24| ÇİÇEK

5.3K 201 325
                                    

"Yine mi magazinleri takip ediyorsun sen? Bırak konuşsun işte millet."

Gözlerimi devirip telefonumun ekranını kilitledim ve Noah'a "Ne var, ne istiyorsun?" diye sordum bezgin bir şekilde. Öğle arasında kahvemi alıp sosyal medyada takılırken bile rahat yoktu şu okulda. Alt tarafı hakkımızda ayrılık haberleri çıkıp çıkmadığını kontrol ediyordum.

Bu arada, henüz çıkmamıştı. Herkes bizi hâlâ birlikte sanıyordu.

Kahvemden bir yudum alıp bahçedeki insanları incelemeye başladım. Onunla ilgilenmediğimi belli etmeye çalışıyordum ki beni yalnız bıraksın. Birazdan yanıma kantinden bir şeyler almaya giden Claire gelecekti çünkü.

"Hocayla konuşmuşsun. Dersten geçirdi. Teşekkür etmek istemiştim."

Önemli değil dercesine omzumu silktim. Favori hocalarımdan birisi olduğu için öyle laf arasında bahsetmiş olabilirdim yani.

"Dışarıdan soğuk birisi gibi dursan da aslında fazla iyi niyetlisin Nina. Ama diğer insanların bunu fark edip aleyhine kullanmalarını istemiyorsun."

"Sadece hocaya çabaladığından bahsettim. Bu kanıya nereden vardın bilmiyorum."

Benimle sohbet etmek için konu aradığının farkındaydım. Ama şu an konuşacak havamda değildim. Tek istediğim bir an önce derslerin bitmesi ve eve gidip uyumaktı.

Bir süre beni izledi. Üzerimdeki bakışlarını hissedebiliyordum fakat ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. Tamamen bahçedeki diğer kişilere odaklanmıştım. Nasıl olsa o da bu durumdan sıkılıp giderdi birazdan.

Tam da tahmin ettiğim gibi oturduğu ahşap masadan ayaklandı. Son kez bana bakıp "Kalbinde o adamın olması ne yazık," dedikten sonra arkasını dönüp gitti. Ben ise öylece ardından ona bakıyordum. Bu neydi şimdi?

Okul sona ermişti. Kızlarla okulun çıkışına doğru ilerlerken aç olduğumuz için yemek yemeye gitmeyi düşünüyorduk. Ama ne yemek istediğimiz konusunda kararsız kalmıştık. Fazla oyalanmamamız gerekiyordu çünkü hepimiz evlere dağılıp ikinci sınavlar için ders çalışmaya başlayacaktık. Sınav haftası yaklaşıyordu.

Tam okulun bahçesinden ayrıldığımız an karşımda dikilen tanımadığım bir adamla duraksadım. Kızlar da benimle birlikte durmuşlar, ne olduğuna anlam vermeye çalışıyorlardı. Beni tanıdığı her hâlinden belli olan adam "Nina Hanım?" diye sorduğunda "Benim," diye cevapladım sorusunu.

Elindeki kocaman çiçek demetini bana uzatıp "Bu çiçekler size," demesiyle kaşlarımı çatıp aldım elindeki buketi. Üzerinde kimden geldiğini anlayabileceğim ufak da olsa herhangi bir not olup olmadığına bakarken aklımda canlanan isimle bunu yapmaktan vazgeçtim.

Adam yanımızdan ayrılırken kızlar çiçek buketini ellerine alıp hiç çiçek görmemiş gibi tek tek incelemeye başlamışlardı çiçekleri. Ben ise hiçbir tepki veremiyordum onlara.

Nick'in evime geldiği o gecenin ardından dört gün geçmişti ve ben neredeyse benden vazgeçtiğini, artık benimle uğraşmak istemediğini bile düşünmeye başlamıştım. Ta ki şu ana kadar.

Sanırım şu an içten içe sevinmem, ama dışarıya bir şey belli etmemeye çalışmam gereken kısımdaydık. Claire'le baya dedikodusunu yapmıştık çünkü Domenic'in. Şimdi mutlu olsam bir güzel laf yerdim yani ondan.

"İnanmıyorum! Bunu bizim tanıdığımız, şu patron kılıklı olan Domenic mi gönderdi yani?"

Claire'in söylediğine cevap verme gereği duymadan çiçek demetine bir bakış attım. Güzel seçmişti aslında çiçekleri. Hem de baya güzellerdi. (medya) Ama ben şu çiçeğe kanacak insan mıydım be?

Evet, biraz öyle olabilirdim. Ama neyse, konumuz bu değil.

Çiçek demetinin fotoğrafını çeken Jane'i fark eder etmez "Yeter artık. Gerçekten yeter!" diye sesli bir şekilde homurdandım. Alt tarafı bir çiçek buketiydi yani. Abartmaya gerek yoktu.

Evet aynen öyle Nina. Basit bir çiçek işte. Bunlar sadece çiçek kızım. Gidip herhangi bir yerden de koparabilirsin. Bunu sana Nick'in göndermesi hiçbir şey ifade etmiyor. Tamam, biraz bir şeyler ifade ediyor ama çok çok az. Aldanma hemen...

Kendi kendimi ikna ettiğime emin olduktan sonra kızlara dönüp "Bugünlük bensiz takılın artık. Uğraşmam gereken bir koca bebek var," dedim. Tabii ki de bu çiçekleri gidip Nick'e geri verecektim. Hemen iki çiçeğe etkilendiğimi belli etmemem gerekiyordu.

Claire söylediğime gülerken "Sana iyi şanslar," diyip diğerleriyle birlikte ayrıldı yanımdan. Ben de taksilerin olduğu kısma ilerleyip boşta olan bir taksiye bindim ve şirketin yolunu tuttum.

Yaklaşık bir yarım saatin ardından taksi verdiğim adreste durunca ücretini ödeyip indim. Şirketin girişine doğru ilerlerken kapının girişinde dikilen güvenlikler beni tanıyıp kenara çekilmişler, içeriye girmeme izin vermişlerdi. Normalde her önüne geleni almıyorlardı şirkete. Tabii ben bir istisnaydım.

Elimdeki kocaman, adlarını dahi bilmediğim bir sürü çiçeklerle birlikte şirketten içeri girdiğimde kimseyle göz teması kurmamaya çalışarak asansörün olduğu tarafa yönelttim adımlarımı.

Hâli hazırda bu katta bulunan asansöre biner binmez Nick'in odasının bulunduğu katın tuşuna dokundum. Daha birkaç gün önce bu şirkete bir daha adımımı atmayacağımı söylerken yine burada bulmuştum kendimi.

Asansör kısa sürede ineceğim katta durunca vakit kaybetmeden inip Nick'in odasına doğru ilerledim. O sırada da Sarah'a selam vermeyi ihmal etmemiştim. İlgilendiği işten kafasını kaldırıp bana gülümseyince ben de aynı şekilde ona karşılık verdim.

"Domenic Bey'e hediye mi aldınız yoksa?"

"Aksine, o bana almış. Ben de geri iade etmeye geldim. Aklı sıra kendisini affettirmeye çalışıyor beyefendi!"

Sarah söylediklerime gülüp geri işlerinin başına dönerken ben de Nick'in odasının önünde kısa bir süreliğine duraksamıştım. Aklımdan söyleyeceklerimin provasını yaptıktan sonra derin bir nefes aldım.

Odasının kapısını sanki baskına gelirmiş gibi aniden açtığımda her zamanki gibi işleriyle meşgul olan Domenic'i gördüm. Kapıyı ardımdan kapattıktan sonra elimdeki çiçek demetini yere attım ve olabildiğince ifadesiz gözükmeye çalışarak konuştum.

"Al bunları ne yaparsan yap."

Nick oturduğu yerden ayaklanıp bir şeyler söylemek için ağzını açtığı sırada "Benim böyle ucuz şeylere kanacak birisi olduğumu mu düşünüyorsun gerçekten?!" diye sordum alayla.

Tepkimden korkmuş olacak ki saf saf yüzüme bakıp kafasını iki yana sallamakla yetinmişti. Öylece onu incelerken bir anlık kapılıp gittiğimi fark etmiştim ama çabucak kendimi toparlamayı başarmıştım.

Adımlarını bana doğru yöneltirken kalbime sakin olması için komutlar vermeye başlamıştım. Tam dibimde durduğu an kafamı yukarıya kaldırıp gözlerimizin kesişmesine izin verdim. Bir elini yanağıma yerleştirip diğer eliyle de önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına iterken sessiz kalıp öylece onu izliyordum.

"Benim şimdi önemli bir toplantım var. Geldikten sonra konuşacağız. Seni götürmek istediğim bir yer var. Anlaştık mı?"

Boş anıma gelmiş, söylediklerine karşılık başımla onaylarken bulmuştum kendimi. Gülümseyip "Güzel," demesinin ardından uzanıp yanağıma ufak bir öpücük kondurdu ve geri çekildi. Takım elbisesinin ceketini alıp üzerine geçirdikten sonra odadan ayrıldı.

Ben ise öylece az önceki yaşanılanları idrak etmeye çalışıyordum. Ne ara bu kadar çabuk etkisi altına girdiğime bile anlam verememiştim. Aptal bir aşık olmuştum resmen...

selam bebeklerim bilmeyenler için ufak bi reklam yapıcam sonra gidicem tekrardan yayımlamış olduğum man & monster adlı kitabıma da bir göz atarsanız çoook sevinirim🧚🏻‍♀️

duyuru bu kadardı, hadi bayyy💋

deniz kızı ile sarhoşlar masalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin