Bölüm 5: Yalnızca Rüya

11K 466 110
                                    

Görsel/ Drach Caves

Merhabalar canlarım, umarım iyisinizdir. Ne olur iyi olun. Ben sizin için bol bol bölüm atarım 🖤 Şu sıra motora bağlamış gibi bir şeyler yazıyorum. Dünden önceki gün 'Gölgedeki Papatya' için, Dün 'Önüm Arkam Sağım Solum Sen'  için bölüm attım. Bugün Perşembe günü bölüm atarım dediğim buraya bölüm atıyorum. Yarın 'Beşiktaş Whatsapp' bölümü gelir diye düşünüyorum.

Amanın ne çok düşünüyorum!

Bol bol yorum atın, ben de kendimi sizin yorumlarınızla gaza getiriyorum. Yani yorum atarsanız Perşembe gününe beklediğiniz bölüm, bakarsınız Salı günü gelir ;)

Keyifli okumalar... (Bu bölüm asıl hikayeye giriş bölümü oldu diyebilirim.)

"Aksanın oldukça başarılı."

Oğuz'un cümlesinin ardından tebessüm etmiştim. Bana söylüyordu ama kendisi de ana diliymiş gibi İspanyolca konuşabiliyordu. Hatta benimkinden çok daha iyi olduğunu istemeyerek de olsa kabul etmeliydim. 

"Fransız lisesinde okumuş olsam da gelecekte işime yarayabileceğini düşündüğüm için İspanyolca ve Rusça da öğrendim."

Dil öğrenmeye yatkın kişiliğim dolayısıyla birçok dile hakimdim. Küçüklüğümden beri eğitimimle ilgilenmiş olan Matmazel Monique de Laurent'in bu konuda bana olan katkısı çok büyüktü.

"Demek Fransız lisesinde okudun?"

Bulunduğumuz kayıkta bakışlarımı mağaranın içindeki muhteşem göl manzarasından çekip ona doğru çevirmiştim.

"Des yeux qui font baisser les miens
Un rire qui se perd sur sa bouche"
(Bakışlarımı kaçıran gözler
Dudaklarında kaybolan gülüş)

O bilindik şarkının sözlerini gözlerinin içine bakarak fısıldamaya başladığımda, Oğuz Tekinsoy'un yüzünde bir tutam hayranlık gördüğüme yemin edebilirdim. Hayran bakışların odağı olmaya fazlasıyla alışkın olsam da, Oğuz'a karşı tepkilerim değişebiliyordu. Onu etkim altına alabiliyor olduğumu görmek çok daha güçlü hissetmemi sağlıyordu.

Kadınlara güç veren şeyin bir adamın ilgisi olmayacağını bilecek kadar tecrübem vardı ama bazen ilgisini kazanmak istediğiniz kişinin sahiden sizinle ilgileniyor olduğunu görmek hoşunuza giderdi. Bu da bir yerde insana güven verirdi. Belki yanlıştı ama herkes bazen bir yanlışı doğru kabul edebilecek kadar başına buyruk davranabilirdi.

Elim yavaşça Oğuz'un yanağına yerleştiğinde sözlerin devamını söylemeye başlamıştım.

"Voilà le portrait sans retouche
De l'homme auquel j'appartiens"
(İşte ait olduğum adamın
Rötuşsuz portresi)

Hayatımda ilk defa bir erkeğin beni tam anlamıyla beğenmesini istiyordum. Birinin beni beğenmesi için çabalamazdım. Erkekler zaten peşimde dolanmayı severdi. Özellikle de soy adımın bu durum üzerinde büyük bir etkisi vardı. Söz konusu kişi Oğuz Tekinsoy olduğunda ise işler bu şekilde yürümüyordu.

Basit bir etkilenmeden çok daha fazlasını istediğimi fark ediyordum. Bu sahiden sınırlarımın çok ötesinde düşüncelerdi. Aramızdaki her şey hızlı ve sarsıcı ilerliyordu.

"Quand il me prend dans ses bras
Il me parle tout bas
Je vois la vie en rose"
(Ben onun kollarındayken
Kulağıma fısıldadığında
Hayatı pembe görüyorum)

Sarı DevaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin