Sınıftaki herkes kendi halinde takılıyordu. Biz ise resim çekmekle meşguldük.
William belimden çekip beni kendine yakınlaştırdığında kollarımı boynuna doladım. Yanaklarımızı birleştirdiğimizde telefonu tekar kaldırdı ve fotoğrafı çekti."Nasıl oldu?" O sırada Bay Wonsway içeri girince sınıftaki gürültü kesildi.
"Pekala direk konuya giriyorum. Birazdan burada olurlar."
Kaşlarımı çatıp ona baktım. Kimler burada olacaktı?
"Birazdan sınıfa üç çocuk gelecek. Önceden başka bir okuldalardı ancak kötü olaylar yaşandı. Ve onları bu okula transfer ettik. Biliyorum biraz garip ancak ne olduğunu ben de bilmiyorum."
"Kötü şeyler yaşanmış derken?" Marry'nin sorusuna beklemeden cevap verdi. Acele ediyordu. Onlar gelmeden önce konuyu kapatmak ister gibi bir hali vardı.
"Dediğim gibi pek bir bilgim yok." Gizemli çocuklar. Vay be, havalı.
"Ancak öncelikle bir sorum var. Siz ne yapıyordunuz?"
Bay Wonsway bizi işaret ettiğinde hala yanaklarımız birleşik pozumuzu boşmadan durduğumuzu farkettim. Dışarıdan biraz garip görünüyor olmalıydık. Yavaşça birbirimizden ayrıldıktan sonra sınıfın kapısı açıldı. İçeri üç çocuk girdiğinde onlara baktım. Tam zamanında gelmişlerdi. Tatlı çocuklara benziyorlardı. Bay Wonsway onlara yerlerine geçmelerine dair bir işaret yaptığında boş sıralara oturmaya başladılar.
İçlerinden biri gözüme takıldı. Ela gözlü olan çocuk. Yakışıklıydı. Yüzünde garip bir ifade vardı. Mutlu değil gibiydi. Bakışlarım onu çağırmış gibi kafasını kaldırıp bana baktı. Bir süre boyunca gözlerimin içine baktı."Hey şuna bak." William'in sesiyle gözlerimi bana gösterdiği resme çevirdim
***
Çocuğa aklım takılmıştı. Bana biraz gizemli gelmişti. Gizemli insanları hep sevmişimdir. Onunla tanışmak istiyordum. Ve evet, oturduğu banka doğru ilerliyordum. Arkadaşları kantine gitmişlerdi. Sanırım uzun zamandır onları gözetliyordum. Yanına oturduğumda direk söze daldım.
"Selam." Kafasını bana çevirip beni süzdü. Nedensizce yanına gelmemi garipsemiş olmalıydı.
"Selam." Cevap vermesi bana biraz cesaret vermişti. Tekrar önüne dönüp belli bir noktaya bakmaya başladı.
"Kıskanmıyor musun?" Ne dediğini anlamamıştım. Baktığı yere bakınca Lucy'le şakalaşan William'ı gördüm.
"Neden kıskanayım ki?"
"Sevgilin değil mi?" Bizi sevgili mi sanmıştı? Yani ona yakın olabilirdim ama şimdiye kadar kimse sevgili olduğumuzu düşünmemişti. Yada dile getirmemişlerdi.
"Hayır. Çocukluk arkadaşım." Kafasını anladığına dair salladı. Onunla hala tanışamadığımızı hatırlayıp tekrar söze giriştim.
"Bu arada ben Alexis."
O sırada arkadaşlarından birisi geldi. Bana biraz garip bir şekilde bakıp tekrar çocuğa döndü. Ne var yani? Sınıfa yeni gelen birisiyle tanışamaz mıyım? Neden herkes böyle tepki veriyor anlamamıştım.
"Dostum, gelmelisin." Çocuk ayağa kalkıp arkadaşına 'sen git' dercesine kafasıyla işaret etti. Arkadaşı ilerlemeye başlayınca ellerini cebine koyup birkaç adım attı ve durdu. Ardından tekrar arkasına dönüp bana baktı.
"Ben de Zayn." İlerlemeye başladığında hala arkasından bakıyordum. En azından artık adını biliyordum
Zayn...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wedding Dress
FanfictionSana o kolyeyi çıkarmamanı söylemiştim. Sense onu çıkardın ve üstüne yere attın. Kafamı öne eğip yerdeki döşemeleri incelemeye başladım. Haklıydı. Ben sanmıştım ki... Ne sandığının bir önemi yok. Biz ayrılsak da, kötü bir şey olsa da o kolyeyi asl...