34. Bölüm : Ait Olduğun Yer
(Kolpa – Beni unutma)
İlk Savaş : Yerini Bulamadığımız Mezarlar
17 Aralık.
Beş gün. Tam beş gün oldu annem gideli. Azalmıyor acı. Sadece içimde bir yerde çökelme yapıyor. Sanki ilk günler bir çamurlu suyun içerisinde yüzüyordum, şimdi ise o çamur dibe çökmeye başlıyordu. Daha gözle görülür bir şekilde, daha da farkındalık ve acıyla. Artık bir dakika bile evde beni yalnız bırakmıyorlardı. Şimdi bile uyandığımda kolunun üzerine yattığım Akın, benim uyandığımı görmemiş şekilde tavanı izleyip düşüncelere dalmıştı.
Dün hastaneden gelince Akın eve gitmesinin daha doğru olacağını söylemişti. Yanımızda Mina ve Şerife abla da vardı çünkü beni Akın hastaneye götürmüştü ve geriye o bırakmıştı arabasıyla.
"Mina var," demişti. "Gelmeyeyim istersen, kalabalık olmasın... Derinler falan gelir ziyarete..." Gülümseyip başımı salladığımda Minalar arabadan çıkmıştı. Avucumun içiyle yanağını elime alınca kafasını yana yaslamıştı.
"Yanımda olmanı istiyorum Akın," demiştim. O da yanımda olmak istiyordu, gözlerinden bunu bi' hayli okuyabiliyordum ama kaç gündür bende kaldığı için kendisini rahatsız hissediyor olmalıydı. Sadece benden bir şeyler bekliyordu ama o söylemese bu aklıma bile gelmezdi, onun böyle bir şey yüzünden kendini kötü hissedeceği.
"Ama..."
"Aması yok," diye lafını bölüp emniyet kemerimi çıkarmıştım uyuşuk hareketlerle. "Hem sen dememiş miydin, 'senin yanından bir saat bile olsa ayrılmamalıydım' diye." Ve bu dediğim onu ikna etmişti.
"Akın..." diye mırıldandım çatallaşmış sesimle. Kollarımı geriye atarak gerinmeye çalıştım. Uzun süre sonra ilk kez huzurlu ve kabussuz bir uyku çekmiştim. Tabii dün hastanede ilaçlarla beni uyuttukları zamanı saymazsak.
"Günaydın aşkım," dedi o da yüzümü okşayarak. Gözümü ovaladıktan sonra elimi göğsüne koyup biraz daha uyuşukluk yapmak istedim. Sanki dışarıda hakkından gelmem gereken bir sürü iş yokmuş gibi davranmak istedim.
"Aşkım mı?" diyerek kıkırdadığımda gülümseyerek başını salladı. Kulağımın arkasına saçlarımı sıkıştırdı yüzümü daha net görebilmek için. Yukarıdan bana kafasını eğip baktığı için gıdısı gözüküyordu ve bu daha çok gülmeme neden oldu. Kaşlarını çatarak anlamaya çalıştığında sadece omuz silktim.
"Hatırlıyor musun?" diye cümleye başlayacakken kafasını sağa çevirip "Hayda..." dedi boğuk sesiyle. "Geldi nostaljik Yıldız Kara..." Gülümsedim ve benden hafifçe uzağa ayrıldığı için biraz cesaretli davranarak ona sokuldum.
"Ya bir dur, hemen öyle şey yapıyorsun..." diye hayıflandım.
"Sevgilim," diye söze girdiğinde irkilerek onu dinlemeye devam ettim. "Her bu 'hatırlıyor musun' ile başladığımızda ilk tanıştığımız zamanlardaki saçma olayları ortaya döküyorsun ama..."
"Saçma salaktı, değil mi?" diye kafamı ona kaldırarak burnumu kırıştırdım. "Ama bu komikti..."
"Anlat bakalım."
"Sana Akın Bey diye seslenmiştim..." der demez Akın gülmeye başladı, hatırlamıştı. Benimle ilgili detayları asla unutmayacağına emindim zaten, ondan hiçbir zaman şüphem olmamıştı. "Sonra Akın Bey mi, diye bana kızıp demiştin ki 'aşkım desen'" diyerek onun sesiyle taklit yapmaya başladım ve dışarıdan itici gözüktüğüme emindim. "ÖKÜSÜ DÖ A İLO BAŞLOYO"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızım Sönmek Üzere
Roman pour Adolescents"Acıların senin parlayan yıldızlarındır, onlardan kaç." İçerik üreticisi olan Yıldız Kara, gittiği röportaj sonucu tanıştığı kişinin onun geçmişiyle yüzleşmesinde aracı olacağını aklından bile geçirmemişti. Geçmişinde kendisinin sessiz çığlıkları v...