En son ne zaman böyle hissettim hatırlamıyordum. Hayatımda bir daha böyle çaresiz hisseder miyim onu da bilmiyordum. Elimde gözyaşlarıyla bezenmiş onlarca kağıt vardı, ardındaki boyalar gözyaşlarımla birbirine karışmıştı. O an bile düşündüğüm şey kağıtlar ıslakken onları nasıl yakabileceğim oldu. Ya annemin dediğini gerçekleştiremeyip yakamazsam?
Annem beni hastalıklı düşüncelerle beraber bırakırken zaten bana yapabileceği en büyük kötülüğü yaptı diye düşünmek bu kağıtları okuduktan sonra devede kulak kalırdı.
Nefes alamıyorum.
Dışarıda büyük bir yağmur vardı. Ağıt seslerini bastıramayacaktı şimşek sesleri ama eşlik ediyordu. Kaç dakikadır ağladığımı kestiremeyecek kadar zaman algım yok olmuştu. Bu kadarı fazlaydı. Bu kadarı bana bile fazlaydı. Eskiden içimdeki burukluk yüzünden kendime kızardım. Hayatımın "yolunda" olduğunu kendime hatırlatıp dururdum ve o kameraya her zaman mutlu bir şekilde çıkardım. Maskemle.
Artık suçu kendime atamayacak kadar haklıydım çünkü yorgundum. Sadece gitmek istiyordum. Nereye bilmiyorum çünkü insan döneceğini bildiği evden çıkarken tereddüt etmezdi. Annemin bana gitmemi istediği evden çıkarken yanımda polisler vardı. Ben o evden dönmek için çıkmamıştım.
"Yıldız?" diye boğuk bir ses duydum. Havanın karanlığı göz ardı edilemeyecek kadar korkutucuydu. Akın ışığı açmak için düğmeye bassa da elektriklerin gittiğini o zaman anladık. Bu aralar fazla karanlıkta kalıyorsun Yıldız.
Nefes alamıyorum.
"Yıldız?!" dedi Akın ve sessizce duran bedenimin yanına, sandalyenin yanına çöktü. O an yağmur garip bir tesadüfle biraz daha durdu. En azından birkaç saniyeliğine.
"Okudun mu?"
Nefes alamıyorum. Sadece nefes almak istiyorum.
"Yıldız?" Benden bir tepki bekliyorsun Akın, biliyorum. Ama nefes alamayan birisi konuşamaz.
"Sesinle uyandım. Neden kendine şimdiden bunu yaptın? Acın daha çok, çok taze." Derin bir nefes alıp mutfağın zeminine oturdu.
Soğuk fakat eskisi kadar değil. Üşümeye hakketmiyorum. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyorum. Hayatımın bütün sırlarını öğrenmişken ve küçüklüğümden bu yana gelen bütün soru işaretleri lanetli bir şekilde son bulurken ben sadece nefes alamıyorum.
"Yıldız nefes al..." Akın ayağa kalkıp omuzlarımı tuttu ve beni salladı. Ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Karanlıktı, soğuktu ve çok gürültülüydü. Yağmur yağıyordu. Hem de biri gitmişken.
Hayır, hayır... Annem gitmemişti...
"Annem öldü." Bu bir kabullenişti, bu kendimi azat etme şekliydi. Kelepçelerimden kurtuldum fakat önceden derimi kesen demirler bileklerimde iz bıraktılar. Beni ben azat ettim, özgür kalınca deniz kıyısına gidip boğuldum.
Nefes alamıyorum.
"Yıldız..." Sesi titriyordu. Gözlerimden sadece yaşlar akıyordu şu an. Az önce mektubu okurken ne yaşadığımı zihnim yoklayamayacak derecede bilincim yerinde değildi.
Bir durup bir yağan yağmurdan sıkıldım.
Çok ağladın ama artık yeter. Çünkü gitmen gerek.
Akın oturduğum sandalyeden sallanan bacaklarımın altından tuttu, diğer eliyle de belimden. Beni yatak odasına götürürken havanın bu kadar soğuk olması normal değildi. Ama ben bedenim uyuşmuş gibi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızım Sönmek Üzere
Fiksi Remaja"Acıların senin parlayan yıldızlarındır, onlardan kaç." İçerik üreticisi olan Yıldız Kara, gittiği röportaj sonucu tanıştığı kişinin onun geçmişiyle yüzleşmesinde aracı olacağını aklından bile geçirmemişti. Geçmişinde kendisinin sessiz çığlıkları v...