12. Bölüm : Çürüt Tohumlarını

130 12 103
                                    

(Nasıl Derler Bilirsin, Sevilmemişim -
Madrigal, Neden Diye Sorma.)

"Belki de tanrı uygun kişiyi tanımadan önce yanlış kişilerle tanışmanı, onu tanıdığında minnettar olman için istedi."

-Gabriel García Márquez.

Günümüz...
(Yıldız'ın Anlatımıyla.)

Gün gelirdi yardım dilediğiniz gözler, sizden yardım dilerdi.

Öyle de olmuştu. Abim dediğim adam, ondan yardım dilediğim yılların üstünden benden yardım diliyordu. Ben ondan yardım dilerken gözlerimin içine baka baka günah işlemişti. Gözlerim, ona yapmaması gerektiğini söylerken, ben daha on yaşımdayken gözlerimin içine baka baka çocukluğumu çalmıştı. Benim çocukluğum onun tarafından çalınmıştı.

Kerem'in bizi götüreceğini söylediği yere giderken yol boyunca aklımda hep onun dedikleri vardı. Alaylı sözleri, tehdit edici gülüşleri... Kafamdan çıkmıyordu. Ben daha kendime kabul ettiremezken yaşadıklarımı, bana neler diyordu. Ama merak da ediyordum, benden neden yardım istemişti? Hala hapiste miydi acaba? Yoksa kaçmış mıydı? Kaç yıldır onun yüzünü görmüyordum ben? Beş? Üzerinde?

Bir sürü şey vardı içimi kemiren. Bu hayatta bundan sonra nasıl yol alacağım benim merak konumdu. Beni tekrar arayacak mıydı, bu sefer nasıl hissederdim, bilemiyordum... Yolumu, önümü göremiyordum. Her zaman olduğu gibi.

Bir yandan ise Batuhan vardı. Dakikalar geçtikçe ona olan sinirim geçiyordu. Kırgınlığım kalsa bile, kızgınlığım beni terk etmeye mahkumdu. Onun yaptığı hareket doğru olmasa bile tek suç onun değildi. Suç bende de vardı. Onun hislerini hissettiğim anda onu uyarmam ve yanlış bir yolda olduğunu belirtmem gerekirdi. Yapmadım. Bekledim. Hep bekledim, hislerinin geçici olduğunu bildiğim için geçmesini bekledim. Yine de o da hep ümit bekledi benden. Ama her ne olursa olsun çok iyi bir arkadaştı benim için. Yanımda destekçimdi hep. O yüzden hiçbir zaman kırılmasını istemiyordum. Tabii ki de hemen ona yumuşamayacak, eskisi gibi davranmayacaktım. Zaten davranamam da ama en azından onu üzmeden, o her beni ne kadar üzse de bu işi halletmeye çalışacaktım.

Arabanın içindeydik. Bu sefer Akın kendi arabasıyla gitmek istediğini söylemişti ve tek başına kendi arabasıyla yola çıkmıştı. Ben ise Derin ve Kerem ile Kerem'in arabasında, arka koltukta oturuyordum. Dışarıya baktığımda karanlık ve kasvetli havanın hiç gitmeyişi beni şaşırtıyordu.

İçimdeki sırlarla ve geçmişimle ölüp gitmek istemiyordum. Ondan ve her yaşadığımla gurur duymak isterken ben her zerresinden kaçıyordum. Kendimden kaçıyordum. En kolayı buydu çünkü. Kendinden kaçmak en kolayıydı. Bilinmezlikler beni yorardı, yıpratırdı. Ne olacaktı, ne bitecekti bilmiyordum. Tek bildiğim her şeyden kaçmak ve uzaklaşmaktı. Unutmaktı. İçimde beni yiyip bitiren sorunlar, çözülmesi gereken bir şeyler vardı. Benim bile bilmediğim...

Tek bildiğim; geçmişim bir bilinmezlikti, ben ise bilinmezlikteki sır.

Bunların yanı sıra ise ben bir içerik üreticisiydim ve insanlarla ilişkide, onlarla iç içe olmam gerekiyordu. Normalde sürekli hayatımı paylaşmam, nereye gittiğimi, ne yediğimi, ne aldığımı göstermem gerekirken ben neredeyse üç gündür doğru düzgün hiçbir şey paylaşmıyordum. Sadece Akın ile olan haberimize açıklama için bir gönderi paylaşsam da artık oraya geri dönmeliydim. Hâlâ yoldayken arabada kimse sesini çıkarmıyordu. Bu benim lehime işlerken telefonumun kilidini açtım ve gelen mesajlara girdim öncelikle.

"Farkında mısın bilmem ama senin sorumlulukların var, artık aktif ol. Kaç gündür ortalarda yoksun."

"Senin attığın hikayelere bakmaya çok alışmışım. Bir, iki gün bile ortalardan kaybolunca boşluğa düştüm."

Yıldızım Sönmek ÜzereHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin