Bölüm şarkısı: Akdong Musician- I Love You
Yarım saattir yaptığım gibi dolabıma boş boş bakmaya devam ettim. Zayn, güzel bir şeyler giymemi söylemiş ve telefonu kapatmıştı. Nereye gideceğimizi bile bilmiyordum ve saat ilerlemeye devam ediyordu. Çoktan akşam olmuştu bile. Ancak ben hâlâ dolabımın karşısında dikilmeye devam ediyordum. Yok! Hiçbir şey yok! Lucy sonunda bir elbise gösterince onu inceledim.
"Fazla resmi." Kaşlarını çatıp eline başka bir elbise aldı. Kafamı yana yatırıp elindekine baktım. Umutla vereceğim tepkiyi bekliyordu. "Fazla mavi."
"Yeter artık!" Aniden bağırıp odadan çıkınca neye uğradığımı şaşırdım. Ben şaşkınca olduğum yerde beklerken tekrar odaya girdi ve üzerime bir elbise attı
"Ya sen giyersin ya da ben giydiririm."
***
Etrafa bakmayı sürdürdüm. Heryer yeşillikti. Çok güzel donatılmış bir masa, yan tarafta akan derenin yanına kurulmuştu. Ay ışığının dışında küçük beyaz aydınlatmalar etrafı görmemizi rahat bir şekilde sağlıyordu. Açıkçası etrafta romantik bir hava vardı. Belimdeki ellerini hissedince gülümsedim.
"Çok güzel olmuşsun." Çenesini omzuma yaslayıp benim gibi manzaraya baktı.
"Bu romantizmi neye borçluyuz?" Hafifçe kıkırdayıp doğruldu. Omuzlarımdan tuttuğuna göre ona dönememem gerekiyordu. Olduğum yerde beklerken boynumda soğuk bir şey hissetmemle irkildim.
"Buna..." Saçlarımı düzelttikten sonra önüme geçti. Merakla boynumdaki kolyeye baktım. İç içe geçmiş iki kalp vardı ve birinin üzeri taşlarla doluydu. "Bunu özel bir şekilde vermek istedim." Hayranlıkla kolyeye bakmayı bırakıp bakışlarımı ona çevirdim.
"Bu çok güzel." Gülümsediğinde ona aynı şekilde karşılık verdim. Kararsızlıkla bana doğru bir adım attı. Gözlerimin içine baktığında tekrar farketmiştim. Gözlerine baktığımda sanki içimde bir şeyler kanat çırpmaya başlıyordu. Her an ona bakmak istediğim halde bunu yapabileceğimi de pek sanmıyordum.
Yavaşça bana yaklaştığında ne olacağını anlamıştım. Bu anı bölecek hiçbir şey veya hiçbir kimse yoktu. Sadece o ve ben vardık.
Daha fazla beklemek yerine hareketlerini biraz hızlandırdı. Dudaklarını benimkilerin üstünde hissettidiğimde dünyadan tamamen kopmuştum. Bu sefer gerçek anlamda sadece o ve ben vardık...
Geri çekildiğinde kendimi toparlamam birkaç saniyemi almıştı.
"Bu kolyeyi çıkarmamanı istiyorum. Her ne olursa olsun. Sakın çıkarma." Onaylarcasına kafamı salladım. Elimden tutup beni masaya yönlendirince yemeklere bir göz attım.
"Bunları sevdiğimi nerden bildin?" Şaşkınlıkla en sevdiğim yemeklere bakmaya devam ettim.
"William'a sordum. Tabii biraz garipti ama yine de yardımcı oldu." Demek onun da haberi vardı. Yemeğe gittiğimizde söylememiş olması garibime gitmişti.
"Çok lezzetli görünüyorlar. Sen mi yaptın?" Sandalyemi çekince hiç beklemeden oturdum. Hemen yemek istiyordum.
"Evet dersem daha havalı olur, değil mi?" İstemsizce kıkırdayıp yemeklere döndüm. Direk yemeye başladım. Çaktırmadan baktığımda onun da iştahla yediğini gördüm.
***
"Ama bu çok tatlı!" Gözlerinden ışıltı geçen Lucy'e gülümseyerek karşılık verdim.
"Ne o, yine mi benden bahsediyorsunuz?" William gülerek yanıma geldi ve kolunu omzuma attı.
"Ya ne demezsin. Şuan söz konusu bir aşk kolyesi, geleceğin meyvesi ve büyük hayalerin başlangıcı." Elleriyle havada yaptığı tuhaf hakeretleri izledikten sonra William'la birbirimize garip bir şekilde baktık.
"Yine ne oldu buna? Halbuki sevgili buldu diye sevinmiştik ama hâlâ aynı garipliğini koruyor." Lucy, ona gözlerini devirdi. Birbirleriyle inatlaşmalarını izlemek çok hoşuma gidiyordu.
"Öküzlerin anlayamayacağı şeyler canım." Gülümsememi saklamak için kafamı hafifçe eğdim.
"Neymiş bu kadar değerli olan aşk umudu, biz de görelim." Lucy direk kolyemi gösterince William kaşlarını havaya kaldırdı. "Onca laf bir kolye için miydi?"
"Zayn'in bana aldığı bir kolye. Hiçbir zaman çıkarmamamı istiyor." Kafasını başka bir yöne çevirip düşük bir sesle kısa bir cevap verdi.
"Güzelmiş." Lucy aniden kolumu tutunca ona döndüm. İleriye bakıyordu. Ben de bakışlarımı o yöne çevirince pek bir şey göremedim.
"Neye bakmalıyım?" Parmağıyla birini gösterince daha dikkatli baktım. "Bu Ashley, ne olmuş?" Baygın bakışlarıyla karşılaşınca konunun bir dedikodu olduğunu anlamıştım. Genelde dedikodu olaylarında geri kaldırdım.
"Boşver, ben birazdan gelirim." Bir şey dememe kalmadan Ashley'nin yanına ilerlemeye başladı.
"O çocuktan hoşlanmıyorum." Beklemediğim bir cümleyle kaşlarımı çattım. William düz bir ifadeyle vereceğim tepkiyi inceliyordu. Anladığım kadarıyla Zayn'den bahsediyordu.
"Bu da ne demek şimdi?" Bakışlarını ayakkabılarına çevirip konuşmaya devam etti.
"Sanki seni benden alacakmış gibi hissediyorum." Dediğinden hiçbir şey anlamamıştım. Devam etmesi için onu bekledim. "Ona fazla değer veriyorsun. Bir anda beni unutacakmışsın gibi hissediyorum. Ve galiba hiçbir zaman-" Devam etmesine izin vermeden ona sıkıca sarıldım.
"Aptalsın, biliyorsun değil mi? Hem de çok aptalsın. Ben seni bırakır mıyım hiç?" Ona baktığımda hâlâ üzgün olduğunu farkettim.
"Hayır Alexis... benim demek istediğim-"
"Bu kadar yeter. Daha fazla saçmalama. Şimdi lavaboya gidiyorum ve ben gelene kadar toparlanıyorsun." Bir şey demesini beklemeden koşarak koridora girdim.
Gerçekten aptaldı. Onu nasıl bırakırdım. O, benim ağabeyimdi. Kafamı sallayıp köşeden dönmemle birine çarpmam bir oldu. Özür dilemek için kafamı kaldırdığımda şaşkınlıkla kalakalmıştım. Onun burada ne işi vardı?
"Jason?" Ben merakla ona bakarken o ise sırıtıyordu.
"Ben de seni arıyordum Alexis..."
-Emek için bir vote atın lütfen
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wedding Dress
FanfictionSana o kolyeyi çıkarmamanı söylemiştim. Sense onu çıkardın ve üstüne yere attın. Kafamı öne eğip yerdeki döşemeleri incelemeye başladım. Haklıydı. Ben sanmıştım ki... Ne sandığının bir önemi yok. Biz ayrılsak da, kötü bir şey olsa da o kolyeyi asl...