Yine lanet bir okul günü sona ermiş, kızlarla okul çıkışı için favori mekanlarımızdan birisi olan deniz kenarındaki kafeye gitme kararı almıştık. Hem bayadır da gitmiyorduk.
Ne sıcak ne de soğuk olan havanın son demlerinin keyfini çıkarırken yürüye yürüye gelmiştik kafenin olduğu yere. Masalardan birisine yerleştiğimizde çok aç olduğumuz için pizza siparişi vermekle başlamıştık. Geceye kalırsak da bir şekilde tatlı falan söyleyebilirdik üzerine.
Arkada canlı müzik eşliğinde sakin bir şeyler çalıyor, gökyüzü yavaş yavaş kendisini pembe ile turuncu arasında bir renge bırakıyordu. Ve biz bu mükemmel ambiyans eşliğinde sohbet ediyorduk.
Siparişlerimiz geldiğinde kısa bir sessizliğe gömülüp yemeklerimizin tadını çıkarmıştık. Ardından ise devam etmiştik konuşmaya. Bir yandan okuldaki hocaları konuşurken bir yandan da aklımıza geldikçe Nick'e güzel dileklerimizi (!) iletiyorduk.
Hava yavaştan karardığında Claire telefonunun çalmasıyla yanımızdan ayrılıp hemen kafenin karşısındaki sahile gitmişti. Kimin aradığını söylemediği için aklım onda kalmıştı ama umursamayıp masada dönen sohbete devam ettim. Gözüm arada da ona kayıyordu.
Claire ile birbirimizin her şeyini bilirdik. Jane ile Hannah daha çok işin eğlenceli kısmıydı ama Claire gerekirse birlikte ağlayabileceğim, gerekirse de yanında delice hareketler yapabileceğim birisiydi. O yüzden ben ondan hiçbir şeyimi gizlemezken ondan da aynı şeyi beklemekte haklıydım.
Fazla geçmeden masaya geri döndüğünde ona sorgulayıcı bir bakış attım fakat o sessiz kalmıştı. Üzerinde durmadım. Hannah bir başka erkekle nasıl kavga ettiğini anlatırken öylece onu dinlemeye devam etmiştim.
Hava tamamen karardığında bulunduğumuz mekan yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başlamıştı. Biz de içecek sıcak bir şeyler söyleyip müzik eşliğinde şu anın keyfini çıkarmaya yoğunlaştık. Kış gelince dışarıya çok nadir çıkardık çünkü.
Jane'in söylediği şeye bir anda kahkaha attığımda gözlerim birisiyle birleşti. Gördüğüm maviler öylece duraksamama sebep olurken gülümsemem yavaş yavaş soldu. Onu görmeyi beklemiyordum. En azından şu an için değil.
Yanında her zamanki gibi Bash ile Kol vardı. Onlar mekandaki boşta olan hemen arkamızdaki masada yerlerini alırlarken Nick'in tam arkamdaki sandalyeyi çektiğini hissedebiliyordum. Umursamamaya çalışıp bakışlarımı önüme çevirdim.
Claire öylece arkadaki masayı süzerken dudaklarımı oynatarak "Sen çağırdın, değil mi?" diye sordum. O da telefonuna yönelmiş, bir şeyler yazmaya başlamıştı. Duymasınlar diye telefonunun notlar kısmına yazdığına emindim.
Genelde ortamda sevmediğimiz birisi varsa ya da kendi aramızda konuşmak istiyorsak bu şekilde haberleşirdik. (y/n: ehehehehe bu bölümde biraz fazla bahsettim kendimden galiba :d)
Ona da kızamıyordum. Çünkü Bash'e karşı boş olmadığının farkındaydım ve Nick ile ilişkim yolunda gitmediği için ondan Bash ile konuşmamasını isteyemezdim. Hem Bash ile aralarında bizim kadar yaş farkı yoktu. Belki onlar mutlu olurlardı.
Claire telefonuyla işini bitirdiğinde bana uzatmış, ben de beklemeden almıştım. Her ne kadar umrumda değilmiş gibi gözükürsem gözükeyim Nick hakkında duyacağım en ufak bir haberi heyecanla bekliyordum. Kendime ne kadar çok kızsam da kolay kolay duygularıma söz geçiremiyordum.
'Domenic'in toplantısı yolunda gitmemiş. Kafa dağıtmak için gelmişler sadece. Görmezden gelmeye çalış ne olur. Bash neredesiniz diye sorunca geleceklerini tahmin etmemiştim.'
Sorun yok gibisinden kafamı sağa sola salladım. Jane ile Hannah çoktan kendi aralarında sohbete dalmışlardı. Ben ise yine kafamın içindeki bir sürü düşünceyle onlara uyum sağlamaya çalışıyordum.
Tam arkamda Nick'in konuştuğunu duyabiliyordum ve o her konuştuğunda istemsizce nefesimi tutuyor, onun söyleyeceği şeye odaklanıyordum. Şu an onunla aynı ortamda neredeyse dip dibe duruyor olmak benim için hiç iyi değildi. Lanet olsun ki engel olamıyordum kendime!
