11. Bölüm : Hatırla

119 17 85
                                    


Kalbim senin gözlerinden ibaretti sandığımda boğuldum derinlerinde.


(Can Bonomo, Hikayem Bitmedi.)

Dört yıl önce...
(Yazarın Anlatımıyla.)

Sen hayatın sana ne sunacağını beklerken kaderine razı gelmiş olursun.

Yıldız da kaderine razı gelmiş biriydi. Hayatın ona verdiğini sandığı güzelliklerle avutuyordu kendisini. Bu güzelliklerden biri ise sevildiğini hissetmekti.

Bugün onun Okan'ın evine taşınmasının ikinci günüydü. Yani Okan ile tanışalı 19 gün olmuştu. Koskoca on dokuz günde kalbinde ekilen her bir tohum yeşerirken kendisini tutması imkansızdı. Hem söylesene; sevilmişken, o duyguyu bir kere tatmışken nasıl olur da kendini o lanet olası şeyden mahrum bırakırdı?

Sevgi zordu. Sevgi tutsaklıktı, çukura düşmekti. Kendini tanımadığın sürece sevgi seni sürüklerdi. Kalbinde yeşeren her bir tohumun yeşillikleri gittikçe sönerdi, sen buna aşk derdin. Oysaki aşk var mıydı sahiden bilinmez. Sevilmeye ihtiyaç duyduğun her bir gün birisine bağlandığında o tohumlar yeşillenmez, solar.

Yıldız gittikçe sevginin çukuruna düşüyordu. Gün geçtikçe Okan'ın güzel sözlerine, yumuşaklığına kanıyordu. Tohumlar çürürken o yeşilleniyor sanıyordu. Bunun çok sonradan farkına varacaktı. Gerçek sevgiyi ne zaman öğrenecekti bilinmez ama onun tek bildiği şey sevildiğini hissetmenin verdiği mutluluktu, ötesi var mıydı?

"Girebilir miyim?" diyerek Yıldız'ın kapısını tıklattı Okan. Yıldız'a dediği gibi ona boş olan bir odayı vermişti. Yıldız her zaman kilitli tutuyordu o kapıyı. Her ne kadar Okan'a karşı kalbinin karıncalaştığını hissetse de, kimse güvenilir değildi. En azından o zaman için.

"Bir saniye," diyerek ayağa kalktı Yıldız. Kapını kilidini açtı. Sabah kalkmış, okul için hazırlanmıştı. Bugün bir yazılısı vardı, ama o çalışmamıştı, bir nedeni vardı.

"Günaydın," dedi Okan olabilecek en yumuşak ses tonuyla. Yıldız kafasıyla onaylayıp bir şey demedi.

"Hazırlanmışsın çoktan, ben bırakabilirim okula." Yıldız hemen reddetti.

"Yürümek iyi gelecektir eminim," Çantasını alıp usulca arkasına bakmadan evden çıkarken Okan da onun ardından kapıya kadar eşlik etti. Yıldız ayakkabılarını giyerken ona bakıyordu.

"Görüşürüz." Merdivenlerden inecekken Yıldız, arkasından Okan seslendi. "Yıldız!" dedi. "Eğer... Yani istersen... Gitmeden sarılabilir miyim sana? İstemezsen anlarım ama..." Derin bir nefes aldı. "Gözümün önündesin, bakamıyorum bile ben sana. Seni incitirim diye dokunmuyorum kızım ben!" Yıldız duraklayıp ne yapacağını bilemedi. Tam o an kalbinde bir sızı hissetmişti. Bu mu aşk, diyebildi. Aşk böyle sancılıysa eğer, bu sancıyı çekmeye hazırdı çünkü aksi nasıl bir şeydi zaten onun için bir bilinmezlikti.

"Belki şans getirir..." diye de ekledi Okan.

Yıldız arkasına döndü ve yavaşça Okan'a yaklaştı. Kendisini durdurmak istese bile ayakları, elleri, beyni... Onun komutasında değildi artık. Okan'a sarılıp, onun kokusunu içine çektiğinde her şey ama her şey için çok geçti. Anlamını yitirmişti. Yıldız çoktan Okan'ın ona karşı olan sevgisine aşık olmuştu.

Orada ne kadar sarıldıklarını bilmiyordu. Sonra Okan'ın yüzüne bakmadan kaçar gibi gitti oradan. Okan'ın yüzünde hain bir sırıtma vardı. Oysa Yıldız'ın içinde heyecan, gözlerinde bir parıltı, önünde İstanbul'un boylu boyunca sokakları... Sokağın köşesine dönünce Mina'yı gördü. Tanıştıkları günden sonra iki kez bir kafede otursalar da okulda, teneffüslerde bol bol konuşmuşlardı. Yıldız birisine kendisini açmanın nasıl bir duygu olduğunu keşfettiğinde, bunun mucizeviliğine inanamadı.

Yıldızım Sönmek ÜzereHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin