Kim bilir kaçıncı iç çekiş, kim bilir kaçıncı yenilenen göz yaşı. Ne kadar durdurmak istesem de, ne kadar son vermek istesem de olmuyor. Başaramıyorum. Onun orada öyle yattığı aklıma geldikçe yenik düşüyorum. Sadece bir bayılma diye düşünürken daha farklı olduğunu öğrendim.
Mesela neden çabuk yorulduğunu öğrendim.
Neden gün geçtikçe zayıfladığını öğrendim.
Neden sürekli öksürdüğünü ve gün geçtikçe şiddetlendiğini öğrendim.
Hastaydı. Kendini ölüme sürükleyebileceği bir hastalığı vardı. Çok geç kalınmıştı onun için. Ya güçlü olup nu 1 ay içinde yenecekti. Ya da…
Ya da güçsüz kalıp 1 ay içinde daha da kötüleşecekti. Doktor yapılabilecek pek bir şey olmadığını kemoterapi ile kanser hücresinin küçültülebileceğini söylemişti. Eğer işe yaramazsa ameliyat olsa bile fayda etmez demişti. Neden böyleydi ki, neden böyle olmuştu. Ben şu koca hayatta aldığım nefesi bile geri verirken üşeniyorken, neden hayatın tadını çıkaran kişi neden ölümle yüz yüze geliyor ki.
Önümde bir çift ayakkabı görünce yavaşça kafamı kaldırdım. Handeydi. O da ağlamıştı galiba gözlerinin etrafı kıpkırmızıydı. Zaman kaybetmeden ayağa kalkıp sarıldım hemen. Ona sarıldığımda az da olsa hafiflettiğim ağlamam daha da arttı. En iyi o bilirdi Anıl ile beni. Çok şahit olmuştu kavgalarımıza. Hep şunu demişti bize.
‘ Şimdi böyle kavga ediyorsunuz ama 5 dakika sonra ‘ablacım’ ‘kardeşim’ olmazsanız ben de Hande değilim. ‘
Çok doğruydu dediği. Kavga ederdik ama çok severdik birbirimizi. Küçükken benim yanımda erkek görünce sinirlenir gücü yettiği kadar vururdu çocuğa. Yanımdan gitmesini sağlardı. Çok korumacıydı.
Bazen bir kavgaya karışır o dövülürdü. Bende onu dövenleri döverdim. Sonra birlikte yara içinde eve giderdik. Anneme dayak yedikte demezdik. Birbirimizi dövdük derdik. Annemde kızardı bize, birde o döverdi bizi.
Peki şimdi ona bir şey olursa ben kimin için kavga edecektim. Ben kimle tartışacaktım.
Hande beni kendinde çekip yüzüme baktı.
‘’ Yapma artık Masal. Lütfen anneni de bizi de en önemlisi beni de çok üzüyorsun. Yapma. Ağlama. Anıl güçlü bir çocuk baş edecektir bu hastalıkla yenecektir. Ağlama artık. Kendini harap ettin. ‘’
Bir şey demeyip kafamı salladım. O da beni bırakıp annemin yanına geçtim. Tam kalktığım yere tekrar oturacakken biri kolumdan tuttu. Kafamı kaldırıp bakınca Poyraz olduğunu gördüm.
'' Çok üzgünüm. '' dedi. Niye ki o niye üzgündü ki.
'' Niye. Niye böyle bir şey diyorsun ki. Sonuçta ne senin hatan, ne de başka birinin. '' dedim gözlerinin içine bakarak. Üzgün olduğunu dile getirmese bile anlayabilirdim sanırım. Çok tuhaf bakıyordu.
'' Yani ne biliyim bir şey demem gerektiğini düşündüm. '' dedi. Kafa sallayıp teşekkür manasında sarıldım. Ama ayrılamadım.
'' Hep kavga ettik. Hiç ona onu sevdiğimi söyleyemedim. Onun için kavga dahi ettim. Ama sevdiğimi söyleyemedim. Hatta ne o söyledi ne de ben. Ve şimdi daha ona söylemem gerekenler varken beni bırakıp gitmesinden korkuyorum. '' dedim. Sanki beni yatıştırabilecekmiş gibi saçlarımı okşamaya başladı.
'' Bak göreceksin iyileşecektir. Sizi bırakmaz bence. Seni bırakmaz. ''
'' Umarım. '' diyip Poyraz'ın kollarından ayrıldım.
'' Sanırım gidip anneme baksam iyi olacak. '' Kafasını sallayıp daha yeni farkettiğim Batu'nun yanına gitti. Batu'ya da kafamla selam verip annemin yanına gittim. Hande annemin ellerini tutmuş teselli etmeye çalışıyordu.
'' Lütfen sende yapma Neriman teyze lütfen. Bende üzülüyorum bak. Tamam senin canının bir parçası ama yapma. Masal'da sen de mahvoldunuz ağlamaktan sizi böyle gördükçe bende üzülüyorum. Hem bak birazdan Anıl uyanacak o seni böyle görürse nolur sanıyorsun ha? Daha kötü olmaz mı? Onun şu an mutlu olmaya ihtiyacı var. Üzülmeye değil. ''
Hande anneme sarılınca beni fark etti ve bana hüzünle baktı. Kendimi gülümsemeye zorlayarak kafamı salladım. O da annemden ayrılıp kalktı ve Batu ile Poyraz'ın yanına gitti.
Annemin yanına gidip oturdum. Bana dönüp umutla baktı annem.
'' Masal'ım. Kızım. Bir şey olmayacak değil mi? Anıl ölmeyecek değil mi? '' kafamı salladım.
'' Ona bir şey olmayacak anne. O bizi bırakmayacak. '' Son cümlemi Poyraz'a bakıp söylemiştim. O da bana tebessüm ederek kafasını salladı.
O sırada bize doğru gelen doktoru fark ettim. Annem ise benden ayrlıp lavaboya gideceğini söyledi. Kafam salladım ve bende doktora doğru ilerledim.
'' Nasıl? Kardeşim nasıl oldu? Uyandı mı? '' diye ard arda soruları sordum. Doktor gülümseyip kafasını salladı ve gitti. Koşarcasına odasına ilerledim Anıl'ın. Odanın önüne gelince kapıyı dahi çalmadan içeri girdim ve Anıl’a baktım. Yanında hemşire vardı. Bana anlamayan bakışlar atıyordu.
‘’ Ablasıyım. ‘’ dedim sonunda.
Hemşire Anıl’a dönüp ‘’ Çok kaba bir ablan varmış. Bence ona kapı çalınması gerektiğini öğretmen lazım. ‘’ dedi. Pişt. Farkındaysanız ben hala buradayım.
Anıl ise hemşireye gülüp başıyla onayladı ve hemşirede bana ters ters bakıp odadan çıktı. Anıl’a dönüğümde nedensiz bir gülümseme vardı suratında.
Gidip yanına oturdum. Ama o hala Leyla gibi kapını oraya bakıyordu. Yok, bu çocuk bozuldu. Kafasına bir tane geçirip dikkatini bana vermesini sağladım. Dediğim gibi de oldu.
‘’ Ne vuruyorsun be. ‘’
‘’ Sen ciddi misin? O kadın sende en fazla 5 yaş büyüktür. ‘’
‘’ Hayır, aynı yaştayız. Burada staj yapıyormuş. Çok güzel dimi. Adı da Çakıl. ‘’
‘’ İnanmıyorum sana. Biz burada senin için üzülürken sen kendi uçkurunun peşinde misin yani! ‘’ diye bir anda çıkıştım. Ama o bana anlamayan bakışlar atıyordu.
‘’ Benim için üzülürken mi? Ne oldu ki? Sadece bayıldım o kadar yani büyültmeye gerek yok bence. ‘’ dedi. Nasıl sadece bayıldım ya.
‘’ Nasıl ya? Sadece bayıldım mı? ‘’
‘’ Evet. Bilmediğim başka bir şey mi var yoksa? ‘’ diye soru sordu. Bense hızla kafamı iki yana salladım.
‘’ Yok. Yok. Bir şey yok. ‘’ dedim.
Ne yani şimdi Anıl’a kanser olduğunu söylememişler miydi? O sırada kapı açılıp içeriye annem ile Hande girdi. Onların girmesiyle ben bir şey demeden dışarı çıktım.
10 dakika önce kalktığım yere gidip tekrar oturdum.
Gerçekten inanamıyordum. Ona söylememişlerdi. Hastaydı. Ölebilirdi ama bilmiyordu bile. Yanıma biri oturunca kafamı oraya çevirdim. Belki bugün yirminci kez söylediğim şeyi yine söylüyorum.
Poyraz'dı gelen.
'' Bilmiyor. Hasta olduğunu, öleceğini dahi bilmiyor. Ama hala gülmeye devam ediyor. '' dedim. Poyraz bakışlarını ne yerden çekti, ne de bir şey dedi.
Kafamı tekrar önüme çevirdim ve düşündüm. Ya da düşünmeye çalıştım ama pek bir şey olmuyordu. Aklıma düşünecek hiç birşey gelmiyordu. Söylememiş olmalarına kızgındım. Ama ona nasıl söyleyeceğimi de bilmiyordum. Ve bir anda her yer karardı. Duyduğum tek şey ise Poyraz'dan gelen iki kelimeydi.
'' Küfürbaz fıstık. ''
Kısaysa da kusura bakmayın. Vote ve yorumlarınızı da eksik etmeyin lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Telefondaki Yabancı
ChickLit" Adın ne bakalım senin? " " Söylemezsem nolur? " " Bende takma isim koyarım " " Neymiş o? " " Küfürbaz Fıstık " " Bende sana Yavşak Piç adını koysam sorun olmaz herhalde. " " Sanırım bir süre bu ad ile idare edebilirim. " Bu Küfürbaz Fıstık ve Yavş...