16. Bölüm

149 23 2
                                    

Daniel, Sanford'un düşündüğünün aksine gülümseyerek uyanmıştı. Masum, melek gibi bir yüzü vardı. Sanford, içinden atamadığı Kevin'in mateminin Daniel'ın yüzüne yansımasını beklemişti. Ama korktuğu gibi olmamıştı. Nakli yaparken, cesaret edip de yüzüne bakamamış, ancak ayılınca izlemişti pırıldayan yüzünü. Yine de solgun duruyordu küçük çocuk. Gerekli serumları vücuduna bağlamış, içine gerekli miktarda immunesupressif eklemeyi ihmal etmemişti. Bu sayede, küçük Daniel'ın vücudunun direnci kırılacak ve yerleştirdiği kalbin bir parça bifteğe dönmesini engellemiş olacaktı. Başarabilirse, rejeksiyon dönemini en iyi şekilde atlatabilecekti Daniel.

Küçük ellerini, ellerinin arasına alarak konuşmaya başladı Sanford. Küçük çocuk hâlâ narkozun etkisinde sayılsa da hayal meyal dediklerini hatırlayacağını biliyordu. Kalbini fazla yormaması gerekeceğini anlattı öncelikle. Çünkü donör kendisinden yaşça büyüktü ve kalbi Daneil'ın küçük göğüs kafesine kıtı kıtına yerleşmişti. Çocuğun parmağa bile gerek kalmadan sayılabilen kaburga kemiklerini izledi. Onu sabırla dinleyen küçük Daniel, narkozun etkisiyle komik cevaplar veriyordu. Artık biraz kilo alması gerektiğini söyleyen Sanford'a gülümseyerek, zaten çok yediğini ama kilo alamadığını ve büyüyemediğini söylemişti.

"Babam küçük bir cüce olduğumu söylüyor. Eğer böyle kalırsam beni, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler müzikaline kiralayacakmış."

Sanford, gülümseyerek; "Evet, küçük dostum, babanı unuttuk. Ayak sesleri sustuğuna göre, kesin o pembe kulağını kapıya dayamış bizi dinliyordur. İstersen seni görmesine izin verelim kısa bir süre de olsa?"

Başını yavaşça çevirerek kapıya bakmıştı küçük çocuk. Ortalığı temizleyen ve malzemeleri steril makinesine yerleştiren Gary, Sanford'un kendisinden bir şey isteyeceğini anlayarak yanına doğru seğirtti.

"Çağırayım mı artık?"

"Çağır Gary ama steril elbiseler giydir. Çünkü Daniel'ın vücut direnci çok düşük durumda, her türlü hastalık ve enfeksiyon kapabilecek durumda. Ağız maskesi de taksın."

"Tamam, doktor."

Gary, kapıyı açar açmaz müdür, dayandığı kapının birden açılmasının yüzünden neredeyse boylu boyunca yere uzanacaktı. Zorlukla Gary'ye tutunmuştu.

"Müdür, heyecandan yerinde duramıyorsun sanırım. Yalnız Daniel şu an çok büyük bir risk altında. O yüzden Gary'nin sana vereceği steril elbiseleri, galoşları ve ağız maskesini düzgün tak."

Müdür söylenenleri yapmak için oldukça telaşlı görünüyordu. Gary ile birlikte ara odaya girerek gerekli malzemeyi vermesini bekledi. Sanford, çocuğu bu hâlde görmemesi için üzerine ince bir örtü örtüyordu. Zımbayla diktiği göğüs kafesi, bir yetişkin olup da göğüs bölgesi kıllarla kaplanana kadar bu naklin izlerini tüm dehşetiyle sergileyecekti. Yan masada bekleyen cesedin biraz daha burada kalması gerektiğini biliyordu. Üzerini düzgünce örtmüştü. Daniel'dan çıkma kalbi adamın vücuduna özensizce yerleştirmiş ve dikmiş, daha sonra da içinde kayıt cihazı bulunduran defibrilatörle birkaç kez kalbini çalıştırmayı denemişti. Tek amacı, şayet defibrilatör cihazı incelenecek olursa, kayıtlı kalan defibrilasyonlarla hayatını kurtarıyormuş görüntüsü yaratmaktı. Otopsi ve soruşturma şüphesi beyninin bir köşesinde dursa da, bütün operasyonu bunları göz ardı ederek tamamlamıştı. Kalbi yerine yerleştirdikten sonra, üstten neşterle darbe yapmış ve istemeyerek de olsa Daniel'dan çıkan kalbi yaralamıştı. Daha sonra bir kan torbasının ucundaki pipetten biraz kan kullanarak vücuduna kan bulaştırmayı ihmal etmemişti. Her şeyi planına sadık kalarak yaptığını düşünse de, tek derdi bir otopsi ve soruşturma olursa ne yapacağıydı? "Neyse ne," diyerek içeri paytak yürüyüşüyle giren ve giydiği ameliyathane elbiseleriyle yeşil bir pengueni andıran müdürü izledi. Daniel'ın yanından kalkarken, Daniel'ın kafasını hafifçe kaldırarak ona da bir ağız maskesi takmayı ihmal etmedi. Müdür, ellerini Daniel'ı kucaklayacakmış gibi ileri uzatmış ilerliyordu.

"Sakın! Sakın dokunma müdür. Birkaç gün çok steril kalması lazım. Yoksa ufaklık çok acı çeker ve sonrasında senin çekeceğin acı kat be kat fazla olur."

Yavaşça Sanford'a müteşekkir gözlerle, "söz dokunmam," diyebilmişti müdür. Onları yalnız bırakarak, üzerindeki kıyafeti çıkardı ve dışarı çıktı. Müdürün ona sağladığı ayrıcalıklardan birisini kullanma zamanının geldiğini düşünmüştü. Ameliyathaneden çıkar çıkmaz kısa yürüme mesafesinde olan bir demir kapının açıldığı harika bir doğal bahçe. Sanford, düşünceler içerisinde ilerleyerek kapıya yöneldi. Kapı açıldığında, öğleden sonrasının verdiği serinlikte, Colombia Nehri'ne karşı sıralanmış gelincikleri görünce bütün stresi dağılmıştı. Her ne kadar duvar ve tel örgülerle kafeslenmiş olsalar da, buram buram özgürlük kokuyorlardı.

Kapının açıldığı basamağa oturarak bir sigara çıkardı. Yine başlamıştı merete. Birçok kalp ameliyatı ve nakli gerçekleştirmişti ve sigara içen hastalarına sıkı sıkı içmemelerini tembih ettikten kısa süre sonra hastanede bulunan gaz odasına giderek bir tane kendisi yakıyordu. Kevin doğduktan sonra iyice azaltmış ve sonunda bırakmıştı. Sigara parmaklarının arasında olduğu hâlde, eli çenesindeydi. Diğer eli cebinde, avucunun içine aldığı kolyeyi sımsıkı tuttu. Jason'a vermemişti. Hoş Jason'da sormamıştı. Belki unutmuş, belki çalındığını düşünmüştü.

Gelinciklere dalıp gitmişti Sanford. Gelinciklerle tanıştığında daha 6 yaşındaydı. Büyükannesi ve büyükbabasının yaşadığı Cleveland'deki çiftlik evindelerdi. Büyükannesinin bardağa doldurduğu Gelincik şurubunun tadına hayran kalmış ve bunun üzerine büyükannesi onu, çiftliğin arkasında uzanan gelincik tarlasına götürmüştü. Gelincik tarlasında beraber yürümüşler ve güzelliklerini izlemişlerdi. Büyükannesi, gelincikler için, dünyanın en zarif çiçeklerindendir, demişti. Dalındayken en sert rüzgârlara bile karşı koyabilir ama kopardığın zaman hemen çiçeklerini dökerler, demişti.

Özlediğini damarlarına kadar hissetti. Sigarasından bir nefes daha çekerek dumanını gelincik tarlasına doğru savurdu. Annesini ve babasını hatırladı. Sigaraya nasıl başladığını hatırladı. 11 Eylül saldırılarında kaybetmişti ikisini de. O, okuyacağı üniversite olan ve Dünya Ticaret Merkezi'ne çok yakın olan New York Üniversitesi'ne kayıt olmak için anne ve babasıyla birlikte gitmişti. Anne ve babasını zorla Dünya Ticaret Merkezi'ni gezmeleri için göndermişti. Okula kaydını yaptıktan sonra bahçesine çıkmış ve üzerinden geçen uçağı garipseyerek izlemişti. Uçak, John F. Kennedy havaalanından kalktıysa neden yükselmiyordu, yok eğer inişe geçen bir uçaksa havaalanı diğer tarafta kalmıştı. Garip bir şeyler döndüğünü fark etmesi uzun sürmemişti. Çıktığı bahçeyi koşarak geçti ve adımını dışarı atar atmaz, korkunç gürültüyü duydu. Gördüğü görüntüyle yıkılmıştı. Arada kalan 3-4 km'lik yolu nasıl koştuğunu üzerinden yıllar geçmesine rağmen çözememişti. Her yer tozla kaplanmıştı. Kısa bir süre sonra ikinci uçak da dev binaları hedef alınca neler olduğunu kafasında kestirebilmişti. Ama artık çok geçti. Binaları olabildiğince gören bir kaldırıma çökmüş ve ağlamaya başlamıştı. Yanına oturan bir evsizin yakarak uzattığı sigarayı ilk defa avuçlarının arasına almış, dumanını neredeyse kendisini öldürmek istercesine ciğerlerine çekmiş ve ağlaya ağlaya öksürmüştü. Üzerinden günler geçmesine rağmen, cesetleri bulunamamış, 3000'e yakın kişinin buhar olduğu açıklanmış ve hatıraları için sonraki yıllarda bir anıt dikilmişti. Birçok ölenin yakınına kanıt bulunamadığı için ölüm belgesi verilmesine izin verilmiş ve 10.000'e yakın ceset parçasının kime ait olduğu bulunamamıştı. Sadece 60 kadarı DNA profilinden tanımlanabilmişti.

Sanford, büyükannesi ve büyükbabasına zorlukla haber verebilmiş ve cesetlerinin bulunamadığını ağlayarak anlatmıştı. Son çare olarak, Dünya Ticaret Merkezi'nin hemen arkasında yer alan, St. Paul's Şapelinin küçük mezarlığında hatıraları ve isimleri kaybolmasın diyerek 2 mezar taşı dikilmiş ve üzerlerine isimlerini yazdırılmıştı.

Sigarasını, ayaklarının arasına alarak ezdi ve ayağıyla tekmeleyerek bahçeye savurdu. Arkasından omuzuna dokunan el ile irkilmeden hemen önce, dünyada hak etmediği hâlde kalp taşıyan binlerce hatta on binlerce insan olduğunu düşünüyordu. Kararını vermişti. J ile görüşecek ve kafasındaki plan için yardım isteyecekti.

"Doktor, dalmışsın..."

OrganizeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin