Bölüm şarkısı: Taylor Swift- Style
Aradan yaklaşık bir buçuk saat geçmişti. Daha fazla dayanamamıştım. Lucy'nin odasının önünde duruyordum. Sonunda kapıyı tıkladığımda içeriden girmem için bir ses aldım ve kapıyı yavaşça açtım. Sırtını yatağın başlığına dayamış oturuyordu.
"Konuşabilir miyiz?" Kafasını salladı ve yatağın kenarını işaret etti. Derin bir nefes aldım ve yanına gittim. Elleriyle oynarken söze girdim.
"Üzgünüm. Biliyorum, mesafe koyması seni üzdü. Ama inan bana nedenini ben de bilmiyorum. Yine de benim Jason'la aramda bir problem yok." Sessizce dinlemeye devam ediyordu. Kısa bir aradan sonra devam ettim. "Onunla konuşurum. Belki bir akşam yemeği onun için de sorun olmaz." Kafasını kaldırınca gözlerinden geçen ışıltıyı görebilmiştim. Elini tutup hafifçe sıktım.
"O yemeğe geleceğim. Sana söz veriyorum." Bana sıkıca sarıldığında ona aynı şekilde karşılık verdim.
"Teşekkür ederim. Tanıdıkça sen de onu seveceksin." Umarım dediği gibi olurdu.
***
Tavana bakıyordum. Sadece tavana... Biraz düşünmek istemiştim. Ancak bu düşünce beni çok derinlere götürmüştü.
Başlarda sadece Lucy'nin duygusal olması hakkında düşünüyordum. Sonra aklıma nasıl tanıştığımız gelmişti. Derin bir hüzne kapıldım. Küçüklüğüm ne zaman aklıma gelse hüzünlenirdim zaten.
Henüz 5 yaşlarında olduğum için fazla hatırlamıyordum. Ancak bazı şeyleri çok net hatırlıyordum.Babam varlıklı bir insandı. Elinde birçok malı mülkü vardı. Ancak çokta kötü huyları vardı. Eve genellikle içkili gelirdi. Şimdi yeni anlıyorum da birkaç kadınla da aldatırdı annemi. O zamanlar anlamamıştım tabii mutlu bir aileyiz sanıyordum.
Bir gün içkiyi fazla kaçırmıştı. Salonda oturmuş oyuncağımla oynuyordum. Sanırım suçum da buydu. Aniden hiddetlenmişti.
"Senin yüzünden! Tüm hayatım senin yüzünden karardı, seni lanet olası çocuk!" O an üzülmüştüm. Annem her zaman beni uyuturken babamın beni ne kadar sevdiğini anlatırdı. Ama o sözleri duyunca ne kadar üzülmüştüm... O anı hiçbir zaman unutmayacaktım. Şimdi tahmin etmem gerekse benim yüzümden annemle evlendiğini söyleyebilirdim. Annem saf bir insandı. Gençken onun çapkınlığına düşmüş olması büyük bir ihtimaldi.
Yatağımın kenarında duran ayıcığıma baktım. Onu annemle beraber yapmıştık. Onca oyuncağın arasında en çok onu severdim. Ondan bana kalan tek şey bu ayıcıktı. Bu yüzden hâlâ benim için çok değerliydi.
Annem ölünce de direk postalamıştı beni. Nasıl öldüğünü bile bilmiyordum. Kim bilir yine ne yapmıştı o adam. O zamanlar sekiz yaşındaydım. Bir anda kapı önüne konulunca ne yapacağımı bilememiştim. Ceddenin birinde oturuyordum. Gidecek bir yerim de yoktu. Ümitsizliğin içinde boğuluyordum. Bir yandan ağlıyor, bir yandan tekrarlıyordum. "Annemin yanına gideceğim."
Ancak caddede yürüyen bir kadın görmüştüm bir anda. O da beni fark edince merakla yanıma gelmişti. Sarı uzun saçları vardı, kocaman yeşil gözleriyle çok güzel görünüyordu. Birkaç şey sormuştu. Dayanamayıp beni evine götürmüştü. Yolda biraz konuşmuştuk. Adı Kate'di.
Eve girince küçük bir çığlık duymuştum ilk olarak. Bir kız, özlemle Kate'e sarılıyordu. Kenara çekildiğinde onu görebilme şansım olmuştu. İşte her şey orada başlıyordu.Lucy... Onun değimiyle sonsuz arkadaşım. Hayatımı ikiye ayırabilirsiniz. Lucy'den öncesi ve Lucy'den sonrası. Kate ve eşi bana kendi kızlarıymışım gibi bakmışlardı. Lucy ise sonunda istediği kardeşi bulunca sevinç çığlıkları atmıştı.
Ortaokulda Jack ve William'la tanışmıştık. O zamandan beri ne yaptıysak beraber yapmışızdır. Bizim aramızda çok farklı bir bağ vardı. Biz birbirimizin ailesiydik. Birimiz olmadığında bir hiçtik.
Gözümden bir damla yaş süzüldü. Hafifçe gülümseyip yanağımı sildim. Mükemmel bir aileye sahip olduğum için çok şanslıydım.
Düşüncelerden sıyrılmak için kafamı iki yana salladım. Akşam yemeğini düşünmeliydim. Zayn'e direk söylemem en iyisiydi. Yanda duran telefonumu alıp onu aradım. Birkaç çalıştan sonra neşeli sesini duydum.
"Selam. Bu saatte aramanı neye borçluyum?" Cevap vermeden önce saate baktım. Çoktan gece onu geçmişti.
"Ah, üzgünüm. Saate bakmadan aramıştım. Rahatsız etmedim değil mi?" Gerçekten ne ara bu kadar geç olmuştu saat?
"Hayır, sadece çocuklarla oturuyorduk. Sen ne diyecektin?" Sanırım hafiften uykusu gelmişti. Konuyu hemen konuşmak ister gibi bir hali vardı. Fazla uzatmadan direk konuya girdim.
"Pekâlâ, Lucy akşam yemeği için bizi çağırıyor. Yani yarın akşam." Nefesimi tutup beklemeye başladım. Telefonun diğer ucundan kıkırdama sesi geldi.
"Öncelikle sakin ol. Çok hızlı konuşuyorsun. Ayrıca gelirim, sorun yok." Ne güzel. Ama önce ayrıntıyı duysan...
"Ancak..." Neden bu kadar gerilmiştim? Alt tarafı bir yemek. Ne olabilirdi ki? "Jason da geliyor." Bir anda söyleyip kurtuldum ve yerimde dik bir konum aldım. Ancak sessizliği beni tekrar yamuk oturmaya teşvik etmişti.
"Onunla görüşmeni istemediğimi söylemiştim." Sesi çok soğuktu. Yanımda olsaydı üzerime bir ceket giyerdim.
"Nedenini de söyleyecek misin?"
"Sadece aranıza mesafe koyamaz mısın?" Bunu ben de beklemiyordum. Bir anda gelen çıkışı beni şaşırtmıştı. "Bak... bunu unut tamam mı? O akşam yemeğine gelmiyorum. Ve senin de gitmeni istemiyorum." Bu konuşmanın çıkışı yoktu. Her halûkarda dediğinden dönmeyecekti.
"Sonra görüşürüz." En iyisinin konuşmayı bitirmek olduğuna karar vermiştim. O da bana hak vermiş olacak ki uzatmadı. Telefonu bir kenara atıp derin bir nefes aldım. Yapacak tek bir şey vardı. Zaten aklımdaydı. Her ihtimale karşı B Planı olarak düşünmüştüm bunu. Ufak bir tereddütten sonra tekrar telefonumu alıp onu aradım. Açması uzun sürmüştü. Onu uyandırmış olmalıydım. Bir şey demesine izin vermeden söze atıldım.
"Bir yemeğe gidiyoruz William."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wedding Dress
FanficSana o kolyeyi çıkarmamanı söylemiştim. Sense onu çıkardın ve üstüne yere attın. Kafamı öne eğip yerdeki döşemeleri incelemeye başladım. Haklıydı. Ben sanmıştım ki... Ne sandığının bir önemi yok. Biz ayrılsak da, kötü bir şey olsa da o kolyeyi asl...