Claire bunun farkına varmış olacak ki "Kalkalım mı?" diye sordu. Derin bir nefes alıp "Biraz daha kalalım," dedim neredeyse mırıltı şeklinde çıkan sesimle. Bir şey demedi. Telefonuna gelen bildirim sesiyle de ilgi odağını telefonuna yöneltmişti.
Ne kadar süre daha oturduk bilmiyorum ama bir anda masamızın başında dikilen Bash ile ona çevirdim bakışlarımı. Claire'e bakarak "Sahile geçelim diyoruz. Bize eşlik etmek ister misiniz kızlar?" diye sorduğunda Jane ile Hannah bana bakıp ne cevap vereceğimi beklemeye başlamışlardı.
Bu saçmalıktan o kadar sıkılmıştım ki sanki Nick ile ayrıldık diye aynı ortamda bulunamazmışız gibi davranmaları bana yaşanılanları hatırlatmalarına sebep oluyordu. Tamam, bu kalbim için pek de hoş değildi ama yine de kendimi buna alıştırmam gerekiyordu, değil mi?
Bash'i başımla onaylayıp hesabı ödemek için ayrıldım masadan. İçeriye geçip hesabı ödedikten sonra geri döndüm kızların yanına. Kafenin girişinde diğerleriyle birlikte beni bekliyorlardı. Benim yanlarına gitmemle de sahil yolunda yürümeye başlamıştık.
Mekanların bulunduğu kalabalıktan ayrılıp daha sessiz sakin bir yere geldiğimizde deniz kenarındaki kumlara oturma kararı aldık. Boşta şezlonglar bulamamıştık.
En sonunda kumlara oturduğumuzda Nick'den olabildiğince uzakta oturmaya gayret göstermiştim. Claire ortaya "Şişe çevirmece oynayalım," diye saçma bir fikir attığında Bash de onu onaylamıştı. Daire oluşturmaya başladıklarında ise istemediğim hâlde onlara eşlik etmek zorunda kalmıştım.
Claire çantasından bir kitap çıkarıp kumların üzerine koyduğunda Jane de cam su şişesini defterin üzerine bırakmıştı. Bir tarafımda Claire yerini almış, diğer tarafımda da Jane oturuyordu. Tam karşımda ise Bash vardı. Onun yanında da Nick...
Şişeyi ilk çeviren Hannah oldu. Kol'un yanında oturduğu için Claire'e gelmişti ve basit bir soru cevapla geçiştirmişlerdi. Bu sefer de şişeyi Claire çevirdiğinde şişe Bash'in karşısında durdu. Bash yerinde tedirginlikle kıpırdanırken bu tepkisine gülmeden edemedim.
"Doğruluk mu cesaret mi?"
"Doğruluk."
"Daha önce hiç ciddi ilişkin oldu mu?"
"Hayır."
Ufak bir sessizlik oluştuktan sonra sessizliği bozmak amacıyla uzanıp şişeyi çevirdim. Claire'in Bash hakkında öğreneceği daha çok şey vardı. Özellikle de Bash'in gelip geçici ilişkileri hakkında.
Şişe tam Nick'in karşısında durduğunda gözlerimi devirdim. Hayat benimle dalga geçiyordu âdeta. Soru sorma kısmı bende olduğu için "Doğruluk mu cesaret mi?" diye sordum yüzüne bakma gereği duymadan.
"Cesaret."
Kısa çaplı bir düşünme faslından sonra aklıma gelen şeyle gülümsedim. Kendisi kaşınmıştı ve bana güzel bir fırsat sunmuştu. Ben de bunu seve seve değerlendirecektim. Sesimden heyecanımı belli etmemeye çalışarak konuştum.
"Denize gir."
Bakışlarımız kesiştiğinde bana ifadesizce bakmasına karşılık ben ona alayla bakıyordum. Beni bile isteye denize ittiği zamanın intikamını alıyordum bir nevi. O da bunun farkına varmış olacak ki hiçbir şey söyleyemiyordu. Nick'e bu bile azdı ama şimdilik bu kadarıyla yetinecektim.
Yavaşça oturduğu yerden kalkıp üzerindeki gömleği çıkarma gereği bile duymadan denize ilerledi. Su göğsüne gelecek şekilde denize girdiğinde arkasını dönüp bana baktı. Öylece duruyor, yüzündeki durgun ifadeden başka hiçbir şey belli etmiyordu. Üşümediğini bile düşünmeye başlamıştım.
Daha fazla bu şekilde kalamayacağımı anlayıp oturduğum yerden ayaklandım ve sırt çantamı alıp hiç kimseye bir şey demeden orayı terk ettim. Bu gece yeterince kendimi zorlamıştım.
➰
hadi bu satırın yorumlarında sevip sevmediğimiz burçları tartışalım ne alaka bilmiyorum ama kaos olsun azıcık ösmswşdöieföwşdöwşe
ŞİMDİ OKUDUĞUN
deniz kızı ile sarhoşlar masalı
ChickLit[tamamlandı] "Ne yapmamı istiyorsun Domenic, sana abi dememi falan mı? Cidden bunu mu istiyorsun benden?!" "Evet... Doğru olan bu." "Senin düşüncen bu!" Sinirle ellerimi saçlarımın arasında gezdirip arkamı döndüm. Kollarımı mutfak tezgahına yaslayıp...