10. Bölüm : Mezar Kapağının Altında Kalmış İtiraflar
"Gökyüzüne hiç bakmıyor musun? Ay dağların ardında kaldı. Zamanımız doldu."
(Sedef Sebüktekin - Unutmam Lazım)
Bir kere mesaj kutumda gezerken birinin yazdığı mesaj dikkatimi çekmişti. Mesajda hayat hikayemi yazdırmayı veya kitaplaştırmayı isteyip istemediğimi soruyordu. Herkese böyle sorular sorulurdu. Her normal insana da sorulurdu, fakat bu tür ünlü insanların hayatı daha merak konusu olduğu için bize daha çok böyle sorular gelirdi. Ben elbette ki böyle bir şey istemezdim çünkü hayatımı baştan sona yalansız anlatan bir yazı sonrası elimde kalan bir hiç olabilirdi. O mesajı es geçtim. En azından o günlük.
Geçen günlerde tekrar aklıma geldi. Bu sefer düşündüm, bir kitap karakteri olsam nasıl olurdu? diye. Sonra durdum ve dedim ki kim beni yazar ki? Büyük ihtimalle çocuksu bir hevesle başlar önce, eğleneceğini düşünür ama o bile benim gerçekliğimi sonradan öğrenir.
Büyür. Benimle büyür, öğrendikçe büyürüz.
Eğer bir kitabın içerisindeysem tam da şu an son sayfasında olmalıydık. Bütün hayatımın temelinde yatan sorun gözlerimin önünde öylece yatarken şu an sonda olmalıydım.
Eğer bir kitabın içerisindeysem bu en zor kısımdır. Çünkü o yazar artık büyümüştür.
Ben büyümeye hazır hissetmiyorum.
"Anne..." diye fısıldadım. Neden fısıldadığımı bilmiyordum bile. Mesela biz uyandırmak istediğimiz insana da fısıldayarak seslenirdik ilk başta. Belki o da uyansın istemiştim.
"Anne!" dediğimde sesim daha yüksek bir tondaydı.
Yerde ve sırtı dönük şekilde yatıyordu. Perdeleri aralık olan pencereden yansıyan hafif ay ışığı dışında odaya giren bir ışık yoktu. Bu beni daha da ürküttü. Elimdeki telefon ise kapanmaya yüz tutmuştu.
Yavaşça yanına yaklaştığımda kalbim yerinden çıkacak kadar hızlı atıyordu. Elimdeki feneri ona doğru tutuyordum sadece. O an biraz ileride yere saçılmış halde duran cam kırıklarını gördüm. Kanım gittikçe donmaya mahkum gibiydi.
Işığı tavana tuttum. Tavandaki lamba avizesiyle yer düşüp parçalanmıştı.
Bir iple.
O an anladım. Annem veda etmişti. Kafamın içinde milyonlarca düşünce olduğu için mi konuşamıyordum yoksa düşünemediğim için mi?
Annem gerçekten de veda etmişti.
En büyük soru ise çocukluğum kurtulmuş muydu, yoksa bu odada sonsuza kadar hapis mi kalacaktı?
Ben çabuk gelemedim anne.
Sen de hiç ısınamadın. Benim çocukluğumda hep üşüdüğüm gibi."Anne... Burası çok karanlık."
Sustum. Yerde yatan bedenine ne olduğuna bile bakmadan sadece yere çöküp sustum.
Sesi çıkmıyordu. Artık istediği olmuştu. İkimiz de susuyorduk.
-Yıldızım Sönmek Üzere-
Yaş, sekiz. Soğumaya başlayan hava yağmurla gelmişti o gün. Büyük bir fırtına vardı dışarıda. Evde babam yoktu. Ağabeyim ise odasında uyuyordu. Kötü kokuyordu. Leş gibi alkol kokusu onun odasından eksik olmazdı.
Yaş, sekiz. Saklambaç oynamak en sevmediği oyun olan küçük kız çocuğu.
Yaş, yirmi iki. Bir odanın içinde hayatımın en büyük oyununu oynuyorum. Annemin ruhuyla aynı odada bir saklambaç oyununun içerisindeyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızım Sönmek Üzere
Novela Juvenil"Acıların senin parlayan yıldızlarındır, onlardan kaç." İçerik üreticisi olan Yıldız Kara, gittiği röportaj sonucu tanıştığı kişinin onun geçmişiyle yüzleşmesinde aracı olacağını aklından bile geçirmemişti. Geçmişinde kendisinin sessiz çığlıkları v...