"Nick, buraya gelebilir misin bir dakika?"
Nick'in odadan gelen "Ne oldu yine, Nina?" diyen sesini duyduğumda her türlü geleceğini bildiğim için ses vermedim. Elimin altındaki köpüklerle oynarken onun banyoya gelmesini bekledim. Çok geçmeden de kapıda gözükmüştü zaten.
Yüzüme samimi bir gülümseme yerleştirip "Bornozu uzatır mısın lütfen?" diye sordum. Hiçbir şey söylemeden banyonun bir köşesindeki askıda duran beyaz bornozlardan birisini eline aldı ve adımlarını küvete çevirdi. Bornozu küvetin dibine, yere bıraktıktan sonra ayrıldı banyodan.
Ben de daha fazla oyalanmadan küvetten çıkıp üzerime bornozu geçirdim. Islanmaması için tepeden topuz yaptığım saçlarımı çözerken adımlarımı ileriye yönelttim.
Aynanın önüne geçip önce saçlarımı düzelttim. Ardından otelin banyosundaki birbirinden farklı kremleri ve ürünleri incelemeye başladım. Hoşuma giden birkaç tanesini kullanmamın ardından da ayrıldım banyodan.
Norveç'e geleli birkaç saat olmuştu ama uzun süreli uçak yolculuğunun ardından anca dinlenip kendime gelebilmiştim. Saat burada öğle vakitlerini gösteriyordu.
Geldiğimiz yer ormanın ortasında bir yerdeydi. Normal otel odalarından farklı olarak kalacağımız yer bir igloydu. Odanın her yeri camlarla kaplıydı ve karla dolu orman manzarasını tüm ihtişamıyla gözlerimizin önüne seriyordu. İnsanın dışarıya baktıkça bile üşüyesi geliyordu resmen. (medya)
Nick sanki özellikle bulmak istermiş gibi insanların az olduğu bir yeri tercih etmişti. Değişik bir yerdi ve ikimiz için de güzel bir tatil olacağını düşünüyordum. Her ne kadar buraya gelmeyi en başında istemiyor olsam da şu an durumdan şikayetçi değildim.
Banyonun girişinde dikilmeye son verip dolabın hemen dibinde duran bavullara ilerledim. Bavulu açıp dizlerimin üzerinde yere çöktüm. Nick'ten yardım isteyecektim ama onu bu aralar fazlasıyla yorduğumu bildiğim için bu fikrimden vazgeçtim.
Hoş, o da yardım edecek gibi gözükmüyordu zaten. Yatağın başlığına sırtını yaslamış, kucağındaki bilgisayarıyla ilgileniyordu. Büyük ihtimalle de işleriyle muhatap oluyordu.
Onu görmezden gelip bavulumdan Claire'in kattığı kıyafetlerden beyaz yün kazak ve siyah kalın bir tayt aldım. İç çamaşırı da aldıktan sonra adımlarımı geri banyoya çevirdim. Odanın her yeri camlarla kaplı olduğu için banyoda giyinme gereği duymuştum. Rahat edemezdim çünkü.
Çok oyalanmadan üzerimi giyindim ve tekrar içeriye döndüm. Bir süre Nick'in dikkatini çekmek için boş boş odada dolanıp etraftaki şeyleri inceledim ama adam uğraştığı şeylere o kadar dalmıştı ki beni hiç görmüyordu.
Oflayıp yatağa, tam onun yanına oturduğum sırada beni fark eder etmez bilgisayarın ekranını kapatmış, kaşları çatık bir şekilde bana bakmaya başlamıştı. Onun bu hallerine anlam veremiyordum. Niye bilgisayarını kapatmıştı ki? Kesin benden bir şeyler saklıyordu.
Bir anda aklıma dank eden şeyle gözlerim benden bağımsız anında doldu. Çöktüğüm yatağın kenarından kalkıp "Sıkıldın benden, değil mi?" diye sordum. O hiçbir şey söylemeden yüzüme bakarken devam ettim konuşmama.
"Biliyorum, hamile olunca çok çekilmez bir insan oldum. Ama hepsi hormonların suçu! Huysuzluğumun nedeni onlar. Gerçekten..."
Onu ikna etmek için uğraşıyordum ama nafileydi. Çünkü ben daha kendimi aksine ikna edemiyordum. Akan gözyaşlarım da üzerine tuzu biberi olmuştu.
Belki de bilgisayarından buradaki gezilecek yerlere bakıyordu. Beni bırakıp yalnız başına gezmeye gidecekti. Israrla buraya gelmek istemesinin başka bir sebebi olamazdı. Dağın ortasındaydık zaten. Benim başka bir yere gidemeyeceğim de belliydi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
deniz kızı ile sarhoşlar masalı
ChickLit[tamamlandı] "Ne yapmamı istiyorsun Domenic, sana abi dememi falan mı? Cidden bunu mu istiyorsun benden?!" "Evet... Doğru olan bu." "Senin düşüncen bu!" Sinirle ellerimi saçlarımın arasında gezdirip arkamı döndüm. Kollarımı mutfak tezgahına yaslayıp...