Bölüm 21: Sahne Yağız Yılmazer'in...

3.3K 248 119
                                    

Şu sıra serum yemeye doyamadığım(!) için buraya istediğim kadar verimli şekilde giremiyorum. Ama bugünler de geçeer geçeeer daha öncekiler gibii bu daa geçeer neler neler geçmedi kii!!

Sonunda Yağız Bey ile tanışıyoruz... Kendisini başından beri Tom Hardy olarak hayal ettiğim için bir an önce hikayeye dahil olmasını istiyordum. (Kusura bakma Oğuz'cuğum) Bakalım sizin Yağız hakkındaki düşünceleriniz hangi yönde olacak? Bölüm sonundaki yorumlarınızı heyecanla bekliyor olacağım.

BOL BOL YORUM YAPABİLİRSİNİZ. Önceki bölümlere atmaya devam ettiğiniz yorumları da keyifle okumaya devam ediyorum. (Elleriniz dert görmesin mi derlerdi? Öyle desinler, dert falan görmeyin efenim!)

Bölüm Şarkıları: Sezen Aksu - Erkekler
Birkan Nasuhoğlu - Öyle Dur (Bölümü bu şarkı ile yazdım)

(Spotify'da Sarı Deva adlı çalma listesinde tüm şarkılar mevcut) + Kendime ait birkaç listeyi daha paylaştım

Keyifli okumalar...

"Gonca yok mu?"

Sorumla birlikte Gökçe'nin durgun yüzüne büyük bir gülümseme yayılmıştı.

"Daha önemli işleri varmış."

Savaş Erdem...

Haksız sayılmazdı. Gonca için Savaş Erdem meselesi kesinlikle mucizevi bir olaydı. Bu yüzden ailedeki herkes onu anlayışla karşılıyordu. Zaten aksinin mümkün olmasına da Gonca izin vermezdi.

"Gonca yok ama Yağız Yılmazer mekana giriş yaptı."

O nasıl cümle öyle Gökçe? Pat diye söylenir mi? Söylense bile bu ne kadar etiktir? Değildir değildir.

Bakışlarımı Oğuz'un çaprazındaki giriş kapısına çevirdiğimde Yağız'ın olgunlaşmış yüz hatlarıyla, son gördüğümden beri kısaltmış olduğunu anladığım saçlarıyla bana doğru ilerlemekte olduğunu görmüştüm.

Sırası mıydı? Hiç değildi.

Umrumda mıydı? Keyfi bilirdi.

"Bir şarkı vardı. Elini sallasan ellisi, başını sallasan tellisi... Erkekler... İçin sıkılıyor olmalı."

Gökçe'ye sinirli bir bakış gönderdiğimde mesajı almış olacak ki, gülümseyen suratına rağmen elini ağzına fermuar çekiyormuş gibi hareket ettirmişti. Yani şu durumda Sezen Hanım dahi rahatlamamı sağlamıyordu. Cosmopolitan... Evet, Cosmopolitan iş görebilirdi.

"Acilen Cosmopolitan içmem gerekiyor Gökçe!"

Bana doğru gelen fırtınanın kokusunu almış olan bal böceğimin keskin bakışları da üzerimde dolanmaya başlamıştı. Birkaç saniye sonra da yanındaki dedeme veda edip, buraya doğru gelmeye başlamıştı. Gel hayatım gel... Çünkü şeytan üçgenini tamamlamazsak aksilikler yakamızı bırakmaz. Gel bal böceğim. İlle de sen!

"Nehir?"

Yağız'ın aşinası olduğum sesini duyduğumda, bal böceğimde olan bakışlarımı ona çevirmiştim. Merhaba Yağız, bu anı yaşamak zorunda mıydık?

"Yağız, hoş geldin."

Hoş mu geldin, keşke gelmese miydin? Bunu sorgulamaya devam ediyorum. Ayrıca bana gelmedin sonuçta!

"Her zamanki gibi çok güzel görünüyorsun."

Gökçe'ye ayıp olmuyor mu Yağız?

Bakışlarımı Gökçe'nin üzerinde birkaç saniye dolaştırdıktan sonra onun halinden fazlasıyla memnun olduğunu görmüştüm.

Sarı DevaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin