-13-

128 36 1
                                    

Acıkmıştım! Öğle yemeğine henüz vardı. Ve ben karnımdaki sesleri zorla bastırıyordum. Dikkatimi dağıtan şey Jack'in elinde tuttuğu çikolataydı. Bir şeyler anlatıyordu ve konuşurken ellerini hareket ettiriyordu. Elleri nereye giderse çikolata da aynı yere gidiyordu. Ve ben kocaman açtığım gözlerimle onu takip ediyordum. Bir süre sonra sesler kesilmişti. Ancak çikolata hala hareket ediyordu. Bir kahkaha duymamla o yöne döndüm. William sıraya yatmış kahkaha atıyordu. Utançla gözlerimi kaçırdım. Bilerek çikolatayı hareket ettirmişlerdi.

"Al hadi." Başımı olumsuz anlamda salladım. Ne kadar almak istesem de utanmıştım bir kere. Gülüp çikolatayı biraz daha uzattı. "Çok baktın şimdi gözün kalmıştır. Al da ye." İkisi de gülmemek için kendilerini zor tutuyorlardı.

"Ye sen. Zaten kesmez o beni." Zorla elime tutuşturduğunda içimden bir mutluluk çığlığı attım. Bu çikolatayı gerçekten istemiştim. Fazla beklemeden açıp yemeye başladım.

"Bu ne?" Jack'in elinde tuttuğu şeye baktım. Elinde benim rujum vardı. Ardından çantamın onun kucağında olduğunu farkettim. Ne ara alıp içini karıştırmaya başlamıştı? Çikolataya o kadar dalmış olmalıydım ki farketmemiştim. Kapağını açıp çevirerek rujun açığa çıkmasını sağladı. Hızla çantamı kucağından aldım.

"Bir bayanın çantasını karıştıramazsın!" Bana bilmiş bir edayla baktıktan sonra ruju kokladı. Ardından sinsice William'a sırıttı. Yavaşça ruju dudaklarına sürmeye başlayınca şaşkınca ona bakmayı sürdürdüm. Ne yapmaya çalışıyordu?

"Gelsene yanıma." William'a dudaklarını büzdüğünde ne yapmaya çalıştığını anladım. Onu öpecekti. William korkuyla gözlerini iyice açtı.

"Yapma Jack. Gözünü öpeyim yapma." Jack hızla ayağa kalkınca o da kalktı.

"Ben seni öpeceğim zaten. Gel sen gel..." William kaçmaya başladığında Jack de hızla peşinden koştu. Sınıftan çıktıklarında etrafıma baktım. Yalnız kalmıştım.

Bir süre sonra içeriye Zayn girdi. Beni görünce hemen yanıma gelip oturdu.

"Ne yapıyorsun." Genelde biri bana bunu sorduğunda cevabım her zaman aynı olurdu. Ancak bunu ona söylemeli miyim bilemiyordum. En sonunda kendimi kasmayı bırakıp her zamanki cevabımı verdim.

"Yuvarlanıp gidiyoruz işte." Kaşlarını çatıp bana garip bir şekilde bakmaya başladı. En iyisi konuyu değiştirmekti. "Sen ne yapıyorsun?"

"Ben oturuyorum ya. Bizde genellikle Mike yuvarlanır." Güldüğünde ben de güldüm. Daha önceden de anlattığı kadarıyla Mike eğlenceli biriydi.

Direk gözlerime bakmaya başlayınca ben de aynı şeyi yaptım. Ela gözleri en güzel tonuyla karşımda duruyordu. Onu kıskanmıştım. Gözleri dudaklarıma inince derin bir nefes aldım. Anlaşılan bir daha deneyecektik. Bana yavaşça yaklaşmaya başladı. Ben de aynı şekilde ona yaklaşırken birden birinin kendini sınıfa atmasıyla Zayn gibi hızla eski pozisyonuma geri döndüm. Bu William'dı. Yüzü pembe öpücük izleriyle doluydu. Az sonra içeriye Jack girdi. Anlaşılan amacına ulaşmıştı. Kendimi tutamayıp kahkaha atmaya başladım. William öpülmeyi sevmiyordu ve birde ruj olunca...

"Çok pis ya! Vıcık vıcık öptü bir de!" William yüzünü buruşturarak silmeye başladı. Zorla kendimi durdurduğumda derin bir nefes aldım.

"Bir de ben öpebilsem..." Zayn'in mırıltısını duyduğumda başka yerlere bakmaya başladım. Aslında haklıydı. Bir de o öpebilseydi...

***

"Nasıl olmuşum?" Gözlerimi televizyondan, sesin geldiği yöne çevirdim. Lucy mavi bir elbiseyle merdivenlerin önünde duruyordu.

"Özel bir şey mi var?" Heyecanla yanıma geldi. Açıkçası çok güzel görünüyordu. Ne için böyle süslendiğini merak etmiştim.

"Akşam yemeği. Bu bizim ilk baş başa yemeğimiz." Bu çok hoştu. Açıkçası biraz kıskanmıştım. Kapı zili çalınca Jason'ın geldiğini anlamıştım. Hızla ayağa kalkınca ona gülümsedim.

"İyi eğlenceler." Sırıtıp kapıya koştu. Neden bilmem ama kendimi sap gibi hissetmiştim. Tekrar televizyona döndüğümde birbirine sarılan bir çift gördüm. En iyisi uyumaktı...

Televizyonu kapatıp odama çıktım. Kendimi yatağa attım ve kenardaki ayıcığıma baktım. Çok eskiydi. Bazı yerlerinde dikişler vardı ve bir gözü farklı düğmeden yapılmıştı. Onu, bana kim olduğumu hatırlatması için başucuma koymuştum. Pandalı puflarım ise sadece takıntılı panda sevgimden dolayı vardı. Pandalara karşı garip bir zaafım vardı. Burdan yola çıkarak William ve Jack bir keresinde panda şapkası giymişti. O anı hatırlayınca güldüm.

~~

"Hey, Alexis!" Arkamı dönmemle kahkaha atmıştım. Gerçekten çok tatlı görünüyorlardı. Ne kadar cool görünmek için gözlük ve maske kullansalar da kafalarındaki panda şapkaları onların şirin göründüğü gerçeğini değiştirememişti. Daha fazla kendimi tutamadım ve onlara sarılmak için koştum. William, Jack'i yere iktirip beni kucakladı.

"Neden hep ben." Jack yakınırken biz hala sarılıyorduk. Bu çocuklar kesinlikle birer şapşaldı.

~~

Beni düşüncelerimden ayıran şey telefonumdan gelen mesaj sesiydi. Mesaja baktığımda Zayn'den geldiğini gördüm.

"Kapının önündeyim"

Kaşlarımı çatıp mesajı tekrar okudum. Daha sonra hızla kalkıp koşar adımlarla aşağıya indim. Gelmesi beni şaşırtmıştı. Ancak bir yandan da mutlu etmişti. Kapıyı açtığımda karşımda duruyordu. Bir süre birbirimize baktık.

"Rahatsız etmedim değil mi?" Kafamı hızla iki yana sallayıp yana kaydım ve içeriye geçmesini işaret ettim. İçeri girince kapıyı kapatıp onu salona yönlendirdim. "Canım biraz sıkkın. Çocuklarla da kavga ettik. Aklıma ilk sen geldin. Senin yanında olunca garip bir şekilde huzurlu oluyorum." Gülümseyip yanına oturdum.

"Ne zaman istersen gelebilirsin." Ne olduğunu merak ediyordum. Ancak sorup sormamak arasında kalmıştım. Üzgün olduğu her halinden belliydi. Düşünmeyi bırakıp sadece ona sarılmayı tercih ettim. Belki ki önemli bir şey olmuştu. Ancak ona sormayacaktım. Kendisinden ve yaşadığı şeylerden bahsetmeyi sevmiyordu. Bunu kamp gününde anlamıştım.

Wedding DressHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin