Bölüm şarkısı: Lee Hi- Rose
Sabah koşusundaydım ve vazgeçilmez olarak kulağımda kulaklık vardı. Aradan günler geçmişti ve her şey daha iyiye gidiyordu. Artık tamamen kendime gelmiştim. Sıkıcı dinlenmelerden kurtulmanın sevinciyle temiz havadan derin bir nefes daha aldım.
Sonunda yorulduğumu anlayınca kenardaki banklardan birine oturdum. Elimdeki su sişesini açıp içmeye başladım. Bayağı susamıştım. Şişeyi bir kenara koyup gözlerimi kapattım.
Bu havayı seviyordum. Sıcaktı ancak arada gelen rüzgarlarla serinleniyordum. Normalde spor yapmayı sevmememe rağmen sabah koşuları bu havarla çok iyi oluyordu.
Kulaklıklarımdan birinin çıkarıldığını hissedince gözlerimi araladım. William yanımda oturuyordu ve benden aldığı kulaklığı bir kulağına takmıştı. Spor ayakkabıları ve elindeki su şişesine bakılırsa o da koşudaydı.
"Rap dinlediğini bilmiyordum." Gülümseyince dudağımı ısırdım. Sırf gıcıklık olsun diye hep rap sevmediğimi söylerdim. William da rap tutkusuyla her zaman sinirlenirdi.
"Hey baksana..." Merakla ona dönünce gülümseyerek devam etti. "Tüm o gıcıklıklara karşılık yarın benimlesin." Hızla ayağa kalkıp koşmaya devam etti. Bir anda öylece kalakalmıştım.
"Hey!" Ayağa kalkıp arkasından bakmaya devam ettim. Genelde böyle yapardı. Kendi kendine plan oluşturur ve ben bir şey diyemeden giderdi. Gülümseyip kafamı salladım. Kim bilir aklında yine ne vardı...
***
Aklındaki şey o kadar da iyi bir şey değilmiş. Yani benim açımdan.
"Hadi ama!" Kahkahalarının arasından zorla konuşunca gözlerimi devirdim. Acıyan popomu ovuşturup tekrar ayağa kalktım. Tam tekrar düşecektim ki William'ın koluna ahtapot misali sarıldım.
Dünkü planı buymuş meğerse. Parkta paten kayıyorduk. Daha doğrusu o kayıyor ben düşüyordum. Aslında William da kaymaktan çok kahkaha atıyordu.
Kolumdan tutup hızlı bir şekilde kaymaya çalışmıştı. Tabii ben de peşinden çığlıklar eşliğinde ilerlerken yine düşmüştüm. Evet. Beni tutmasına rağmen. Bu kadar yetenekliyim yani.
"Merak etme seni tutuyorum." Elimden tutup güven verircesine konuşunca sinirle ona baktım.
"Az önce de böyle demiştin." Gülmemek için kendini tutup elimi daha da sıktı.
"Ben gülerken düşmüştün ama. Bu sefer seni tutacağım, söz." Yola bakıp biraz düşündüm. Birkez daha denemekten zarar gelmezdi, değil mi? Kafamı sallamamla aldığı onay üzerine yavaşça ilerlemeye başladı.
Sıkıca elimi tutarken ayaklarımı ona uydurmak için elimden geleni yapıyordum. Yavaş ve iyi bir şekilde ilerlemeye devam edince gülümsedim.
Başarıyordum! İlerliyordum! Kayıyordum! Ve kahretsin! Tekrar takılıyordum!
Düşmeyi beklerken etrafımda hissettiğim kollarla havada kalmıştım. Bu sefer gerçekten beni tutmuştu. Mutlulukla gözlerimi açınca çok yakın olduğumuzu farkettim.
Hareket etmiyor sadece gözlerime bakıyordu. Heykel gibiydi. Ne hareket ediyor ne de göz kırıyordu. Ancak nefes aldığının farkındaydım. Derin bir şekilde...
Anın garipliğini üzerinden atmak için bir ses çıkarmanın iyi olacağını düşündüm.
"Gerçekten de tuttun." Hayır. Hâlâ oldukça garipti.
"Düşmene asla izin vermem." Öyle derin bakıyordu ki biran ruhumu çekecek sandım.
"En az beş kere düşmüştüm." Kendi kendime gülmeye başladım. Ancak bir süre sonra ciddiliğiyle susmak zorunda kaldım.
Hızla doğrulunca rahatça nefes aldım. Dengede durmamı sağlayıp benden uzaklaştı. Düşme korkusundan gözlerimi yerden ayıramıyordum.
"O senin körlüğün yüzünden oldu." Hah! Ne var önümdeki taşı görmediysem? Çok küçüktü bir kere. Sinirle kafamı kaldırınca benden çok uzakta olduğunu gördüm. Ve hızla da uzaklaşmaya devam ediyordu.
Ona yetişmem imkansız bir şeydi. Bu yüzden yere oturup patenleri çıkarmaya çalıştım. Büyük uğraşlar sonucu zaferle ayağa kalktım. William görünürlerde yoktu.
Ne yani öylece gitmiş miydi? Ne centilmence ama!
# William
"O kadar güzeldi ki..." Jack başını olumsuz anlamda salladı. Ona göre bu yaptığım bir hataydı. Ama umrumda değildi.
Çok fazla bir şey olmamıştı ama ona bu kadar yakın olmak bile benim için inanılmazdı. Kalbimin ritmi o kadar hızlanmıştı ki...
Kokusunu olabildiğince içime çekmiştim. Her nefeste daha da güzel kokuyordu."Bunu söylemekten bıktım ama onun bir sevgilisi var." Sinirle gözlerimi devirdim. Sevgilisi varsa ne olmuş? Onu benim kadar sevmediğine emindim.
Bugünkü küçük yakınlaşmamız beynimdeki tüm düşünceleri altüst etmişti. Karalılığım ve cesaretim artmıştı.
En önemlisi de bana bir umut vermişti...
***
Etrafa son birkez daha göz attım. Her şey tamamdı ve beklediğimden de güzel...
Jack, Lucy'yle konuşurken çantasından evin anahtarını almıştım. Ve direkt eve gidip her şeyi hazırlamıştım. Son olarak masaya üst üste iki kağıt bıraktım.
Daha fazla beklemeden evden çıkıp arabama ilerlemeye başladım. Umarım Alexis sürprizimi beğenirdi.
# Alexis
"Anahtarım yok." Lucy'nin sesiyle ona döndüm. Çantasını karıştırıp bir umutla anahtarını arıyordu.
"Paspasın altına mı koydun yoksa?" Alayla bana bakınca omuz silktim. Neden olmasın?
"O kadar da salak değilim. Oraya koysam hatırlarım" Yere eğildim ve paspası kaldırıp altına baktım. Yerdeki anahtarı elime alıp geri doğruldum.
"Haklısın. Bunu da kedi anahtarlığı olan başka biri koydu." O şaşkınca anahtara bakarker ben kapıyı açıp kendimi resmen içeri attım. Uzun alışveriş beni bayağı yormuştu. Tembel adımlarla ilerlemeye devam ettim. Salona girmemle olduğum yerde donakaldım.
Kırmızı güllerle süslenmiş bir masa vardı. Birkaç beyaz mum aralara konarak hoş bir görüntü sağlamıştı. Tam orta yeri boştu. Ve orada bir kağıt duruyordu.
Dünyanın en güzel kızına,
Tıpkı bu güller gibi çok güzel kokuyorsun.
Seni seviyorum...Bu gerçekten çok hoştu. Gülümseyip güllerden birini elime aldım.
Zayn'in bu kadar romantik olduğunu bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wedding Dress
FanfictionSana o kolyeyi çıkarmamanı söylemiştim. Sense onu çıkardın ve üstüne yere attın. Kafamı öne eğip yerdeki döşemeleri incelemeye başladım. Haklıydı. Ben sanmıştım ki... Ne sandığının bir önemi yok. Biz ayrılsak da, kötü bir şey olsa da o kolyeyi asl...