Bir sabah aniden uyanmıştım
Sol yanım dolmuştu,
İlk defa yalnız uyanmadım sevgilim
Geçmiş kaldı, sen “benimle” kaldın...(Kendimi Sende Buldum
- İkiye On Kala)Dört yıl önce...
"İyi geceler." diyerek çıktı odadan Yankı. Bana kardeşinin –yani Akın'ın- odasını vermişti. Odaya girdikten sonra anahtarı verip "Uykun yoksa muhabbet edebiliriz," diye bir fikirde bulunmuştu ama ben reddetmiştim. Anahtarı almıştım ve o çıkana kadar gergin bir şekilde beklemiştim. İçim hiç rahat değildi. Kaçarak gitme fikri asla aklımdan çıkmıyordu ama sokakta kalmaktan daha iyiydi. Mina'yı da arayamazdım. Bir keresinde anlatmıştı, gece onu telefonundan biri arıyorsa ve eğer babası evdeyse sevgilisi var sanıp ona çok bağırıyormuş. İki kere falan yaşanmış bu olay. Bu durum içime çok oturuyordu ama kendi hayatıma yön veremezken onu nasıl kurtaracaktım?
Bu düşünceler aklımda dönerken yatağın üzerinde oturuyordum. Işık açıktı ve kapatmaya niyetim yoktu. Bayılmadığım sürece uyumaya da niyetim yoktu açıkçası. Sadece kafamı sokacağım bir yer olması yeterliydi.
Etrafa baktığımda odada tek bir tane bile özel bir eşya yoktu. Ne bileyim... Bir fotoğraf, bir kıyafet, bir kitap veya herhangi bir şey. Yatak, gardırop ve çalışma masası. Ve çalışma masasının üzerinde sadece çiçek desenli bir bardağın içine konulmuş kalemler vardı. Etrafa göz attıktan sonra çekmecelere bakma aklı hemen çıktı aklımdan. O kadar da uzun boylu değil.
Ömrüm boyunca bu meraklı tarafım beni bırakacak gibi durmuyordu. Onu ve düşündüğüm şeyleri aklımdan çıkardı hemen. Bunun bu kadar çabuk olmasının tek nedeni az önce görmeyip şimdi gözüme çarpan duvardaki bantla yapıştırılmış kağıttı. Dikkatli ve kısık gözlerle yanına gidip inceledim kağıdı. Üstündeki yazıyı okuyunca hemen aklımda belirdi tüm mazi, göz pınarlarım kendini hissettiriyordu.
"İnsan sadece yüreğiyle doğruyu görebilir. Gözler görmesi gerekeni göremez..." Bu yazının altında ise kocaman ve usta bir elden çıkmış gül resmi duruyordu. Hemen Küçük Prensteki o cümleler doluştu zihnime:
"Asıl görülmesi gerekeni göremez gözler..." diye tekrarladı Küçük Prens. Bunu unutmamalıydı.
"Gülünü senin için önemli kılan, onun için harcamış olduğun zamandır."
"Onun için harcamış olduğum zaman..." diye yineledi Küçük Prens. Bunu unutmamalıydı.
"İnsanlar unuturlar bunu." Dedi tilki. "Ama sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğimiz şeylerden sorumlu oluruz. Sen gülünden sorumlusun..."
"Ben gülümden sorumluyum..." Küçük prens, bunu da unutmamalıydı.
Burnumu çekerek resme bakmaya devam ettim. İlk önce babamın bana bu satırları okuyuşu aklıma geldi. Bu kitabı bana o okumuştu. Bana okunan tek kitaptı. Gerçi sonunu bilmiyordum. Hiç de bilmek istemek gelmedi içimden. Çünkü onu okuyamadan öldü babam. Ve bana okuyacak kimse kalmadı. Sonra aklıma Okan'ın bana bu kitabı okuyuşu geldi. Aynı satırları o da bana okumuştu. Bana, onun gülü olduğumdan bahsetmişti...
Aslında bu Küçük Prens olayı belki de babam ve bana özel kalmalıydı, bilmiyorum ama dayanmayıp söylemiştim ona. Ertesi gün yanıma gelip bu kitabı okumaya başlamıştı. Ama o da sonunu okuyamadı. Zaten sonlara gelince onu durduracaktım. Onu okuması babamı içimde öldürmek gibi olacaktı çünkü. Sanki babam gelecekmiş gibi hissediyordum hala. O koca kız bunu hala istiyordu. Gelecekti ve o sonu bana o okuyacaktı, bir başkası değil.
![](https://img.wattpad.com/cover/248886060-288-k380554.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızım Sönmek Üzere
Novela Juvenil"Acıların senin parlayan yıldızlarındır, onlardan kaç." İçerik üreticisi olan Yıldız Kara, gittiği röportaj sonucu tanıştığı kişinin onun geçmişiyle yüzleşmesinde aracı olacağını aklından bile geçirmemişti. Geçmişinde kendisinin sessiz çığlıkları v...