Nasıl geçti nakil?"

"Gayet başarılıydı. Birkaç gün sonra göreceğiz. Ben eve geçiyorum. Gerçekten yorucu bir geceydi. Bu arada herifin kafasına indirdiğin odun neredeyse ben organı alamadan işini bitiriyormuş."

"Elimde değildi kusura bakma."

"Tamam tamam takma kafana iş bitti nasıl olsa. Sen Megan'a odaklan. Sabahın ilk ışıklarında biraz uzaklaş ve yerini bulduğunu belirten bir anons geç. Kahramanı olacaksın kasabanın." Bunu söylerken küçük bir kahkaha atmıştı Dylan.

"Tamam patron hadi dinlen sen. Ben de bu iş bitince dinleneceğim."

Telefonu kapatır kapatmaz, arabanın saatine takılmıştı gözü. Daha sabahın ilk ışıklarına en az iki saat vardı. Biraz daha uyu güzelim, diye mırıldanarak dürbünü tekrar gözlerine götürdü.

OrganizeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin