Domenic ile olan fotoğraflarımız instagramda hızla yayılmıştı. Her ne kadar şu an fotoğraflar kaldırılmış olsa da gören göreceğini görmüştü. Bu yüzden sabahtan beri telefonlarım susmak bilmiyordu.
Önce kızlar, sonra akrabam bile olduklarından haberim olmayan insanlar beni aramış, uzun uzun Domenic hakkında sorular sorup onu nasıl kendime ayarladığımı sormuşlardı.
Ayarlamamıştım zaten. Henüz yani. Ama bu detayı onların bilmesine gerek yoktu. O yüzden bir şeyler anlatıp vakit geçirmiştim.
Şimdi de annemle konuşuyordum. Babama bir şeyler uyduracağı konusunda anlaşmıştık. Pek sinirleneceğini de düşünmüyordum gerçi. Babam rahat insandı. Kolay kolay sinirlenmez ya da bana kızmazdı.
"Annecim gerçekten bir şey yok aramızda. Arkadaşım sadece. Fotoğrafta öyle denk gelmişiz."
"Kızım bak bulmuşsun böyle yakışıklı çocuğu. Kaçırmaya gelmez. Hem ben araştırdım şirketi falan varmış çocuğun. Çok iyi damat olur."
Kimin annesi be!
Tamam, ciddiyim. Sadece aramızda kesin bir şey olana kadar onları ümitlendirmek istemiyorum. Çünkü annem her şeyi, herkese anlatır ve tüm arkadaşlarına bizden bahsederdi.
"Neyse anne. Ben seni sonra ararım."
Vedalaşıp telefonu kapattığımda kendimi bezmiş bir şekilde koltuğa bıraktım. Onunla kameralara yakalanmamız iyi mi yoksa kötü mü olmuştu hâlâ emin değildim.
Emin olduğum tek şey bu durumun hoşuma gitmesiydi. Özellikle kadınlar kim olduğumu anlayıp ona göre Domenic'e yaklaşmadan önce birkaç kez düşünmeliydiler. Yoksa onları parçalardım. Tabii evli olmamaları durumunda.
Oturduğum yerden ayaklanıp salondaki dağınıklığı gelişigüzel toplamaya başladım. Bugün cumartesiydi ve kızlarla benim evimde buluşacaktık. O yüzden bugünlük Domenic'i düşünme kapasitem dolmuştu.
➰
"Sonra sen gel, benim sevgilim vardı ama de. Bakın abartmıyorum aynı bu şekilde kaldım. Lan biz seninle öpüşmüşüz!"
Kızlar Claire'in gösterdiği yüz ifadesine kahkahalarla gülerken ben de onlara eşlik ettim. Şu an o kadar garip bir durumdaydık ki. Her şeye gülebilecek bir ruh hâlindeydik.
Yüzümüzde renk renk maskeler, ellerimizdeki meyve sularını pipetle içmekle uğraşıyorduk. Claire içtiği kirazlı meyveli suyundan sonra arada bir sarhoş taklidi yapıyor, Jane de ona eşlik ediyordu. Hannah ise aşk acısı çekmekle uğraşıyordu.
Gecenin başlangıcında tıka basa yediğimiz hamburgerlerden dolayı karnımda hafif bir ağrı vardı ama bu şu an umrumda değildi. Bakışlarım Hannah'ı bulduğunda şu anki hâline üzülsem de o kadar komik gözüktüğü için yüzünü işaret ederek gülmeye devam ettim.
Ağlamaktan yüzü kıpkırmızıydı. Claire'in anlattıklarına gülüyordu ama sonra tekrar ağlamaya devam ediyordu. Bir yandan da yüzündeki maskeden gözyaşlarını temizlemeye çalışıyordu. Cidden komikti.
"Nina gülmesene ya!"
Telefonumun çalmasıyla gülmeme son verdim. Ona özel ayarladığım zil sesinden Domenic olduğunu anlamak zor değildi. Hızla masanın üzerinde duran telefona uzandım ve kızlara elimle susmalarını belirttim.
Bana anlamsız bakışlar atarlarken "Nick arıyor," diyip oturduğum yerden ayaklandım. Mutfağa doğru ilerlemeye başladığımda aynı zamanda da aramayı yanıtlayıp telefonu kulağıma dayamıştım.
"Efendim?"
"Kapıyı aç, aşağıdayım."
Benim cevap vermemi bile beklemeden telefonu kapattığında "Ne!" diye bağırmıştım ama evin zili çoktan çalmıştı. Koşar adım içeriye gittiğimde "Aşağıdaymış!" diye çığırmıştım. Kızlar bana anlamsızca bakarken hızla yüzümdeki kağıt maskeyi çıkarıp masaya fırlattım.
Kapıya ilerleyip açarken ne yapmam gerektiğine dair en ufak bir fikrim dahi yoktu. Saniyeler sonra kapıda gördüğüm Nick ile yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirmeye çalıştım. Kapıyı çok az aralamıştım. Belki bir bahane uydurup onu gönderebileceğimi düşünüyordum.
"Günüm çok kötü geçti."
Onu başımla onaylarken "Aslında bu saatten sonra daha da kötüleşebilir," diye mırıldandım içerideki kızlara ufak bir bakış atarken. Tam tekrar bir şey söyleyeceğim sırada onun kapıyı itip içeri girmesiyle öylece kalakaldım.
Kızlar ona bön bön bakıyor, Nick de neler olduğunu anlamak istermiş gibi bakışlarını etrafta gezdiriyordu. Bana dönüp "Neler oluyor burada?" diye kızların duymayacağı bir şekilde sorduğunda gözlerimi devirdim.
Ayin yapıyoruz canım benim.
"Kız kıza vakit geçiriyorduk sadece. Otursana."
Elimle gösterdiğim boşta kalan çift kişilik koltuğa doğru ilerlediğinde ben de arkasından ilerledim. Elindeki takım elbisesinin ceketini koltuğun kenarına bıraktıktan sonra koltuğa oturdu. Ben de yanına oturunca tedirginlikten istemsizce altımdaki kısacık şortu eteklerinden çekiştirmeye başlamıştım.
Kızlar Domenic ile ufak bir bakışmaya girerken sessizliği bozan Claire olmuştu. Oturduğu yerden doğrulup salonun ortasındaki ufak masadan bir maske paketi aldı ve Domenic'e bakarak "Bakma öyle. İster misin?" diye sordu.
Gülmemek için dudaklarımı ısırırken Nick "Hayır, teşekkür ederim," diye yanıtlamıştı onu. Sonrasında da kızlar kendi aralarında sohbete devam etmişlerdi zaten.
Üzerimde hissettiğim bakışlarla kafamı ona çevirdim. Ona zoraki bir şekilde gülümserken "Bana müsait olmadığını neden söylemedin?" diye sordu sessizce. Anında cevaplamıştım onu.
"Ne bileyim sen öyle birden arayınca söylemeye fırsat kalmadı ki."
"Bana kafayı yedirteceksin Nina."
"O zaman arayıp sorsaydın müsait misin Nina diye."
"Bir dahakine sorarım."
Biz öyle birbirimize laf yetiştirmekle uğraşırken Jane'in "E biz kalkalım o zaman. Sizi baş başa bırakalım," demesiyle bakışlarım onları buldu. Claire sinsi sinsi bana bakıp gülüyordu.
Yüzlerindeki maskeleri sonunda çıkarabilmişler, koltuğun üzerinde duran ceketlerini giyip ayaklanmışlardı. Aceleci hareketlerine ayak uydurmaya çalışırken kapıya kadar onlara eşlik ettim ve geçirdim.
Onlar gittikten sonra bakışlarım anında onu buldu. Masadaki maske paketini işaret ettiğinde "Ben de dört tane kızla akşam akşam oturmuş yüzüme şu şeyi yapsalar diyordum zaten!" diye Claire'in ona sorduğu soruyu ima ederek sinirle söylenmişti.
Bu tepkisine istemsizce kahkaha attım. Elime ilk gelen yastığı ona fırlatırken "Biraz sakin olsana sen," dedim gülmeye devam ederken. Ben bu salak adama gerçekten çok aşıktım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
deniz kızı ile sarhoşlar masalı
ChickLit[tamamlandı] "Ne yapmamı istiyorsun Domenic, sana abi dememi falan mı? Cidden bunu mu istiyorsun benden?!" "Evet... Doğru olan bu." "Senin düşüncen bu!" Sinirle ellerimi saçlarımın arasında gezdirip arkamı döndüm. Kollarımı mutfak tezgahına yaslayıp...